Zaman Araladı Kapısını Yine KAPI ARALIĞI…

Sadettin KAPLAN

sadettinkaplan@gmail.com

Koskoca bir yıl daha geçip gitmek üzere ömrümüzden…

Çocuklar bir yaş daha büyüdüler. Birileri daha; «Merhaba!» diyecek dünyamıza. Gençler biraz daha olgunlaştılar belki, olgunlar yaşlanmaya doğru kaymakta. Yaşlılar gitgide daralan zamanın akıntısında sürüklenmekteler o bilinir bilinmeze doğru…

Ya gidenler, ya onca; «Merhaba!» diyenlere karşı dünyamıza; «Elvedâ!» diyenler?..

Bir bir eksilmekte çevremizden tanıdıklarımız… Okul arkadaşlarımız, yol arkadaşlarımız, hayat arkadaşlarımız… Sevilenler, sevenler, sevgililer… Şimdi servi gölgelerinde gözden ırak, soğuk mermerler arasında, toprak altında, kar altında bitmeyen bir uykuyu uyumaktalar…

Yaşarken farkında olmadıklarımız, farkında olsak bile yeterli ilgiyi göstermediğimiz yakınlarımızdan, dostlarımızdan bazıları artık yok aramızda… Varlıklarını yük olarak gördüğümüz yaşlılarımızın yokluklarına ağıt yakmak nâfile… Onlar, artık; «Gemiler geçmeyen bir ummanda» gitgide hayal sahillerimizden uzaklaşan birer beyaz yelkenliler…

Kapılar vardır sürekli kapalı. Arkasında kimin ya da kimlerin olduğu bilinmeyen kapılar. Yüzümüze kapanan, hafif aralandıktan sonra tebessümümüzü dudaklarımızda kurutan donuk bakışlarla karşılaştığımız kapılar vardır bir türlü giremediğimiz… Ve kapılar vardır sürekli sonuna kadar açık ama girmeye üşendiğimiz, içeridekilere önem vermediğimiz…

Ya dışındayız bu kapıların, ya arkasında… Kapı arkasındaysanız ve aralık bıraktığınız kapının her açılışında yüreğiniz özlemle çarparken içeri girenin olmamasının verdiği hüznü en az Fuzûlî kadar duymuş olmalısınız. Belki Fuzûlî kadar güçlü bir mısra-i berceste mırıldanamazsınız;

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

diyemezsiniz ama, o kor sizi de yakar…

Aralık ayındayız. Adı üzerinde… Zamanın kapı aralığıdır bu. Eskiyen sene sessizce çıkıp gidecektir zamandan. Ve yeni sene bütün ihtişamıyla girecektir bu kapıdan. Oysa sessizce, süklüm püklüm çıkıp giden eski sene de daha bir süre önce aynı âlâyişle girmişti bu kapıdan… Onun da heybesinde umutlar, sevgiler, beklentiler vardı…

Aralık ayındayız… Zaman araladı kapısını yine. Yeni gelenler, eskiyenler ve gidenler…

Bir deli çay gibi akıp gitmekte zaman… İleriye bakarken arkada kalanları, arkaya bakarken önümüzü görmekte zorlanmaktayız… Bir yanımız dün, bir yanımız yarın. Oysa dün dediğimiz daha bir gün önce yarın değil miydi?..

Ne çabuk geçip gidiyor zaman. Nereye saklandı çocukluğumuz?.. Gençliğimizi hangi yol ayrımında yitiriverdik?.. Ne kadar da ehvenmiş saçlarımızın boyası… Yüzümüze bu garip çehreyi çizen aynalar bunca mı düşmanmış bize?..

Zamanın kapı aralığından bize nanik yapıp, dil çıkaran haylaz çocuk kim?.. Kim kopardı uçurtmamızın ipini, misketlerimizi kimler attı dipsiz kuyulara, hangi cadı patlattı topumuzu, söğüt dalından atımızı ürküten ıslığı kim çaldı, hangi el kazıdı dizlerimizden, dirseklerimizden sürekli tazelenen bereleri, kim yıkadı ellerimizdeki o canım balçıkları, kimler sildi tenimizden o çocuk kokusunu?..

Siz ey geceler boyu arkadaşlık ettiğimiz yıldızlar, hangi bulutların arkasına saklandınız? Nerdesiniz masal dünyamızın o güzel peri kızları, Keloğlanları, Zümrüdüanka kuşları, nerdesiniz?.. İki başlı, alev nefesli, çatal dilli ejderhâlar; ağrıyan dişlerinin kovuğuna bizi sakız etmek isteyen devlerle neden karşı karşıya bıraktınız bizi?..

Neredesiniz ayaklarının altında cenneti aradığımız analar? Nerdesiniz zülüflerinde geceyi taradığımız sunalar?.. Nerdesiniz, nerdesiniz?..

Aralık ayındayız… Bir yıl daha sessizce çıkıp gitmekte ömrümüzün kapı aralığından…

Daha şu son bir yıl içinde birlikte olduklarımızdan, dostlarımızdan, sevdiklerimizden ayrı olarak gireceğiz yeni bir yıla belki… Belki diyorum, çünkü yeni bir yıla girmeden, apansız şu zaman aralığından bizim de geçip gitmeyeceğimizi kim temin edebilir ki?..

Önemli olan, milyarlarca «hayat»ı bir fânus gibi saran gök kubbenin altında silinmeyecek bir güzellik, unutulmayacak bir san, dinmeyecek bir çağıltı bırakmaktır. Değil mi ki;

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş…