Nefsi Kurban Et RÛHUN DİRİLSİN!

H. Kübra ERGİN

hkubraergin@hotmail.com

Mü’minlerin gönül ufkunu aşk rengine boyayacak bir kurban bayramı daha geliyor. Kızıl şafakların gündüzü muştuladığı gibi ebediyet gününü müjdeleyen bir kurban bayramını daha idrak etmeye hazırlanıyoruz.

Tekbirler eşliğinde tenler; aslı olan toprakla buluşacak. Aşkın rengine boyayacak kara toprağı. Gönüllerin özü; zaman ve mekânı aşacak, ölümde bulacak hayatın hakikîsini…

Müjdeler olsun; asıl hayatı zıddında arayanlara…

“Bu cihan tamamıyla fânîdir; aradığını sebatlı, kararlı âlemde ara!

Sûretin sıfırdan ibarettir; dilediğini mânâ âleminde dile!

Acı ve tuzlu canı kılıç önüne koy, feda et de tatlı bir deniz gibi olan canı al!”*

Kurban Bayramı geliyor; bıçak keskinliğinde hâllerle İsmail’in yumuşak başlılığını anlatmaya…

“Can vermek âşığın vergisidir.”

Âşıklar nerede?

“Hak uğruna ekmek verirsen sana ekmek verirler; Hak uğruna can verirsen sana da can bahşederler.”

Ölmeyecek can isteyenler nerede?

Kurban Bayramı geliyor; hani İsmailler nerede?

Korkma; bu yolda ölüm asıl hayattır!

Bu yolda nefsini öldürenlere ölümsüz can bağışlanır.

“Çarşılarda, pazarlarda daima iki melek dua ederek derler ki; «Yoksullara yardım edenlere, ihsanlarda bulunanlara fazlasıyla ver. Cimrilerin mallarını da yok et.

Hele canını verene, boğazını uzatıp Yaratan’a kurban olana…

O kimse, Hazret-i İsmail gibi boğazını uzatmış, Allah yolunda kurban olmaya hazırlanmıştır. Fakat Allah o boğazı kestirmez.

İşte şehidler de, Allah yolunda canlarını feda ettikleri için diridirler. Hoşturlar. Sen ateşe tapanlar gibi bedene bakma.

Çünkü Cenâb-ı Hak, onlara gamdan, eziyetten, kötülükten emin bir ruh ihsan etmiştir.”

Kurban bayramı, bir kıyâmet sahnesidir:

“İnsanın cevheri, mânevî ve rûhânî gücü, karayı da kapatır, denizi de. Alacalı öküzler, yani kötü düşünceli kâfirler ve fâsıklar, o kurban bayramında boğazlanırlar.

Korkunç bayram günü olan kıyâmet günü, mü’minlere bayram günüdür. Öküzlere de ölüm günü!”

O gün teni için yaşayanlar için helâk günüdür; rûhuyla yaşayanlar ise; sevdikleriyle beraber olur; yer, içer, sevinir. İşte kurban sahnesi bu yolun sonunu hatırlatır:

“Ten midesi insanı samanlığa çeker; gönül midesi reyhanlığa. Ot ve arpa yiyen kurban olur. Hudâ nûru ile gıdalanan Kur’ân olur.”

Öyleyse ey insan; sen de ten sığırını Allâh’ın emir ve yasaklarına uyma yolunda kurban et ki; rûhun dirilsin.

Hazret-i Musa’nın kurbanının ölüyü diriltmesi gibi senin de ölmeye yüz tutmuş rûhuna can bahşedilsin!

“Ruhların haşrini istiyorsanız, bu sığırı, yani nefsi kurban ediniz.”

Bir kurban bayramı daha geliyor, tekbir getirin!

Öyle tekbir getirin ki nefisler kendini kurbanlık koç zannetsin; başını vecd ile yere koysun!

“Onlar tekbir getirip namaza girince, kurban gibi bu dünyadan çıkıp gittiler.

Ey imam, namaza başlarken; «Allâhu ekber» demenin mânâsı şudur: «Allâh’ım, biz Sen’in huzurunda kurban olduk.»

Kurban keserken; «Allâhu ekber» dersin ya. İşte, öldürülmeye lâyık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir.

O esnada beden İsmail, can da Halil İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin heva ve hevesini kesmek için tekbir getirince beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda «Bismillâhirrahmânirrahim» demekle kurban olur gider.

Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh’ın huzurunda saflar hâlinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar.”

Her ibadette ölümden bir tat vardır. Eğer öyle olmasaydı günde yirmi kere ölümü hatırlamaya kim muvaffak olurdu?

“Sen de niyaz ve yoksullukta kendini ölü yap! İsa’nın nefesi seni diriltsin, kendisi gibi güzel ve mutlu bir hâle getirsin.”

İbadet için dünya hayatını durduran; işinin başından kalkan, uykusunun en koyusundan uyanan, sohbetini en tatlı yerinden bölen; bir nevi ölmüş gibi hayatını durdurur. Nefis, bu ölüm tadından hoşlanmaz. Ama nefsi bu ölümlere alıştırmak gerek. Çünkü:

“Bazı öldürmeler hayat verir. Bahçıvan ağaçları budamasa dallar gelişir mi? Terzi kumaşı parça parça etmese elbise çıkar mı?”

Canını, malını, zamanını ve bütün imkânını nefsinin arzusuna değil; sanki ölmüş de miras bırakmışçasına Allah yolunda, başkalarına harcayan, ölümden bir nevi lezzet tatmış olur.

Ama ibadet için nefsin hevasını öldüren, nihayet ölümün tadına öyle alışır ki, ölümden korkmaz, hattâ ona müştak olur.

Çünkü nefsin kan diyeti, ölümsüz candır:

“Biz değeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koştuk.

Ey âşık! Âşıkların hayatı ölümledir. Gönlü gönül vermekten başka bir sûretle bulamazsın!”

“Şu çınarın yaprakları dökülürse Hudâ ona yapraksızlık azığı bağışlar.”

“Ölüm gibi görünen, fakat hakikatte ölümsüzlük olan hâl, bize helâl olmuştur. Bu dünyada maddî rızkın kesilmesi veya azalması da, bize öteki dünyanın rızkı olmuştur.

Bizi korkutan; can vermenin görünüşü, dış yüzü, ölümdür; iç yüzü ise diriliktir, yaşayıştır. Görünüşte bir tükenmedir. Hakikatte ebedî hayattır.”

Öyle değil mi?

Her hayatın bedeli ölüm değil mi?

Nebatlar kendilerini hayvanlara feda ederler de görür, duyar, yürür hâle gelirler. Hayvanlar da canlarını insana feda ederler de düşünür, bilir bir can olurlar. Ya insan?

“Can da, cânâna kavuşmak isterse, eşyasını, pılını-pırtısını sonsuzluk âlemine taşır. Böylece insan bedeni çeşitli mertebelerden geçip, rûha (ilâhî emanete) kavuşunca, o bedene yerleşen ruh, cânânını, aslını aramazsa hüsrana düşer. Gerisin geriye gider, insan mertebesinden hayvan mertebesine tenzil eder. Oradan da daha aşağılara, hayvandan da daha aşağı mertebeye düşer.”

İnsan da nefsini ve aklını feda etmeden insân-ı kâmil olabilir mi hiç?

“Bütün hayvanları insan için, bütün insanları da bir akıl için öldür gitsin. Eşref-i mahlûk olan insana hayvanlar kurban olduğu gibi; bütün insanların akıl ve hevaları da peygamberlere kurban olsun.”

Gel ey «zâhire dalmış, âhirden gaflete düşmüş» aklım! Gel de; «Mustafâ’nın önünde seni kurban edeyim.»

Edeyim de gözüne gerilmiş şu karanlık dünya gecesi yırtılsın, «yevmüddin» güneşi gönül ufkuna doğsun!

Bir kurban bayramı daha geliyor, şafak kızılı renginde…

Gece gibi karanlık nefisleri yatırın kara yere!

Her şafakta geceyi kurban ederler. Gün doğumunu muştulayan kızıllık; gecenin kanındandır.

Sen de ey nefsim; şu karanlık dünya hayatının kanını akıtmadan ebedî gündüze doğacağını mı sanırsın?

Gece her sabah güneşi doğurmak için kendini kurban eder.

Öyleyse ey nefsim sen de kendini kurban et de ruh güneşi olarak doğ!

* Yazıdaki bütün italik iktibaslar Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî-i Şerîf’indendir.