Medîne-i Münevvere’nin İsimleri (1) HİCRETİN, SELÂMETİN, SÜNNETİN YURDU

Ali HÜSREVOĞLU

Bir insanın, bir şeyin, bir şehrin isimlerinin çok olması, o isimlerin sahibinin şerefine delâlet eder. Medîne-i Münevvere’nin mukaddes kitaplarda, Kur’ân-ı Kerim’de, Peygamber Efendimiz’in hadislerinde ve ümmetin dilinde mezkûr pek çok ismi vardır. Ekim ayında yayınlanan bu mübarek şehir hakkındaki mülâkatta sadece meşhur olanlara temas edebilmiştik. Bu köşede Medîne-i Münevvere’nin bütün isimlerini genişçe ele alacağız:

Ardullah: Allâh’ın arzı demektir. Göklerin ve yerin yaratıcısı Allah Teâlâ, Medîne-i Münevvere’yi sevdiği için onu kendisine nisbet etmiştir. Bir yer için Allâh’a nisbet olunmaktan daha büyük bir şeref olamaz. Bu nisbetin yapıldığı âyet-i celîle Nisâ Sûresi’nin 97. âyeti olup şöyledir:

“Kendi kendilerine zulmetmiş kimseler olarak canlarını alacakları kimselere melekler derler ki: «Siz, niye böyle oldunuz?» Onlar da: «Biz yeryüzünde (dinimizi yaşamaktan) âciz kimseler idik.» derler. Melekler de derler ki: «Allâh’ın arzı geniş değil miydi ki oraya hicret etmediniz?»”

Ardu’l-hicre: Hicret yeri demektir. Peygamber Efendimiz ve ashâbı oraya hicret ettikleri için bu isim verilmiştir.

Arrâ: Bir kavle göre Azrâ mânâsına, bir kavle göre de binaları yüksek olmayan şehir mânâsınadır.

Arûd: Bazı bölgelerinin engin olup, su ve sel vadileri olmasından dolayı böyle denilmiştir.

Âsıme: Mekke’den hicret eden muhacir Müslümanları koruduğu için bu isim verilmiştir. Aynı kökten bir başka ismi de; «Ma‘sûme» olup Peygamberimiz’in hicretinden önce Musa ve Dâvud -aleyhimesselâm-’ın düşmanlarına karşı gönderilen ordularını barındırdığı, bu düşman ordularından da muhafaza olunduğu için, «korunmuş» mânâsına «Ma‘sûme» denilmiştir. Hicretten sonra ise Rasûl-i Ekrem tarafından orası; «Harem» ilân edilerek korunmuştur. Oraya deccal ve taun giremez. Orası için bir kötülük düşüneni Allah eritir.

Azrâ: Bu, Medine’nin Tevrat’ta geçen isimlerinden biridir. Bu ismin verilmesinin sebebi, hakikî sahibi Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gelip teslim alıncaya kadar hiçbir düşman tek başına orada hükümranlık kuramamış olmasıdır. Bu sebeple bâkireye de; «Azrâ» denir.

Bârra, Berra: İyilikleri çok olan demektir. Bu da hususî olarak üzerinde barınanlara, umumî olarak da bütün dünyaya iyiliklerini yaymış olmasından dolayıdır. Medine nice sırların kaynağı, nice nurların doğduğu yerdir. En mübarek hayat oradadır. Berakât-ı nebeviyyenin merkezidir.

Bahra, Buhayra, Bahîra: Halkının genişçe, huzur içinde barındıkları belde, yer, yurt demektir.

Balat: Şehir içinde pek çok yerleri taşla döşenmiş ve devrindeki diğer şehirlere göre daha kolay ulaşım imkânına sahip olması sebebiyle bu isim verilmiştir.

Beled: Vâsıtî’nin Iyad’dan naklettiğine göre Beled Sûresi’nin birinci âyetinde yer alan «beled»den maksat Medîne-i Münevvere’dir. Onun şerefinin Allah katındaki yüceliğine binâen Allah Teâlâ şöyle kasem etmiştir:

“Kasem olsun bu beldeye ki, Sen orada yaşamakla onu şereflendirdin. Sen’in vefatından sonra ise bereketin devam edecektir.”

Bir kavle göre de «Beled»den murad Mekke-i Mükerreme’dir. Sûre Mekke’de nâzil olduğu için bu ikinci görüş daha kuvvetlidir. Beled, lügatte «karyelerin merkezi» demektir.

Beytü’r-Rasûl: Rasûlullâh’ın evi demektir. Enfal Sûresi’nin beşinci âyetinde burası Rasûlullâh’a nisbet edilerek ve «beyt» ismiyle zikrolunduğu için böyle denilmiştir:

“Rabbin Sen’i beytinden/evinden Hak uğruna çıkardığı gibi…” demektir. Çünkü burası Rasûlullâh’ın hicret ettiği, yurt edindiği yerdir. Bir ev nasıl sahibiyle hususiyet ve şeref kazanırsa, burası da Rasûlullah ile hususiyet ve şeref kazanmıştır.

Câbire: Medine kırılanı sardığı, fakiri zengin ettiği, bereketlerinin çokluğunun düşünülmesi düşüneni edep ve iz’ana mecbur ettiği, ibretleri sonsuz olduğu ve beldeleri İslâm’a bağladığı için böyle denilmiştir.

Cebbâra: Câbire mânâsında olup Tevrat’ta zikrolunan isimlerindendir.

Cezîretü’l-Arab: İbn-i Zebâle’-nin İbn-i Şihab’dan naklettiğine göre Cezîretü’l-Arab, Medine’dir.

İbn-i Abbas şöyle anlatmıştır: Rasûlullah ile Medine’den çıkmıştım. Medine tarafına dönüp bakarak:

“Allah şu Cezîre’yi şirkten uzak kıldı.” buyurdular. Bu hadîse göre Cezîre’den murad, Rasûlullah Medine’ye dönerek ve onu göstererek böyle buyurduğu için Medine’dir.

Herevî’nin Mâlik’ten rivayet ettiği:

“Müşrikleri Cezîretü’l-Arab’dan çıkarın.” mealindeki hadîs-i şerîfe göre Cezîre’den murad hususî olarak Medine, umumî olarak Hicaz’dır.

el-Cünnetü’l-Hasıyne: Koruyucu kalkan, kale gibi kalkan demektir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Uhud Gazvesi’ndeler iken Medine’yi kastederek:

“Ben koruyucu bir kalkandayım. Bırakın şunlarla savaşalım.” buyurmuşlardır.

Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettiği:

“Rüyamda kale gibi bir kalkanda olduğumu gördüm. Yine, boğazlanan sığır gördüm. Bu koruyucu kalkanı Medine olarak tevil ettim.” mealindeki hadîs-i şerifte böyle buyurulmuştur.

ed-Dâr: Yurt mânâsındadır. Haşr Sûresi’nin dokuzuncu âyetinde bu isimle zikrolunmuştur: “Yurda ve îmana hazırlanıp yerleşenler…” Aynı zamanda emniyeti, orada ikametin hoşluğu, binayı ve arsayı cem edişi sebebiyle böyle denilmiştir.

Dâru’l-ebrâr: Peygamberimiz, muhâcirîn ve ensar orayı yurt edindikleri için «İyiler Yurdu» mânâsına böyle isimlendirilmiştir. Yine Medine, şerli kimseleri üzerinde barındırmaz, uzaklaştırır. Böyle kimseler, orada bir müddet barınsalar bile ehl-i Medine değildirler. Orada ölmüş bile olsalar bir müddet sonra oradan uzaklaştırılırlar. Bunu doğrulayan hâdiseler bazı rivayetlerde naklolunmuştur.

Dâru’l-ahyâr: Hayırlılar yurdu demektir.

Dâru’l-îman: Yukarıda zikrettiğimiz Haşr Sûresi’nin dokuzuncu âyetinde bu şekilde isimlendirilmiştir. Ayrıca; “Medine İslâm’ın otağı, îmanın yurdudur.” mealindeki hadîs-i şerifte de böyle zikrolunmuştur. Çünkü İslâm orada parlamış, oradan yayılmıştır. Başka bir hadîs-i şerifte ise; “Yılan, kendi yuvasına nasıl dönüp sığınırsa, îman da gelip Medine’ye sığınır.” buyurulmuştur.

Dâru’s-sünne: Rasûlullâh’ın sünnet-i seniyyelerinin ihya edildiği yer demektir.

Dâru’s-selâme: Selâmet yurdu demektir.

Dâru’l-feth: Fetih yurdu demektir. Mekke oradan fetholunmuştur. Diğer İslâm beldelerinin fütuhâtına orası merkez olmuştur.

Dâru’l-hicre: Hicret yurdu demektir.

(Devam edecek…)