II. Abdülhamid Han’ın Istırabıyla… GAZZE İÇİN «LÂ HAVLE!»

ŞAİR : SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

-Feryâdımız, belli bir dine ve ırka değil, sadece zalimlere!-

Merhamet nerde, zulüm can yutuyor,
Soykırımlar hele vicdan yutuyor,
Katliam timsahı çıldırdı yine;
Durmadan mîdesi, insan yutuyor!

Yine vahşet, yine dehşet, yine binlerce zulüm,
Zâlimin keyfi kabardıkça kabarmış güm güm!
Ne felâket, yine yağmur gibi kurşun yağıyor,
Yine lânetli adamlar, bebeden kan sağıyor!
Yine mâsumlara saldırdı o zâlim zorba,
Oldu aç yavruların lokması, her gün bomba!

Can veren bir bebecik geldi dile:
“Bu ne vahşet baba, artık söyle!”
Baktı ölmüş, dedi: “Âh anneciğim,
Niye hep kan döküyorlar böyle?”

Katliâm öyle amansız ki harâb oldu hayat,
Yanıyor Gazze… Filistin’de azâb oldu hayat.

Ne desin, yerdeki cansız anne,
Çileler yansıdı mor çehresine.
Böyle anlattı neler olduğunu,
Bebecik anlamadan öldü yine!

Yine zâlimler elinden nice mazlûm ölüyor,
Ağlıyor gökte melekler, yanıyor candaki kor.
Hangi vicdâna sığar bunca cinâyet hevesi?
Hangi eller kesiyor körpe bedenden nefesi?
İnler, ağlar yaşanan vahşete, vicdan sızlar,
Çırpınan sesleri duymaz yine vicdansızlar!

Geçti şeytanları, şeytan çırağı,
Dinle çığlıkları yırtar kulağı,
Merhamet, ey yüreğin mârifeti,
Zâlimin zulmüne öğret durağı…

Bir ümit bahçesi besler mi donuk gözde buğu?
Köklü dermân arıyor can çekişen Ortadoğu.
Kahreden saldırılardan sayamam derdi yine,
Kan sürülmüş, kına sürmek gerekirken geline!
Kocaman mermilerin döktüğü bir kan gölü var,
Yaşlı, genç, anne, çocuk… Her çeşidinden ölü var.

Ya roketlerle beyinler kanıyor,
Ya da fosforla ciğerler yanıyor.
İçi yangın dolu hastânelerin,
Kahpe zâlim bunu bir hak sanıyor!

Şaşarım; zorba hücumlar da mı normal şeymiş!
Bir zulüm çarkı değilmiş de efendim, neymiş:
Yaşamak hakkı imiş böylesi bir kanlı tasa!
Doğmamış cânı dahî öldürüyorlar, oysa;
Kavurup onları Hitler’di fırınlarda yakan,
Bakmıyor gerçeğe üstünkörü târîhe bakan:

Bakarak bir sürü zulmün dağına,
Okusun geçmişi koysun sağına;
Merhamet mahrumu kansız ciğerin,
Ne misaller takılır kursağına!

Katolikler keserek onları İspanya’da dün,
Yok ederken koruyan yok idi dünyâda o gün,
Yapılan zulmü fakat gördüğü an, derhâl, tiz,
Müslüman, gök gibi şefkatli mübârek dedemiz;
Acıyıp koştu Yahûdîleri kurtardı o dem,
Döndü gül bâğına onlardaki bin bir mâtem.

Müslüman hasleti zîrâ buydu,
Herkesin derdini candan duydu,
«Nedir ırkın ya da dînin?» demedi,
Hakk-ı mazlûma, evet, tam uydu.

Emniyet sağladı âdil dedemiz, hünkârca,
Kol-kanat gerdi Yahûdîlere yüzyıllarca.
Ama bir kısmı zuhûr etti ki İsrâil’de,
Unutup minneti, insâfı tamâmen, bir de,
Ne garip cilve, belâ yüklü teşekkür olarak,
Müslüman halkı bugün katlediyorlar, işe bak!

Kendi sürsün diye dünyâda sefâ,
Niye mazlumlara bin türlü cefâ?
İyilik yaptığımız bir vicdan,
Bir düşünsün; bu mudur hiss-i vefâ?

Dün mübârek nice peygamberi öldürmüş olan,
O vefâsız kişiler, şimdi bu devranda aman,
Zulmünün keyfine hattâ ki bebek parçalıyor,
Şu yanan yavruların hâli, sabırdan daha zor!
Can dayanmaz, Firavun zulmü bu, meşhur sancı,
Parçalanmış, dağılan başlara bir bak, ne acı!

Fırlamış gözleri, uçmuş çenesi,
Dişlemiş kalbini düşman kenesi,
Ne ayak var ne göğüs, işte yığın,
Kıyma yapmış canavar mengenesi!
İki-üç sâniye görmek de fotoğrafta bile,
Kül eder merhametin bağrını, bitsin bu çile!

Bitmiyor mermilerin saçtığı kum,
Deliyor gözleri her gün bu durum,
Söyleyin kimleri memnun ediyor?
Ne içindir bu kadar kanlı hücum?

Havadan hem karadan hem de denizden, eyvah,
Bir ölüm yaylımı altında siviller yine ah!
Yerle bir onca binâ, enkaza dönmüş evler,
Canlı et parçalarından yığın olmuş her yer!
Doymuyor kanlı yürekler yine bombardımana,
Tükenen Gazze, neler yansıtıyor vicdâna!

Kiminin yaş dökecek kimsesi yok,
Kiminin etmeye feryat, sesi yok,
Buna rağmen kuduran zulmünse,
Hiç adâlet diye endîşesi yok!

Koca dünyâ bunu yalnızca konuşmakta yine,
Çâre olmak gerekir hâlbuki lâk-lâk yerine.
Merhamet varsa gönüllerde kımıldanmalıdır,
Bir yanan gördüğü an, hisli yürek yanmalıdır!
Ezdi zulmün gücü mazlûmu, alev düştü bağa,
Ey adâlet, yeniden güçlenerek kalk ayağa!

Damga vurmakta mezâlim bu çağa,
Ey adâlet yeniden kalk ayağa,
Zulmü kaldır bu cihandan yine sen,
Düşmesin kimse ateşten tuzağa!

Ey adâlet, kötünün tıyneti tutmaz mı aşı;
Niye hâlâ seviyor böylesi mel’un savaşı?

Güçlüler şefkati bilmezse eğer,
Kanayan gözleri silmezse eğer,
Yanar âlem, tutuşur kendileri
Barışın rûhu dirilmezse eğer!

Canavar vicdana vicdan diyemem kahrolsun,
Vampir insanlara insan diyemem, kahrolsun!
Şaklasın sille-i Hak, kanlı mezâlimler için,
Yaşasın nâr-ı cehennem hele zâlimler için!
Sıçrasın göklere yerden bu kadar sancılı âh,
De ki: «Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh!..»

De ki: “Ey çıldırarak zulme gömülmüş cânî,
Sizde bir zerre kadar his de mi yok, varsa hani?
Bu cinâyetlere nîçin içiniz sızlamıyor?
Bu belânın sonu var; hiçbiriniz anlamıyor!
Ey atıp kahkaha, piknik yaparak bir tepede
Zulme alkış tutan eller! Utanın, yuh size de!
Ne demek bombalamak dopdolu hastâneleri,
Ne demek kundağa dek parçalamak hâneleri!
Zulme, vicdanlarınız hiç demiyor son bulsun,
Size gündüz-gece binlerce yazıklar olsun!
Sizedir gökyüzünün lâneti ey kansızlar!
Firavun’dan bile ey kaskatı vicdansızlar!
Bu ne vahşet; ne kadar serseri şeytanlığınız!
Yok mu, hiç yok mu birazcık bile insanlığınız?
Doğmamış câna dahî toplarınız kustu ölüm,
Yapmaz en yırtıcı hayvan, yapamaz böyle zulüm!
Ey ölüm mikrobu, ey lânete lâyık kefere,
Kazdığın kuytuya kendin düşeceksin, haşere!
Kimsenin vahşeti durdurmaya yetmezse gücü,
O zaman dur hele der, Hazret-i Mevlâ’nın öcü,
Emreder gökteki binlerce ebâbil kuşuna,
Yağdırır taşları seller gibi zulmün başına!
Yükselen âhı düşürmez yere zîrâ Allâh,
O ki; «Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh!..»”

Çâresiz derde şifâmız bu bizim,
Acı mâtemde sadâmız bu bizim,
Müslümanlar yanıyor yâ Rabbî!
Âciziz, şimdi duâmız bu bizim:

Yâ İlâhî, kötüler, ümmeti imhâ ediyor,
Ey Hudâ, kanlı savaşlar yeri gayyâ ediyor!
Yâ İlâhî, gücü yok, kuvveti yok mazlûmun,
Kan döken bombaların cevri nihâyet bulsun!
Katliamdan koru yâ Rab, koru, mâsûmu koru,
Doğuversin yine dünyâya adâlet nûru!
Bulmasın bir daha fırsat, şu zulümler yarışa,
Bir bahar çâresi gönder, yaşanan kanlı kışa!

Yağıyor çünkü amansızca füze,
Oluyor her köşe bir kanlı müze!
Öldüren zorba yürek titremiyor,
Titreyen sâdece vîran Gazze!

Zulme ey bağrı yananlar, uyanın, gün doğsun,
Şefkatin nûru, karanlıkları tekrar boğsun!
Yeniden şimdi silinsin ciğerin kir ve pası!

Kuduran zulme fakat, öfkelerin yansıması,
Olmasın aynı zulüm, aynı cehâlet ve belâ,
Bizde ahlâkı kulun, çünkü adâlet illâ…
Mü’minin farkı budur, dengeli bir tepki koyar,
Zâlim ırkın bile mazlûmu için saygı duyar.
Ölse yapmaz hele kâfir gibi bir çılgınlık,
Merhametsizlere hastır deliren yılgınlık…
Biz adâlet denilen doğru terâzîde varız,
Ömrü mazlumlara yâr, zâlime düşman yaşarız!
Katmışız böyle asırlar boyu dünyâya huzur,
Hakkı tam anlasalar, kanlı cihan, gülşen olur!

Zulmü, Seyrî, yeniden nûr ile silsin bu sabah,
De ki: «Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh!..»

Vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)
feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)