Meleklerin Kanadında Ebediyete Göçen MİLLETİMİZİN BAHTİYAR’I

Memmed ASLAN

Bu kabirlerin her biri bir adımdır. Bunlar benim ömrümün yaşlarıdır, buraya diziliyor…

Bahtiyar VAHAPZÂDE

Seksen dört yıl hayat verici şiirinin ışığında onun çevresinde dönüp dolanmışız.

Bahtiyar VAHAPZÂDE sanki şair-hoca, biz de milletimizin sıra neferleri miktarınca onun talebeleri idik. Sırtını dayayıp güç aldığı büyük bir milleti nasıl etkileyebilmişti?!.

Amansız bir zamanda sözünün sihriyle hukuku elinden alınmış, dini yasaklanmış, dili uçurum kenarına gelmiş, Azerbaycan Türkü’nün millet atasına çevrilmişti.

Korku hissini büsbütün varlığından kovabildiği için milletinin tamamının Bahtiyar’ı olmayı başarmıştı Bahtiyar VAHAPZÂDE!

75 milyonluk Anadolu, 50 milyonluk Güney Azerbaycan, 10 milyonluk Kuzey Azerbaycan olmak üzere bütün Türk dünyası onu severdi.

Mânâlı hayatının her safhası boyunca milleti uğrunda dâstânî bir mücadele verdi Bahtiyar VAHAPZÂDE!

***

Türk şiirinin değerlerinden parlak bir yıldız kaydığını görünce nice üzüntülere gark olduk.

Kervan yola düşmek üzereydi; hastaneden çok ağır durumda seksen dört yıl yaşadığı evine gelmişti.

Sohbet etmek arzumu bildirdim. Hanımı Dilare bacı dedi ki; “Seni görünce çok duygulanır…”

İki defa bu sebeple görüşme mümkün olmadı. Sonra… sonra ise hiç kimseyle konuşmadan yattığı mübarek odaya kameramla birlikte izinsiz girdim.

Onunla sonuncu sohbetim şükürler olsun ki, kayda alındı. Ulu bir şairin gönül dünyasına açılabilmiştim.

Bundan sonrası videonun hâfızasındaki kayıtların aynısı.

Memmed ASLAN: Bahtiyar Bey, çoktandır seni görmüyorum, kardeşim! Bir defa o Hüsü Hacıyev’deki evinize geldim, o zaman benim gençlik çağım idi, sizin delikanlılık çağınız. Öyle şimdi de delikanlılık çağınızdır, amma ben de artık sizinle aynı yaşı paylaşıyorum. (yani, ikimizin de sakalı beyazladı) Orada sohbetimizde bir saat sizinle oturdum. Hatırlarsanız; «Bir Saatin Bahtiyarı»nı yazdım.

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Öyledir.

Memmed ASLAN: O yazı güzel karşılandı, siz de beğenmiştiniz. Ancak onda bir farkınız da var idi. Dahi Fuzûlî ile yüz yüze oturmuştunuz. Hatırlıyor musunuz?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Hatırımda.

Memmed ASLAN: Bir sohbete hazır mısınız? Sıradaki bir sohbet. Yani, sizden yine bir sahifelik yazı yazmak için hasretini çektiğim bir sohbet.

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Onu ben söylemem şimdi gücüm var veya yok diyemem.

Memmed ASLAN: Sizin tâkatiniz nice pelit ağacı gibi, gök kuşağı gibi, bir denizin dalgası gibidir inşâallah.

Bahtiyar VAHAPZÂDE: He, kardeş! Zaman geçiyor, insan hem kendisidir, hem de kendisi değil. Kendimizi inkâr ede ede büyüyoruz.

Memmed ASLAN: Bahtiyar bey, siz o tarafta 70 milyonun, burada 9 milyonun, güneyde de 30 milyonun sevdiği Bahtiyar Beysiniz. Bugün kalem mahsullerinizden memnun musunuz?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Hiçbir zaman! Ömrüm boyu yazdığımdan memnun olmadım. Ne o zaman yazdıklarımdan, ne de şimdi yazdıklarımdan râzı kalmış değilim. Bugün de yazdıklarımdan memnun kalamıyorum.

Memmed ASLAN: İlham dedikleri aslında ya meleğin sözüdür, ya da meleğin gaybden getirdiği bir haberdir. Yazdıklarınızın ne kadarı ilhamın sözüdür, ne kadarı aklınızın?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Onu ayırmak biraz çetindir, amma çetin olsa da size söyleyeyim. Meselâ bir fikir alır beni, bir his kaplar. Yazmaya başladığımda o hisse doğru gitmek isterim, onu söylemek isterim, onu demek için hazırlanıyorum ve sen eğer tek başına onun üzerine gidiyorsan, bu doğru olmuyor, amma yazı sürecinde yol ayrılırsa, başka bir patika ayrılırsa, o patikaya yöneliyorsan, eğer o patika vasıtası ile oraya ulaşıyorsan, dolayısıyla, bu uğurdur. Ancak tek başına oraya gidiyorsan o, aklın mahsulü olur.

Memmed ASLAN: Çok güzel dediniz, ama şunu da öğrenmek istiyorum. Siz plânladığınız bir mevzuu yazarken evvelce zihninizde tasarladığınız üzerinden mi gidersiniz, yoksa gidişatta belli şeyler mi ortaya çıkar?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Eğer oraya direk gidersem, o uğursuz olur. Ama dolaylı gelirsem, o uğurludur. Yani fikirden fikir doğarsa, histen his doğarsa direk değil dolaylı gelirsem. Bak o dolaylı geliş daha uğurludur.

Memmed ASLAN: Bahtiyar VAHAPZÂDE’nin kendisi, kendisine editör olsaydı neşrolunan eserlerinde bir şeyleri eler miydi?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Çok.

Memmed ASLAN: Neden?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Bak, ben ciltlerimi hazırlıyorum. 7 cilt çıktı, tahminen bir 7 cilt de olmalıdır plânımda. Yani geniş okuyucu kitlesine yönelik eserlerimle, makalelerimle beraber 14 cilt olacak. Meselâ, ben o ciltlere eserlerimi yerleştirirken eserlerimden hiç değilse yüzde otuzunu attım. Umumiyetle insanın kendine, kendi izlediği yola tenkitle yaklaşması şarttır. Ben bunu çok gerekli görüyorum.

Memmed ASLAN: Daima muhtaç olduğunuz, yani ömrünüz boyu beşerî, ya da gayr-i beşerî bazı mevzular var. Onlardan hangisi bu gün sizinle?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Bende son zamanlar daha çok koşma ve geraylıya (sekizli koşma) meyil var. Çok gariptir, gençliğimde de vardı, amma şimdi daha çok zaruret hissediyorum.

Memmed ASLAN: Siz, bir zamanlar Azerbaycanlıların imrendiği dört kişilik bir ekip idiniz. Yani bir mertebe var idi ki, o mertebede Hudu MEMMEDOV var idi, Zeynel MEMMEDOV var idi, Nureddin RIZAYEV var idi, bir de siz vardınız, Bahtiyar VAHAPZÂDE vardı. Dünya hâli, bir Nureddin kalmış, Allah ömür versin, bir de siz kalmışsınız. Yani bu ittifak dağıldıktan sonra o günlere hasret çekiyor musunuz?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Bu yakınlarda Hudu’nun kabrini ziyarete gitmiştim. Gördüm ki, Hudu’nun bu tarafında da, o tarafında da hayli kabirler var. Yeni kabirler, Hudu öldükten sonra olan kabirler. Ben o kabirlerin üstündeki yazıları okudum, gördüm ki, hepsini tanıyorum. Kendi kendime dedim ki;

“İlâhî, bunlar ne zaman ölmüş, benim haberim olmamış!” ve ben orada bir şiir yazdım. Bu kabirlerin her biri bir adımdır. Bunlar benim ömrümün yaşlarıdır buraya diziliyor. Bazen biz tamamen unutuyoruz, odalara çekiliyoruz, dünyadan haberimiz olmuyor. Bir de görüp işitiyoruz ki, en yakın arkadaşımız rahmetli olmuş.

Öyledir;

Bizim haberimiz olmadan dünya boşalır. Bazen biz diyoruz ki, yetersizdir (az yaşadı), amma bir saat yaşasa da insandır. 50 yaşında, 200 yaşında, kaç yaşında olursa olsun, ölüm acısını herkes tadacaktır. Allah, Hudu’ya da rahmet eylesin, sağında solunda yatanlara da.

Memmed ASLAN: Sadece Nureddin mi kaldı, yoksa etrafınızda yine dostlar var mı?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Var. Ancak hepsine dost demek olmaz. Başka yeni tanışlar meydana çıktı.

Memmed ASLAN: Ben dedim ki, olağanüstü bir dörtlü idi ve herkesin hayret ettiği bir dörtlü idi. Sohbeti yalnızlığa getirmişken, sormak istiyorum; genel olarak yalnızlık nedir ve sizin âleminizde şair yalnızlığı nedir?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Çok dehşetli bir sual. En çok korktuğum şey tekliktir. Rûhen, fikren tek kalmak.

Memmed ASLAN: Türk milletinin Bahtiyar’ı olmayı aklınıza mı borçlusunuz, yoksa yüreğinize mi?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Daha çok yüreğime. Yürek, insanı rahat bırakmıyor! (hüngür hüngür ağlıyor)

Memmed ASLAN: Şimdi her şey küçüldü, söz ucuzladı. Sözün değer kaybettiği bu ortamda ne yapmaktasınız, bir mücadele yolunuz var mı, yoksa yok mu?

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Bizim elimizden ne gelir? Yazmak. Ben bu yakınlarda bir şiir yazmıştım: «Söz Alağı (Söz Başı)» neşredildi de. Benim piyeslerimde bu vicdan meselesi kırmızı hat gibi geçer.

Memmed ASLAN: Öyle, bütün eserlerinizde var.

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Vicdan olan yerde insan kendini sorgular. Vicdan olmayan yerde ise kendini sorgulamaz. Amma vicdan kimde olur? Ahlâklı adamda. Ahlâksız adamın vicdanı olmaz. Amma ahlâklı adamda ikinci ses var. O, bir hareket eder ve aynı zamanda kalbinin derinliğinden bir ses der ki: «Doğru yapmıyorsun, dur!»

Benim başka bir piyesim vardı; «Nereye Gidiyor Bu Dünya?» adlı. O piyeste ise ulu ecdat kendini gösteriyordu. Ulu ecdat sahneye gelirdi. Düşün ki, sen böyle bir ülkenin, böyle bir neslin, böyle bir milletin oğlu değildin. Ben ki senin ecdadınım, biz böyle olmamışız. Orada ecdat diyor ki;

“Bizim dilimizle, yüreğimiz arasında mesafe yoktur. Amma sizin dilinizle yüreğiniz arasında milyon kilometrelerle mesafe var.”

İçinizden gelen ses dilinize gelene kadar takla atmalıdır, fırlanmalıdır, sonra ağızda pişirip demelisin sen bunu.

Memmed ASLAN: Evlât kaygısı var, millet kaygısı var, bir de devlet kaygısı var. Gariptir ki, ben istemeden hepsi kafiyeli sözler geldi. Hangisinden daha çok yararlandınız? Hangisinden daha çok bahtiyarsınız? Bahtiyar Bey hangisinden daha çok bahtiyar olur bu kaygıların? Çünkü kaygı, ömrün bu çağında daha çok rol oynuyor.

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Doğrusu, sana diyeyim ki, ailemden de, evlâtlarımdan da çok râzıyım, Allâh’a şükür. Amma esas mesele kalıyor, o yük bizim boynumuza kalıyor, sanatkârların devlet kaygısı, millet kaygısı, vatan kaygısı, bak bu kaygı en büyük kaygıdır. Allah bizi bu kaygıdan mahrum eylemesin. Eğer biz bu kaygıdan mahrum olsak elimize kalem alamayız.

Memmed ASLAN: Bahtiyar Bey, ben çok sevindim ki, gelip sizi öyle her zamanki duru hâlde gördüm. Biz ona; «tükü duru (arınmış)» diyoruz. Tükü duru gördüm sizi, Allâh’a çok şükür. Ve sözünüzün ahengi, tarzı çok gönlümü aldı, Allah bana imkân versin sizinle üçüncü sohbete de çıkayım inşâallah.

Bahtiyar VAHAPZÂDE: Allah izin verirse!..

Halk şairi Bahtiyar VAHAPZÂDE ile görüşmemin üzerinden tahminen 4 yıl geçiyor, o hoş görüşmenin teessüratı hâlâ kalbimde canlıdır. O kadar canlıdır ki, ona hasret duyacağım. Çünkü Bahtiyar Bey özünde güç bulup o hastalığı ayağının altına koymuştu. Hazret-i Peygamberimiz buyuruyor ki:

“İhtiyarlık bütün dertlerin toplandığı limandır.” O bir de şair ihtiyarlığı olursa. Şair onsuz da dert çeker. Bahtiyar Bey diyor ki:

“Benim bir derdim sona ererse kendim bir dert çıkarıp onunla bölüşmeye başlıyorum. Doğrudan da dertsiz şairin şairliğine ben inanmıyorum.”