TOPHANELİ İSMAİL HAKKI VE 26 MAYIN

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

Çanakkale Savunması, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılda yaptığı savaşlardan, sonuçları itibarıyla dünya siyasetini en çok etkileyenidir. İngiliz Bahriye Nazırı (Deniz Bakanı) sonra da Başbakanı olan Winston Churchill, Boğazlara karşı girişilecek olan bir deniz harekâtı ile İstanbul ele geçirilerek Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması fikrini savunuyordu.

Taarruz için görevlendirilen Amiral Carden’in emrine Queen Elizabeth ve Irresistible gibi yeni ve çok güçlü savaş gemilerinin de dâhil olduğu, toplam 48 İngiliz savaş gemisi verilmişti. Biri uçak gemisi, ikisi denizaltı olmak üzere 14 Fransız savaş gemisi bu sayıya dâhil değildi.

İNGİLİZLERE BİN ADET BİLET!

Çanakkale Boğazı’na ilk düşman saldırısı 3 Kasım 1914 günü iki İngiliz zırhlısının Ertuğrul ve Seddülbahir’i, iki Fransız gemisinin de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardımana tâbî tutmasıyla başladı. İkinci saldırı 19 Şubat 1915’te, üçüncüsü 25 Şubat’ta yapıldı. Kısa süre içinde, kayalık sahil ve bir buçuk kilometre kadar içeri uzanan bütün arazi, mumya rengine büründü; aynı anda yüzlerce mermi yağıyor, sağda-solda varlıkları sezilen Türk askerlerinin üzerlerinde alevler yükseliyordu.

Bu arada Avrupa kamuoyu İstanbul’u ele geçirmenin birkaç günlük mesele olduğu kanaatindeydi. Hatta «Cook» adlı bir seyahat şirketi, işgalin kolayca gerçekleşeceğinden o kadar emindi ki, Boğaziçi’nin “ilâhî” manzarasını seyretmek üzere, İngilizlere bin adet bilet satmıştı!

BU MAYINLAR SON İMKÂN!

Müttefik donanmasının kendini tehlikeye atmadan giriştiği Çanakkale ve Gelibolu bombardımanı beklenen sonucu vermedi. Savaş komitesindeki düşünce, yerini giderek; «Boğazı zorla geçme» görüşüne bıraktı.

Bu arada Çanakkale Mevkii Kumandanı Cevat Paşa, değişik yerlerden temin edilen yirmi altı mayının Nusret Mayın Gemisi’yle Boğaz’ın «Karanlık Liman» bölgesine dökülmesine karar vermişti. Geminin genç kumandanı Tophaneli Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey iki gün önce kalp krizi geçirdiğinden, Cevat Paşa bu görevi başka bir subaya vermeyi düşünüyordu. Ancak Boğaz’a önceden döşenmiş olan on sıra mayın hattının nerelerde bulunduğunu, en ince ayrıntısına kadar Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey bildiğinden görevi başarıyla yerine getirme şansı arkadaşlarından fazlaydı. O da büyük fedakârlık gösterip, bu zorlu görevden vazgeçmeyi kabul etmedi. Cevat Paşa’nın ümidi de ondaydı. Düşman donanmasının toplarıyla, emrindeki bataryaların mukayese edilemez farkını bildiğinden, Tophaneli’nin dökeceği yirmi altı mayın, savunmanın belkemiğini oluşturacaktı.

NUSRET, DUALARLA DEMİR ALDI

Nusret mayın gemisi, 17 Mart’ı 18’e bağlayan gece yarısı, sessiz dualarla demir aldı. Havada ağır bir sis vardı. Gemi, ışıklarını söndürdükten sonra, rotasını Rumeli kıyısına çevirdi; sonra da karşı sahili yakından takip ederek, büyük bir dikkatle mayın tarlalarından geçmeye başladı. Mürettebat nefes dahî almıyor, geminin bacasından duman çıkmaması için, çarklar düşük devirde döndürülüyordu.

Hakkı Bey;

“Görevi mutlaka yerine getirmeliyiz!” diyordu. Endişesinde haklıydı, Boğaz’ın güneyindeki tabyalar şimdiden susturulmuş, Erenköy önlerine kadar, düşman zırhlıları için hiçbir tehlike kalmamıştı. Nusret, on sıra mayın hattının bulunduğu bölgeyi geçince rotasını yeniden güneye çevirdi. Bu sırada boğazı tarayan projektörlerimiz, ışıklarını orada nöbet bekleyen iki büyük İngiliz zırhlısına yöneltince, onlar da ışıldaklarını bizimkilere döndürdü. Projektörlerin çakışmasından hâsıl olan karanlıktan yararlanan gemi, hafif bir hışırtıyla, Anadolu kıyısındaki Karanlık Liman’a girdi. Müttefiklerin nöbetçi zırhlısı, limanın aşağısında, avını bekleyen bir kaplan gibi duruyordu. Orada, geminin düşük seviyede dönen çarkları da durduruldu. Karanlık Liman’a eldeki mayınlarla, sahile paralel yeni bir hat döşeyeceklerdi.

Cevat Paşa, mayınların alışıldığı gibi kıyıya dik değil, paralel olarak dizilmesini emretmişti. Zira düşman gemileri tam burada manevra yaptıktan sonra, ikmal için geri döneceklerdi. Hâlbuki diğer on hat, Boğaz’ın bir ucundan ötekine, sahile dik olarak uzanıyordu. İlk mayını sessizce suya indirdiler, ardından sırasıyla ellerindeki bütün mayınları yüzer metre arayla, deniz seviyesinin iki metre derinliğine yerleştirdiler. Böylece görevin önemli kısmı sona ermişti. Şimdi de düşman gemilerine görünmeden dönmeliydiler. Çarkları hafifçe çalıştırıp, geldikleri rotayı takip ederek Çanakkale’ye yöneldiler.

Tophaneli Hakkı’nın heyecanı son safhadaydı, kalbi yerinden sökülürcesine çarpıyordu. Eğer düşman donanması mayınların kokusunu alırsa hepsini temizler, ciddî bir engelle karşılaşmadan İstanbul kapılarına dayanırdı. İçinde bulunduğu gergin durum ve taşıdığı ağır mes’ûliyet, Yüzbaşı Hakkı’yı ezip ufaladı. Mayın dökülme işleminin tamamlandığı rapor edildiğinde bir kalp krizi daha geçirdi, kalbi yüksek heyecana dayanamamıştı. Bütün müdahalelere rağmen limana varamadan vefat etti, Tophaneli Hakkı Bey görevi başında şehid olmuştu! Aziz na‘şı İstanbul’a getirilerek, Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından, Kasımpaşa Kulaksız’daki Askerî Mezarlığa defnedildi.

***

Müttefik donanmasına Amiral Carden’in yerine tayin edilen Amiral De Robeck, 18 Mart sabahı «son hücuma» hazırlandığı için Boğaz’ı günlerce tarattı, bütün mayınları ayıklattı, raporlar temiz çıktıkça rahatlıyordu. Türklerin tekrar mayın döktürme ihtimaline karşı, taarruzdan bir gün önce, bölgenin denizden ve havadan resimlerini çektirdi. Muhtemel bir mayınlamaya fırsat vermemek için devriye gemileri çıkarttı. Yapılan araştırmalar Boğaz’ın mayınlardan temizlendiğini gösteriyordu.

MAYINLAR PEŞPEŞE PATLIYOR!

18 Mart sabahı 12’si İngiliz, 4’ü Fransız 16 müttefik zırhlısı Amiral De Robeck’in komutasında Boğaz’a doğru hareket ettiler. Amaçları, Mesudiye ile Çimenlik arasına yerleştirilen mayın tarlalarından, gemilerin rahatça geçebilecekleri bir yol açmaktı. İlk bombardıman, Triumph Zırhlısı’nın mayın hattını koruyan Türk topçularına açtığı ateşle bozuldu. Hemen ardından bütün gemilerden alev yağmaya başladı.

Özellikle Queen Elizabeth’in otuz sekiz cm’lik topları ortalığı cehenneme çeviriyor, bataryalarımıza düşen mermiler kayalardan alevler saçıyordu. Gemilerin topçu atışları, saat 14’e kadar görünür bir üstünlük sağlamışlardı. Türk tabyaları ise, cephane tasarrufu sebebiyle atışlarını çok dikkatli ve hesaplı yapıyorlardı. Saat 14’ü gösterdiğinde; Fransız zırhlısı Bouvet, ateş hattından çekilme sırasında, bir top güllesinin cephaneliğine isabet etmesi sonucu birkaç dakika içinde sulara gömülüverdi! Saat 16.11’de İngiliz zırhlısı Inflexible ve üç dakika sonra da Irresistible Karanlık Liman’daki mayınlara çarparak ağır yara aldılar ve yan yatarak savaş dışı kaldılar. Sonraki saatlerde dört zırhlı daha savaş dışı kaldı. Saat 17.45’i gösterdiğinde, Amiral Robeck, savaş alanından çekilme emri veriyordu.

18 Mart 1915 günü biterken, dünyanın en büyük deniz gücü sayılan İngiliz ve Fransız donanmaları, tam mânâsıyla hezimete uğramış, harekâta katılan 16 büyük savaş gemisinin 7’si kaybedilmiş, diğer gemiler de ciddî yaralar alarak muharebe alanını terk etmek zorunda kalmışlardı. Zafer Türk topçu bataryalarının kahraman subay ve erlerinindi!

***

İngiliz Amiral Robeck;

“Mayınların yerlerini tespit edemeyişleri felâketimize sebep oldu!” diyerek, araştırmada görev alan iki yüzbaşıyı kurşuna dizdirmişti. Fakat savaştan tam 35 yıl sonra 1950’de, bu iki subayın resim çektikleri anda suların mayınsız olduğu, dolayısıyla hizmette kusurları bulunmadığı anlaşıldı. Bunun üzerine İngiliz hükûmeti öldürülen ailelerden özür dileyerek (!) onlara maaş bağladı.

İngiliz Bahriye Nazırı Churchill der ki:

“Birinci Dünya Savaşı’nın dört uzun yılı içinde Batı Cephesi’nde bu kadar İngiliz kanı dökülmesinin tek sebebi, Çanakkale Boğazı’nın akıntılı sularında rakkas gibi sallanan 30 civarındaki Türk mayınıdır.”