Her Güzelliğin Önünde İSLÂM GÜZELLİĞİ

Âdem SARAÇ

ademsarac@yyu.edu.tr

Hazret-i Hâlid bin Saîd -radıyallâhu anh- İslâm ile şereflenince, güzel yüzüne bir de İslâm Nûru yansıdı.

Peygamberler Sultanı’ndan dersini alır almaz, artan bir heyecanla evine yöneldi. Sevgili hanımı Ümeyme (Ümeyne-Hümeyne) binti Hâlid (Halef) el-Huzâiyye bu işe ne diyecekti acaba? Bir yandan yol alırken bir yandan da bunu düşünüyordu. Hanımını çok seviyordu çünkü. Şimdiye kadar hiçbir problem yaşamamışlardı. O da İslâm’a girerse mutluluğuna mutluluk katacaktı.

O günlerde 24-25 yaşlarında olan Hazret-i Hâlid -radıyallâhu anh-, İslâm Nûru yüzüne yansımış bir şekilde evine vardı. Kendisinden birkaç yaş küçük olan hanımı Ümeyme, kocasını karşılarken, yüzüne mânidar bir şekilde baktı. Her zaman güler yüzle ve çok sıcak bir şekilde karşılardı. Fakat bugün biraz daha içten, biraz daha candan ve biraz daha tatlı karşılamıştı. Hâlid, içeri girer girmez sorma ihtiyacı hissetti:

“–Bu güzel karşılamanı neye borçluyum acaba?”

“–Her zaman güzel karşılamıyor muyum yani?”

“–Fakat bugün her zamankinden daha farklı karşıladın!”

“–Her zamankinden daha farklı gelen adamı her zamankinden daha farklı karşılayayım, dedim. Yoksa sen beni işiten sağır, gören kör mü zannettin? Yüzüne, gözüne, özüne ve sözlerine yansıyan bu güzelliğin sebebini anlatmayacak mısın artık?”

“–Anlatacağım tabiî, anlatacağım. Hani ilginç bir rüya görmüştüm ya?”

“–Seni ateşe atılmaktan kurtaran; «Nur yüzlü, nur bakışlı, gül tebessümlü; güzel mi güzel, tatlı mı tatlı; insana güven veren ulu bir zat» görmüştün rüyanda, değil mi?”

“–Evet, sen de bana; «Korkunç rüyan güzel bitmiş. Öyle bir güzelliği görmek için, böyle bir şey görmen gerekiyormuş demek» demiştin. Büyük bir merak ile beraber çıkıp rüyamı Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’a anlattım. O da beni Muhammedü’l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gönderdi. Gidip görüştüm O’nunla. O güzel sözlerini dinledim… Hiç tereddüt etmeden, O’nu dinler dinlemez hemen Allah ve Rasûlü’ne îman edip Müslüman oldum! Seni de İslâm’a davet ediyorum, ne dersin ey Ümeyme?”

“–Sen akıllı bir adamsın ey Hâlid. Ebûbekir senden daha akıllıdır. Muhammedü’l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise, herkesten daha akıllı bir zattır. O, hiçbir zaman yalan-yanlış şeyler söylemez. Allah ve Rasûlü’ne îman ile beraber, senin de yüzüne bu nur yansıdığına göre, hiç düşünmeye gerek yok. Ben de gireceğim İslâm’a.”

“–Allâhu Ekber! Ailece Müslüman oluyoruz desene. Fakat kimse duymasın sakın. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şimdilik gizli davranmamızı ve kendimizi gizlememizi emir ve tavsiye buyurdular.”

İslâm ile şereflenen iki kişilik bu küçük aile, beraberce namaz kılarak, İslâm’ın güzelliği ile yeni güzelliklere doğru kanatlanıp uçtular âdeta.

Hazret-i Hâlid -radıyallâhu anh-, sevgili hanımının hiç tereddüt etmeden İslâm’a girmesine o kadar çok sevinmişti ki, dayanamayarak hemen gidip Rasûlullâh’a müjdeyi verdi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, güneşi gölgede bırakacak bir güzellikte tebessüm ederek, Hâlid’in sevincini paylaştı.

Artık yerinde duramayan Hazret-i Hâlid, sürekli Peygamber Efendimiz’in yanında olmak ve O’nun anlattıklarını dinlemek için can atıyordu. Peygamber dershanesinde âyet âyet şekillenirken, hayatının tamamına yansıyordu bu âyetler. Peygamber talimatı gereği işi gizli tutuyor, fakat yine Peygamber talimatı gereği güvendiği kimselerle paylaşıyordu bunu.

Hazret-i Hâlid, yakın akrabalarından güvendiklerine İslâm’ı anlatmaya çalışırken kendi evini ihmal etmemişti. Kardeşlerini çok düşünüyordu. Kardeşleri içinde Amr ile onun hanımı olan Fâtıma yengesine öncelik verip, uygun bir ortamda onlara açıldı. İkisi de Müslüman oldular. Diğer kardeşleri Ebân, Âs ve Ubeyde, İslâm’a karşı daha sert durdukları için onlara açılamadı.

Babası başta olmak üzere, kardeşlerinin de İslâm’a karşı tutum ve davranışları çok sert olduğu için, şimdilik onlara bir şey hissettirmemeye çalışıyordu.

Kimseye belli etmeden evinden çıkıp Rasûlullâh’ı dinlemeye gidiyor, uzun bir zaman orada kalıyordu. Fakat bu uzun süreli gözden kaybolmalar, babasını endişelendirmiş, hattâ şüpheye düşürmüştü. Nihayet bir gün Hâlid’in Müslüman olduğunu ve namaz kıldığını duyunca, öfkeyle bağırdı:

“Onu bulun ve sürükleye sürükleye yanıma getirin!”

Hazret-i Hâlid bin Saîd -radıyallâhu anh-, babasının huzuruna getirildiğinde çok hırpalanmıştı. Buna rağmen babası çok sert çıkıştı:

“–Söyle bakalım Hâlid, gerçekten putlarımızı terk edip Müslüman mı oldun?”

“–Evet baba. Allah ve Rasûlü’ne îman ile şereflenip Müslüman oldum elhamdülillâh!”

“–Sus! Ağzı kuruyasıca seni! Sakın bir daha böyle bir şey söyleme!”

“–Ben öyle bir güzelliğin içine girdim ki, bu güzelliği tatmayanlar anlayamazlar. Sen Mekke’nin önde gelen liderlerindensin. Herkesten önce senin girmen gerekiyor İslâm’a. Haydi baba, önce sen Müslüman ol ki, ev halkı başta olmak üzere bütün kabilen de ardından gelsin.”

“–Ben sana vazgeç dediğim hâlde, sen de kalkıp bana; «Müslüman ol!» diyorsun! Bu ne saçmalık böyle! Hemen, şimdi vazgeçeceksin İslâm’dan; derhâl! Anlaşıldı mı?”

“–Hayır baba, hayır! İslâm vazgeçilecek gel-geç bir şey değil ki! Sen Müslüman olursan evdekiler de Müslüman olacaklar inşâallah. Haydi baba, haydi İslâm’a!”

“–Sus dedim sana, sus!”

“–Ya İslâm’a girip Müslüman ol, ya da İslâm ile evdekiler arasından çekil baba!”

“–Sen ne dediğinin farkında mısın hain evlât?”

“–Hain değil, hayırlı demelisin baba! Çünkü ben seni Allah ve Rasûlü’ne davet ediyorum. İslâm ol, kurtul!”

“–Yeter artık, yeter! Bakalım kim kimi kurtaracak?”

Fena hâlde öfkelenen babası bağırıp-çağırdı, sayıp-sövdü. Öyle ağır lâflar etti ki, o anda evde olanlar bile şaşırıp kaldılar. Fakat ne dedi, ne ettiyse dönmedi Hâlid.

İslâm güzelliği, her şeyin önünde bir güzelliktir… İslâm kendisinden dönülecek bir din olmadığı gibi Müslüman da dönek değildir. İslâm teslim olunacak din, Müslüman da teslim olan insandır…

Peygamber Efendimiz böyle buyuruyor çünkü…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-