Medîne-i Münevvere’nin İsimleri -4- BELDELERİN EFENDİSİ

Ali HÜSREVOĞLU

Bir insanın, bir şeyin, bir şehrin isimlerinin çok olması, o isimlerin sahibinin şerefine delâlet eder. Medîne-i Münevvere’nin mukaddes kitaplarda, Kur’ân’da, Peygamber Efendimiz’in hadislerinde ve ümmetin dilinde mezkûr pek çok ismi vardır. Ekim ayında yayınlanan bu mübarek şehir hakkındaki mülâkatta sadece meşhur olanlara temas edebilmiştik. Bu köşede Medîne-i Münevvere’nin bütün isimlerini genişçe ele alacağız:
Nâciye: Halkının azgın kimseler olmasından; tâundan ve Deccal’den necat bulmuş; hayırlı işlerdeki çabukluğundan dolayı ziyandan kurtulmuş olması sebebiyle bu isim verilmiştir.
Nahr: Sıcağının şiddetinden dolayı böyle isimlendirilmiştir. Bu sıfatta Mekke ile müşterektir.
Neblâ: Fazilet ve necâbet sahibi /soylu demektir.
Selka: Tevrat’ta geçen isimlerindendir. Düz veya temiz yer demektir.
Seyyidetü’l-büldân: Beldelerin efendisi demektir. Peygamberimiz, Medine’ye bu ismiyle hitap etmiştir.
Şâfiye: Şifalı demektir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Medine’nin toprağı, her derde şifadır.” buyurmuş, bunlar içinde cüzam ve alaca hastalıklarını da saymıştır. Semhudî;
“Cüzam hastalığına müptelâ olanlardan nicelerinin Medine toprağıyla tedavi olduklarını ve Allâh’ın kendilerine şifa verdiğini gözlerimizle gördük.” diyor. Humma/sıtma hastalığına karşı Şuayb toprağıyla tedavi olmak meşhurdur. Ayrıca, Medine’nin hurması şifalıdır. İbn-i Müsdî, Medine’nin isimlerini yazarak hummalı bir kimsenin üzerine takmanın bile tecrübe edilmiş bir faydası olduğunu söylüyor.
Tâbe, Taybe, Tayyibe, Tâib: Şirkten ve şirkin getirdiği pisliklerden temiz, kir tutmayan, kendisi ve kokusu güzel, bedene ve kalbe hoş gelen demektir. Bir hadîs-i şerifte;
“Allah, Medine’yi Tâbe diye isimlendirmiştir.” Bir rivayette;
“Allah bana Medine’yi Tâbe diye isimlendirmemi emretti.” buyurulmuştur. Tâbe ve Taybe, Medine’nin Tevrat’ta geçen isimlerindendir. Medine’nin her işi temiz ve güzeldir. Kokusu hoştur. Güzel kokulu rüzgâr orada eser. İbn-i Battal şöyle der:
“Medine’de oturan onun toprağında ve duvarlarında güzel bir koku duyar.”
İşbîlî şöyle der:
“Medine’nin mübarek toprağı güzel bir kokudur. Ancak bildiğimiz kokulardan değildir. Anlatılmaz esrarı vardır.”
Yâkut şöyle der:
“Medine’nin özelliklerinden birisi kokusunun güzelliğidir. Yağmur yağınca hiçbir yerde duyulmayan güzel koku orada zuhur eder.”
Ebû Abdillâh Attâr ne güzel söylemiştir:
“Medine’nin güzel kokusuyla Medine’nin rüzgârı kokulandı. Misk nedir, kâfûr nedir, taze mendel nedir!.. (Yani onun yanında bunların hükmü yoktur.)”
Tendüd, Tendür veya Yendün, Yendür: Misk ve amber gibi güzel kokan ve rızkı bol olan demektir.
Yesrib, Esrib: Nuh -aleyhisselâm-’ın zürriyeti, tufandan sonra yeryüzüne dağıldığında onlardan bir zümrenin buraya yerleştiği, onlardan birinin Yesrib veya Esrib adında olduğu rivayeti vardır. Kāmus tercümesinde verilen bilgiye göre Yesrib, Nuh oğlu Sam evlâdından buraya ilk yerleşenin adıdır. Ancak bu kelime; «zarar, dökülüp saçılmış, dağılmış» mânâsında olduğu için Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu ismi Tâbe ve Taybe olarak değiştirmiştir.
Yesrib isminin, Peygamber Efendimiz gelmeden önce, bütün olarak Medine’nin mi, Medine’nin bir mıntıkasının mı, yoksa orada daha hususî bir yerin mi ismi olduğu hakkında farklı görüşler vardır.
Ebû Ubeyde’ye göre bu isim, Medine’nin bir tarafının ismidir. İbn-i Abbas’a göre Medine’nin tamamının ismidir. İmam Mâlik’in talebesi, İbn-i Zebâle ismiyle meşhur Muhammed bin Hasen diyor ki:
“Yesrib, Medine içinde belirli bir yerin adıdır. Buna göre Yesrib, Medine’nin ümm-i kurâsıdır, yani merkezidir. Bu isimle isimlendirilen yer de Kanât Vadisi’nin ucundan Curuf mıntıkasına ve Berenî’den Zebâle’ye uzanan yerin adıdır.”
Matarî’ye göre, sadece burada üç yüz kadar Yahudi kuyumcu vardı. Burası bugün Hazret-i Hamza’nın meşhedi/şehid düştüğü yer ile el-Aynu’l-Ezrak’ın aktığı yer arasında kalan mıntıkadır. Şam hacıları gidip gelirlerken buraya inerler ve buraya Uyûn-i Hamza: Hamza pınarları derlerdi.
Burası bugüne kadar bu isimle bilinir. (Semhudî)
Matarî’nin verdiği bilgiye göre Evs kabilesinin büyük kolu olan Benî Hârise burada oturuyordu.
İbn-i Şübbe’ye göre Yesrib, Zebâle mıntıkasında bir çarşının ismi idi.
İbn-i Zebâle, İbn-i Şübbe ve Buhârî’nin «Tarih»lerinde rivayet ettiklerine göre Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu mübarek şehri şereflendirdikten sonra Yesrib ismiyle anılmasını yasaklamış ve;
“Kim bir defa Yesrib derse on defa Medine desin.” buyurmuşlardır.
Ahmed bin Hanbel ve Ebû Ya‘lâ’nın rivayetlerine göre Rasûlullah;
“Kim Medine’yi Yesrib diye isimlendirirse Allâh’a istiğfar etsin. Çünkü o Tâbe’dir.” buyurmuşlardır.
Kur’ân’da zikrolunan Yesrib ismi münafıkların sözlerini ve böyle demelerini kınamak içindir. Onların, Rasûlullâh’ı hesaba katmayarak ve orada Rasûlullâh’ın bulunmasıyla bulunmaması arasında fark görmeyerek söyledikleri bu sözü, Allah Teâlâ, kitabında kınayarak onları azarlamıştır. (Bkz. Ahzâb, 13)
Zâtu’l-hucer: Hücreler sahibi demektir. Peygamberimiz’in hâne-i saadetlerinin orada olması sebebiyle böyle denilmiştir.
Zâtu’l-hırâr: «Harre»ler sahibi demektir. Medine’de Harre-i Şarkıyye: doğu kara taşlık, Harre-i Garbiyye: batı kara taşlık gibi taşlıkların bulunması sebebiyle böyle denilmiştir.
Zâtu’n-Nahl: Hurmalık demektir. Hurmasının çokluğu sebebiyle bu isim verilmiştir.