FİLİSTİN YANIYOR!

Mustafa Necati BURSALI

Bu müthiş felâkete hangi göz baksa ağlar,
Ey rahmet Nebî, medet, Mescid-i Aksâ ağlar!

Nice zamanlar var ki ümmetin kanı heder,
Gecesi ve gündüzü, artık her ânı heder!

Artık eski günler yok, cihanın yüzü kara,
Sabahı ve akşamı, gece-gündüzü kara!..

Mazlumu kan götürür, koca dünya ses etmez,
Allâh’ın rızâsına hiç kimse heves etmez!

Dinime kini vardır, bir olmuş Yahudi, Rum,
İnsanın cinnetinden ey Nebî, korkuyorum!..

Ne çocuk, ne bir kadın, ne de yaşlı tanır bu,
Bir lânetli kavim ki, ne Hak’tan utanır bu!..

Onun eliyle öldü, kaç anne, kaç bin bebek,
Tanımazdı dünyayı, hiç bilmezdi kin bebek!..

Gül yüzlü bebeklerin göğsünde patlar mermi,
Bir insan, bir insana, böyle zulmü eder mi?

Bu ne yaman fâcia? Toprak yanar, taş yanar,
Anne yüreği sızlar, dîdelerde yaş yanar!

Fakat firavunların vicdanı duymaz sızı,
Lâv kusan silâhlarla kanatır yaramızı!

Ah nice yanayım ben, bir dost, bir yâr bulunmaz,
Mâtemim, derdim büyük, artık her ne desem az!

Öyle bir âlem ki bu, kalpler mezardan harap,
Vahşeti seyretmede çünkü Acem ve Arap!

Bu hissizlik taşları, demirleri sızlatır,
Yerdeki kanlı beden bak sana ne anlatır!

Zalim, mazlumun diş diş et koparır etinden,
Yerler-gökler hayrette insanın cinnetinden!

Toprağa cansız düştü kaç annenin evlâdı,
Kalp ölü, vicdan hasis, kulak duymaz feryâdı!

Zalim kimdir, mazlum kim, siz şimdi bakın farka,
İşte zalimin biri, zalime çıkar arka!

Geri zekâlı kovboy bunun ardında durur,
Alçak, lânetli Şaron, hep bu yüzden kudurur!

Ona alkış tutan el, ondan daha da zalim,
Felek hiç görmemiştir böyle kanlı mezâlim!

Deviriyor evleri kar makinesi gibi,
Dünyanın yüz karası firavunlar ekibi!..

Feryatlar, iniltiler, gözyaşları kâr etmez.
Bu çılgın kanlı sırtlan bir kerecik âr etmez!

Musa ne çekti bundan, Meryem, İsa ne çekti?
İblis gibi her şeyi kendi içine çekti!

Fitnenin ve nifakın, her belânın başı bu;
Tâ ilk günden son güne sürdürür savaşı bu!..

Başkasına bir pay yok, kendidir hak sahibi,
Ne İbrahim’dir bunun, ne de İshak, sahibi!

Eğer bilmek istersen Musa’ya, Hârun’a sor…
Bundaki çılgınlığı benim aklım almıyor!

Dünyayı karıştırır, her nifakta baş çeker,
Bir nefes durmaksızın cehenneme taş çeker!..

Kurşunlarına hedef anne rahminde cenin,
Bu kanı, bu vahşeti gözü görmez nicenin!

Yazık, bin kerre yazık! İnsanlık türab olmuş,
Vicdanlar taştan katı, gönüller harab olmuş!

Nerde yüce Nebî’nin şefkati ve rahmeti?
Mazlumlar, kimsesizler çekmededir zahmeti!

Ah! Nasıl aramam ki ben Abdülhamid Hân’ı?
Ecdadı küstürdüm de kaybettim imtihanı!

Onun kıvrak zekâsı ayakta tuttu bizi,
Fakat sonra gelenler her gün uyuttu bizi!

Mazlumun sahibi yok, artık yürek şen değil,
Her taraf kan havuzu, cihan o gülşen değil!

Ciğerde zar delindi, dîdelerde nem yanar,
Bu belâlı dünyada hep benim sînem yanar!..

Böyle mi görecektim, yâ Rabbi, ben ümmeti?
Hiç kalmamış vefası, hiç kalmamış hürmeti!..

Bir kız feryat etmede: «Babamı verin bana,
Niye ses etmezsiniz siz bu zulmü yapana?»

Gönlümün has çiçeği içmedi kaç gündür su,
Hani bir insan olmak, hani vefa kokusu?

Yüreğimi tel tel sök, bin yerimden vur beni,
Ben Hakk’a sevdalıyım, saracaktır nur beni!

Ne canım helâl sana, ne bir avuç toprağım,
Elbet bir gün gelecek benim de kutlu çağım!

Hep korkulu rüyayım, bu âlemde ben sana,
Sen gök kadar uzaksın, rahmete ve ihsana!

Boynuna geçmiş durur lânet halkası senin,
Böyle bedbahtlığı yok, yerde-gökte kimsenin!

Günahın haddi aştı, daha ne derim artık?
Bir hesap günü vardır, ey uğursuz yaratık!..