HÜSEYNÎ KÂR-I NÂTIK -Sayın Binnaz Başar ÇELİK’e-

MÜRİD (Mustafa TAHRALI)

Bir hafîf âh ile dil yâd-ı HÜSEYNÎ’ye düşer,
Şehr-i gülden yine âvâze-i neylerle geçer,
Perdeden perdeye bin âh ile feryâd ederek,
Yâr ilinden dil ü can seyr-i MUHAYYER’le geçer.

GÜL-İZÂR’ın anılır âh ile ey gonce-dehen,
Darb-ı sofyân ile âşıklara gülzâr açılır,
Seyr-i MÂHÛR’u tutar neş’e-i kānûn ile dil,
Aşk u şevk ehline bir fasl-ı füsunkâr açılır.

Bülbüllerin efgānına yâr oldu kemençe,
Sengîn(i) semâî ile tutturdu SEGÂH’ı,
Âhengine hemdem idi tanbûr ile diller,
Âvâzesi RAST tellerin eksilmedi âhı.

UŞŞÂK’a düşer derdi de dermânı da aşkın,
Bitmez imiş aşk içre dilin devr-i revânı,
Yıllarca yanıp âteş-i hicrân ile pür-hûn,
Mahzûn uçar estikçe SABÂ rûh-ı revânı.

Âşikâr eyledi GERDÂNİYE’den seyrini ud,
Düştü dil mülküne bir devr-i kebir velvelesi,
SÛZ-İ DİL’den tutuşup yandı gönül hânesi âh,
Sustu cân içre cihan külhanının gulgulesi.

Ağır aksak dolaşıp geçti BÜZÜRG âlemine,
Bir rebâb açtı nihâyette safâ perdeleri,
Tutturup seyr ü edâsında NİHÂVEND’i gönül,
Sundu yârânına bir bir tutuşan bâdeleri.
*
Devr-i hindîden gelir bir dem kudûmün düm teki,
Bir HİCAZKÂR seyre düşmüş âh u zâr eyler gönül,
Dem tutar derd-âşinâ dil yâr kemânından dile,
Seyr-i NİKRİZ’den figānın âşikâr eyler gönül.

Düyek vurur gönül ufkunda dembedem gönüle,
Elinde dâire ŞEHNÂZ eder niyâza düşer,
Cihân içinde cihan seyreder, cihan dolaşır
Firâk-ı yâr ile yanmış gönül HİCÂZ’a düşer

Âhirde yürük tuttu semâî ile seyrin,
Âh eyleyip üftâdesi devretti DÜGÂH’ı,
Dilden dile telden tele bin âha değerdi,
Bir BESTENİGÂR gönlüne etseydi nigâhı,
Binnâz ile dil derdini meşketti kemençe,
Seyretti nihâyette HÜSEYNÎ ile «Kâr»ı,
Düşmüştü ki derd ehline bir hisse safâdan,
Bir curcuna devrinde Mürid buldu karârı…

1996
1, 2, 5 ve 6. kıt’aların vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün
3, 4, 9 ve 10. kıt’aların vezni: mef’ûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün
7. kıt’anın vezni: fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün
8. kıt’anın vezni: mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün

KELİMELER
gonca-dehen: Gonca ağızlı, ağzı küçük ve
güzel olan.
füsunkâr: Efsunkâr; sihirli, çekici, büyülü,
büyüleyici.
pür-hûn: Kan dolu.
rûh-ı revan: Güzel sevgili.
gulgule: Dalga dalga ortalığa yayılan
gürültülü ses, her ağızdan bir ses çıkmasından
meydana gelen gürültü.
rebap: Sap kısmının ucunda Hindistan
cevizinden yapılmış basık, yuvarlak, küçük bir kasesi bulunan, dize veya bir yere dayanarak çalınan saz.
firkat: Ayrılık, ayrı düşme, ayrılma, hicran.
nigah: Bakış, bakma, nazar.