LEB DEĞMEZ* BİR NA’T-I ŞERİF

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

-Bir Ramazan Hediyesi-

O Sirâc-ı Münîr’e/Parıl Parıl Kandil’e

 

Tadarken aşkı destinden Sen’in, cân eyle ey kandil,
Geçer candan da âşık, keşke cânân eyle ey kandil!

Nasıl kahretti hicranlar, hazanlar sancı yağdırdı,
Kışın nârında yandık, şehri nîsân eyle ey kandil!

Şakāyıklarla, leylâklarla, dil dil lâleler açsın,
Çiçekler derdiğin cennette reyhân eyle ey kandil!

Kızıl sahrâda kaç yıl hasretinden yandı âşıklar,
Yakınlaştır, yakın et, Sen’de iskân eyle ey kandil!

Hayât ağlattı Sen’sizlikte her ses hayli hıçkırdı,
Derinden taştı sel, cân içre handân eyle ey kandil!

İnâyet kıl, ezelden âciziz hicranlar altında,
Karanlıktan çıkar Allâh’a nâlân eyle ey kandil!

Karartan, isli, çıldırtan ateşlerden halâs eyle,
Işıt, ancak Sen’in nârında nîrân eyle ey kandil!

Siyah yerlerde yıllardır ayaklar, işte hâk içre,
Sarardık ayrılıktan, ecr-i hicrân eyle ey kandil!

Derin, engin, riyâsız iç denizden tânedir inci,
Ateş rengindedir, aynıyla giryân eyle ey kandil!

Zarâr etsek de, kâr etsek de illâ ağlatan yerde
Eğer hasret yazarsan cânı candan eyle ey kandil!

Nedir en tatlı şey, en ekşi şey; anlattığın tarzda,
Yaşarken şâd, ecel geldikte şâdân eyle ey kandil!

Ne hayrettir ki hâlâ az değil nezdinde tâlihsiz,
Sen’in aşkında lâyık hâli ihsân eyle ey kandil!

Ziyâ Sen, ay da Sen’sin âşığın seyrinde yıldız da,
Tecellî ettiğin her ânı, her ân eyle ey kandil!

Siraç yazdıysa Hak, ancak siraç sensin hakîkatte
Işıklar saçtığın eksende rindân eyle ey kandil!

İnancın rengisin Sen, aynasın Allâh’a en seçkin
Cihetsin, en aziz hicrette lerzân eyle ey kandil!

Elinden her içen canlandı, yıldızlaştı illâ ki
Hilâlinden içir destinle sekrân eyle ey kandil!

Çalışsınlar, yarışsınlar dedin tescîl için aşkı,
Sen’in aşkında herkesten çalışkan eyle ey kandil!

Ne inşâ eylesek dâr etti dildar, râzıyız lâkin
Hayâtın Sen’de inşâsında yeksân eyle ey kandil!

Cihan, dağ-taş dahî hasretle âşıkken eğer câhil,
Hidâyetten neden kaçtıysa zindân eyle ey kandil!

Akıllandır Sen’in derdinle âgâh et yalanlardan
Hakîkat tahtının şehrinde iz’ân eyle ey kandil!

Cerâhatler, kederler, hastalıklar inletir, heyhât,
Ciğerler taş; erit, hakkıyla insân eyle ey kandil!

Cihânın her çeşit ahlâkı ah çektirdi yalnızca,
Sen’in tâc ettiğin ahlâka hayrân eyle ey kandil!

Hidâyetsin, şehâdetsin, şecâatsin cihâdında,
Kılıç kalkınca âşık cânı kalkan eyle ey kandil!

Nihâyet, her rezîl azgın cehâlet yerde çiğnensin,
Gerek ankāyı, at sırtında aslan eyle ey kandil!

Sen’in aydınlığından gayre; «Lâ!» der gerçek âşıklar,
Işıklar saç, dilersen tâ ciğer-kan eyle ey kandil!

Sen esrâr eyledin Hak’tan Sen izhâr eyledin aşkı,
Yaşat, idrâke dâir, hâli zî-şân eyle ey kandil!

Lisân ancak Sen’in şânında tâ içten senâ eyler,
Diler neyzen, diler yalnız gazelhân eyle ey kandil!

Salât ettik, senâ ettik, niyâz ettik ezânlarla,
Sezâdır, haşre dek dîninde elhân eyle ey kandil!

Hicâz’ın şâhı Sen’sin, şânı Sen’sin, tâcı Sen’sin tek,
Sen’in şi’rin için na’tında Hassân eyle ey kandil!

Sen’in na’tın, ilâhî sırların deryâsıdır, el-hak,
Ne yazsak katredir hakkında destân eyle ey kandil!

Yazarken hıçkırır Seyrî, yanar seyrân için dil dil
Diler illâ katından, izn-i seyrân eyle ey kandil!

Nazar kıl, izn-i seyrân isteyen diller çağıldarken,
Nazarlar kıldığın dîdârı îlân eyle ey kandil!

Ağızlar kaldı na’tından açık, na’tınla örtüldü,
Muhammed Mustafâ’sın, mîme kurbân eyle ey kandil!

*Leb değmez, dudak hareketiyle çıkan sessiz harflerden «b, f, m, p, v» harfleri kullanılmadan yazılan ve böylece dudaklar birbirine değmeden okunmakta olan şiirlere verilen isimdir. Bu şiirde ayrıca sesli harflerden «o, ö, u, ü» harfleri de kullanılmamıştır. Ancak kasîdenin son beytinde bu kural, isminde «mim» bulunması dolayısıyla «Muhammed Mustafâ» için istisna tutulmuştur. Böylece hem O’nun hatırı öne alınmış, hem de nihayette «Muhammed» isminde «mîm»in telâffuzuyla birlikte O’nun huzurunda sükût tercih edilmiştir.

Vezni: mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün