TOPLUMUMUZUN ÖZGÜVENİ

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

“Davos Fâtih’i”

“Lozan’da kaybettiğimiz onurumuzu Davos’ta bulduk”

“Dünyanın başbakanı Kasımpaşalı”

“Dünya başbakan görsün”

“Ecevit duruşu/Erdoğan duruşu”… daha neler söylendi neler…

Bir köpekbalığını büyük cam bir akvaryumun içine koyuyorlar. Akvaryumu bir camla ikiye bölüyorlar; bir tarafta köpekbalığı diğer tarafta küçük balıklar… Köpekbalığı küçük balıkları yemek için sürekli hamle yapıyor fakat her defasında ortadaki cam bölmeye çarptığı için başarısız oluyor. 1, 3, 5… hamle derken 28 saat sonra köpekbalığı küçük balıklara saldırmaktan vazgeçiyor. Ve sonra cam bölmeyi kaldırıyorlar. Netice enteresan; köpekbalığı küçük balıklara hiç saldırmıyor. Davranış bilimciler bunun adını koyuyorlar; «öğrenilmiş çaresizlik».

Öğrenilmiş çaresizlikti yaşadıklarımız. Küçüklükten itibaren fert olarak da toplum olarak da hep neleri yapamayacağımız öğretildi bize. “Oraya kendin gidemezsin çok tehlikeli!”, “Makası, bıçağı bırak elini keseceksin!”, “Sen sayısalı yapamazsın, çok zor!”, “Kendin yıkanamazsın bebeğim!” gibi ikazlarla büyüdük ve büyüttük.

Devlet bazında da düşündüklerimiz ve işittiklerimiz çok farklı değildi zaten. “Nasıl yapacaksın, yaptırmıyorlar ki!”, “O kadar büyük devleti karşına mı alacaksın!”, “Adam dünyanın süper gücü, dinlemeyeceksin de ne yapacaksın kardeşim!”, “Elin gâvuru yapıyor abi”…

Fert olarak da toplum olarak da hep neleri yapamayacağımız öğretildi. Yapamayacaklarımıza odaklanan beynimizi yapabileceklerimizi düşünmeye zorlamadık hiç. Kanunlar, medya, eğitim sistemi yapamayacaklarımızı, yapmamamız gerekenleri öğretti hep. Uyuduk, uyutulduk, uyuştuk, sindik, üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibi olduk. Avrupa’da ilkokul 1, 2, 3’üncü sınıflarda çocuklara sadece okuma yazma ve dört işlem öğretilirken biz daha fazlasını öğretelim diye çocuklarımızı bilgi yükü altında ezdik, öz güvenlerini bitirdik.

Bize güç ve enerji verecek 600 yıllık şanlı tarihimizin sadece yıkılma dönemine odaklandırıldık, her fırsatta kötüledik onu. 90 küsur yılı yere göğe sığdıramazken barış, adalet ve huzur dolu 600 yılı unutmamız istendi.

Toplumumuz üzerinde çok sinsi oyunlar oynanıyordu. Gerçek çaresizlikten daha tehlikeli olan; «öğrenilmiş çaresizliği» öğrettiler bize, öz güvenimizi, özsaygımızı yitirmiştik ki Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı uyuyan devi uyandırdı.

Davos’tan önce CIA’nın raporlarında; «Gelecek 20 yıl Türkiye’nin olacak.» diyorlardı. Bu tahmini yapanlar gelecekten haber veren medyumlar değildi. Onların böyle düşünmesine sebep idarecilerimizin duruşunu ve karakterini iyi okumaları ve toplum olarak uyanışımızı, öz güvenimizin yükselişini görmeleri…

Davos’ta yaşananlar bir tesadüf değildi, plânlanmış bir oyun da değildi. Allah için öfkelenmenin, hakkı ve adaleti savunmanın tezahürüydü yaşananlar.

Toplum olarak öz güvenimizi yeniden kazandık. Yapamayacağımızı düşündüğümüz şeyleri aslında çok da güzel yapabileceğimizi anladık. Şimdi de arkamızdan gelecekleri ümmetin ve topyekûn insanlığın huzuru ve refahı için ümitle bekliyoruz.

Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nāmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar.