MÜCEVHER KUTUSU (I)

Dursun GÜRLEK

dursun.gurlek@mynet.com

Hazineler de maddî ve mânevî olmak üzere ikiye ayrılır. İnsanın dünyasını mamur eden altının, gümüşün, paranın, pulun saltanatı sona erer. Mutluluk kaynağı kabul edilen servetin yerinde -gün gelir- yeller esmeye başlar. Hâlbuki mâneviyat hazinesi için; tükenmek, bitmek, sona ermek söz konusu değildir. Böyle bir hazinenin malzemesini ise, ilhamını Kur’ân-ı Kerim’den, hadislerden alan kelâm-ı kibarlar, vecîzeler, anekdotlar, şiirler teşkil ediyor. Eslâfın kitapları böyle altın sözlerle dolup taşıyor.

İşte onlardan bazılarını içinde bulunduran mücevher kutusunu açıyorum, sizleri o sözlerle başbaşa bırakıyorum…

GAFİL İMAM

Büyük mutasavvıflardan Mârûf-i Kerhî Hazretleri gafil bir imama uyar. Namaz bittikten sonra aralarında şöyle bir konuşma geçer:

İmam:

“–Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?”

“–Müsaade ederseniz arkanızda kıldığım namazı tekrar kılayım, sonra cevap vereyim?”

“–Bunun sebebi nedir?”

“–Rızık konusunda tereddüt edenler, Allâh’ın varlığı hakkında da şüpheye düşebilirler. Cenâb-ı Hakk’a tam anlamıyla îman konusunda görülen eksiklik, namazın iade edilmesi için bir gerekçedir.”

Mâruf-u Kerhî Hazretleri, bu sözüyle gafil imamı îkaz ve irşad eder.

ALLÂH’IN TAKDİRİ

Sa‘d bin Ebî Vakkas Hazretleri gözlerini kaybettikten sonra bir gün Mekke’ye gelir. Bazı dostları kendisine:

“–Sen duası makbul bir kimsesin. Gözlerinin tekrar açılması için neden dua etmiyorsun?” diye sorarlar. Ashâbın kibarından olan bu mübarek insan şu zarif cevabı verir:

“–Ben, Allâh’ın hakkımdaki ezelî takdirini ve hükmünü gözlerimden daha çok severim.”

HAZRET-İ ALİ’NİN NAMAZI

Namaz vakti yaklaştığı zaman Hazret-i Ali Efendimizin bütün vücudu titremeye başlar, rengi değişir;

“–İşte şimdi Cenâb-ı Hakk’ın göklere, yerlere, dağlara arz edip de onların kabul etmekten kaçındıkları emanetin zamanı geldi!” buyururlardı.

KUR’ÂN TIPTAN BAHSEDİYOR MU?

Bazı âlimler:

“Kur’ân-ı Kerim’de tıp ilminden açıkça söz eden âyetler var mı?” diye sorunca hikmet ehli zatlar şu cevabı vermişler:

“Tıp ilminin esası yarım âyette mevcuttur. O da: «Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz…» anlamındaki âyettir.

MEŞHUR İBN-İ SÎNÂ ŞÖYLE DEMİŞTİR:

“Tıp ilmini iki satırda topluyorum: Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Mideyi en fazla yoran şey, yemek üstüne yemektir.”

İHTİYARIN CEVABI

Asmaî, bir gün tam yüz yirmi yaşında bir ihtiyarla karşılaşır:

“–Bu uzun ömrü neye borçlusun?” diye sorar. Tecrübeli ihtiyar iki kelimeyle cevap verir:

“–Hasedi terk ettim.”

RIZIK VERENLERİN EN HAYIRLISI

Büyük sûfîlerden birine şöyle sormuşlar:

“–Cenab-ı Hak için neden dolayı «Rızık Verenlerin En Hayırlısı» denilmiştir?”

Kalp gözü açık olan o zat şu cevabı vermiş:

“–İnsan kendini yaratan Allâh’ı inkâr etse, isyanda bulunsa bile onun rızkını kesmez, hayatını devam ettirir.”

İBRAHİM ETHEM DİYOR Kİ…

Zenginin biri, İbrahim Ethem Hazretlerine bol miktarda para getirerek kabul etmesini rica eder. Ancak hazret red cevabı verir.

Bunun üzerine o zat ısrar etmeye başlar. Gönül zenginliği gibi bir zenginliğe sahip olan İbrahim Ethem Hazretleri der ki:

“Sen bana bu para karşılığı adımın «fukara dîvânı»ndan çıkarılmasına sebep olacak bir teklifte bulunuyorsun, dolayısıyla kabul edemeyeceğim!”

NEFSE ZOR GELEN ŞEY

Ünlü filozoflardan Solon’a sormuşlar:

“–Dünyada insanın nefsine en zor gelen şey nedir?”

Şu cevabı vermiş:

“–Kişinin kendi ayıbını görmesi, lüzumsuz sözleri terk etmesi.”

FEREZDAK ÖLÜNCE

Meşhur Arap şairi Ferezdak’ın ölüm haberi Cerîr’in kulağına gelince çok üzülmüş ve şöyle demiş;

“Allâh’a yemin ederim ki bundan sonra ben de çok yaşamam. Zira birbirimizle eğleniyor, büyük bir mutluluk içinde vakit geçiriyorduk.”

Hakikaten Cerir de aynı yıl vefat etmiş.

İSKENDER’İN BÜYÜKLÜĞÜ

İskender’e:

“–Bu kadar şânı, şöhreti ve şevketi nasıl elde ettin?” diye sormuşlar. O da şu cevabı vermiş:

“–Düşmanlarıma yumuşak ve kibar davrandım, dostlarıma iyilikte ve ihsanda bulundum.”

EFLÂTUN DİYOR Kİ…

Eflâtun’a:

“–Doğru olsa bile söylenmesi hoş karşılanmayan şey nedir?” demişler.

Ünlü filozof şu cevabı vermiş:

“–İnsanın kendi kendini övmesi!

CAHİL ADAM

Ebu’l-Esved ed-Düelî diyor ki:

“Âlimin huzurunu kaçırmak istiyorsan, cahil bir adamı kendine arkadaş et.”

DOĞRU SÖZ

Sokrat’a:

“–Söylediğiniz sözleri kabul etmek mümkün değildir.” diye itirazda bulunmuşlar.

Sokrat da şu cevabı vermiş:

“–Sözün doğru olması gerekir. Kabul edilmesi için kimse zorlanamaz.”

CİMRİNİN ÂKIBETİ

Elinin sıkılığıyla büyük bir şöhret kazanan İbn-i Tuleyb, evinde bir gün bile ateş yakıp yemek pişirmemiş. Gariptir ki evi, çıkan bir yangınla yok olmuştur.

Ocağın altı yanmayınca olacağı budur!

HASTA ZİYARETİ BÖYLE Mİ OLUR?

A‘meş bir ara hastalanır. Bazı dostları ziyaretine gelir. Uzun süre otururlar. Buna canı sıkılan A‘meş derhâl yastığı koltuğuna alıp ayağa kalkar. Ziyaretçilere şöyle seslenir:

“Gördüğünüz gibi, Allah hastanıza şifa verdi. Artık ziyaretinize gerek kalmadı!” der, hepsini başından dağıtır.

KÜÇÜK YAŞTA BÜYÜK ÂLİM

Dünyaca büyük âlim, bilginler bilgini İbn-i Sînâ, tahsilini tamamladığı zaman, henüz on sekiz yaşındaydı.

DÜNYA İHTİŞAMI

Adamın biri, ashâb-ı kiramdan Ebu’d-Derdâ Hazretlerine:

“–İnsanlar ölümü neden çirkin görüyorlar?” diye sorar.

Büyük sahâbî şu cevabı verir:

“–İnsanların en büyük gayreti; âhiret yurtlarını îmar ve ihya etmeleri, ebedî hayatlarını kurtarmaları için göstermeleri gerekir.

Hâlbuki bunun tam aksi oluyor. İnsanlar âhirete karşılık, şu köhne dünya sarayını süslemek; burada ebedî kalacakmış gibi muhteşem binalar yapmak için bütün güçlerini harcıyorlar.

Kısacası dünyalarını îmar, âhiretlerini harap ediyorlar. Söylemeye gerek yok ki, insan muhteşem bir hayatı bırakıp vîran bir âleme gitmek istemez.”