İnsanlığın Muhtaç Olduğu Bir Haslet MERHAMET

B. Cahit ÖZDEMİR

bcahit@hotmail.com

Tek başına düşünüldüğünde basit görülse de bütünün içerisinde çok büyük bir rol üstlenen ayrıntıların önemini ifade sadedinde bir atasözü vardır;

“Bir mıh, nalı kurtarır; bir nal, atı kurtarır; bir at, kumandanı kurtarır; bir kumandan harbi kazanır.” Güzel ahlâkın şubelerinden olan merhamet de, bu mahiyette mütalâa edilebilir.

“İslâm bir bütündür; îtikat, ibadet, ahlâk ve muâmelâtıyla… Âlimler İslâm’ı gür bir ağaca benzetmişler; ağacın köklerinin îman ve îtikadı, gövdesinin ibadetleri, meyvelerinin de güzel ahlâkı temsil ettiğini söyleyerek îman-ahlâk bütünlüğünü göstermişlerdir.”

Peygamber Efendimiz -sal-lâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurarak, İslâm’ın cihanşümul gayesine atıfta bulunmuştur. Merhamet, sevgi, saygı, şefkat, diğergâmlık, tevâzu, müsamaha… gibi bütün hasletlerin her biri ayrı ayrı rûhu tezyin eden, dirilten, ulvîliklere kanatlandıran paha biçilmez mücevherlerdir. Ancak bunlardan birisi olan «merhamet»i, şümulü itibarıyla bütün diğer faziletleri de taşıyarak, ferdin ve cemiyetin saadeti için en önemli ihtiyaç olarak görmek yanlış olmasa gerektir. Haddizâtında, bütün bu yüksek hasletlerin, fizikteki «birleşik kaplar» misali, birbirleriyle mütenasip seviyelerde bulundukları da bir vâkıadır.

Merhamet, Allah Teâlâ’nın en çok kullanılan; «Rahmân» ve «Rahîm» sıfatlarının tecellîsi olan, ilâhî bir duygudur. Bütün iyi işlere yüce Rabbimiz -celle celâlühû-’nun bu mübarek isimleri ile başlamak, O’nun kâinat çapındaki sonsuz merhametini teyit etmek, İslâmiyet’in bir şiarıdır. Kâinatın her zerresine hâkim tertip ve nizam, ilâhî rahmetin tecellîleri ile vücut bulmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de, Hak Teâlâ’nın sonsuz rahmeti bütün şümulü ile beyan buyurulur:

“Ulu Rabbimiz, rahmetin ve ilmin (her şeyi) kuşatmış ve kaplamıştır.” (Mü’min, 7); “O Rahmân’dır, Rahîm’dir (esirgeyen, bağışlayandır.)” (Haşr, 22); “De ki: Bağışla ve merhamet et, Rabbim! Sen merhametlilerin en hayırlısısın.” (Mü’minûn, 118)

Dünyada ne kadar merhamet ve kerem eseri varsa, hep yüce Allâh’ın ilâhî rahmet ve kereminin eseridir. Nitekim hadîs-i şerifte şöyle buyuruluyor:

«Hak Teâlâ’nın rahmeti yüz hissedir; bunun doksan dokuz hissesini kendisine alıkoymuş, yalnız bir hissesini yeryüzüne indirmiştir. Bu sayededir ki, insanlar birbirlerine merhamet etmekte, acımaktadırlar. Bunun için atlar yavrularını korumak için bacaklarının arasına alırlar.» (Buhârî, Îman, 16) (…) İşte İslâmiyet, insanları böyle merhamet gönüllüsü yapmıştır. Bu merhamet dairesi yalnız Müslümanlara münhasır değildir. Çok geniştir. Bütün insanlığı kuşatır. (…) Yine bu hususta şöyle buyurulmuştur:

«Merhamet edenlere, Rahmân merhamet edecektir. Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin.» (Tirmizî, Birr, 16) Herkese merhamet hakkında nasihatte bulunan Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hususta özlü ve şümullü iki kelime söylemiştir:

«Acımayana acınmaz!» (Bu-hârî, Edep, 18) Muhaddis İbn-i Battal bu hadîsin şerhinde şöyle yazmaktadır:

“Bu hadis, bütün mahlûkata merhamet etmek için söylenmiştir…”2

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sahip olduğu yüksek ahlâk bakımından, hayatının bütün safhaları ve hususiyetleri ile insanlara en güzel örnektir. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade buyurulmaktadır:

“Andolsun ki, sizin için; Allâh’a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullah’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (Ahzâb, 21)

Allah Teâlâ’nın en belirgin vasfı merhamet olduğu gibi, Rasûlü Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in en önemli niteliği de merhamettir. Nitekim O, bizâtihî âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. (Enbiyâ, 107) Bu yüzden Allah Teâlâ, kendi isimlerinden olan Raûf (çok şefkatli) ve Rahîm (çok merhametli) sıfatlarını Efendimiz’e de vermiştir ki, önceki peygamberlerden hiçbiri bu sıfatların ikisine birden mazhar olamamıştır. (Kurtubî, VII, 192)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, merhamet duygusunun öncelikle inananlar arasında tesis edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu hususta:

“Mü’minler birbirini sevmekte, birbirlerine acımakta, birbirlerini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsız olursa, diğer uzuvları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

Merhamet, bazı kimselerin sandığı gibi, sadece bir acıma duygusu değildir. Sevgi ile gelişen, yardım ve fedakârlıkla büyüyen şümullü bir histir. Şayet bir kalpte merhamet yoksa o kalp hastadır.3

«İlâhî nefha» ile hayat bulan insandaki merhamet hissi, yüce Rabbimiz -celle celâlühû-’nun fevkalâde râzı olduğu yüksek bir haslettir. Bu cümleden olarak; bir hadîs-i şerifte; “Susuz kalmış bir köpeğe kuyudan ayakkabısıyla su çıkarıp veren günahkâr bir kadının, bu merhameti sebebiyle affedildiği…” ifade buyurulur. (Müslim, Selâm, 153-155)

Osmanlı’da hayrat sahibi saray hanımlarından Bezmiâlem Valide Sultan’ın da bu hususla alâkalı meşhur bir hâtırası vardır:

Bir yolculuğunda, su birikintisine düşmüş bir kedi yavrusunu kurtarıp, ihtimamla bakımını yapan Valide Sultan, vefatından sonra bir yakınının rüyasında; «bu hareketi sebebiyle ikramlara mazhar olduğunu» söyler.

Yaratılmışlara karşı engin bir merhamet hissiyle dolu olan bir gönül ehlinin, bir seyahati esnasında, üzerinde fark ettiği bir karıncayı, yerine bırakmak için artık epey uzakta kalmış olan istirahat yerine geri döndüğü, yine bilinen muhteşem menkıbelerdendir.

Şanlı medeniyetimiz; gerek barışta, gerekse savaşta, günümüz dünyasının havsalasının alamayacağı seviyede, baştanbaşa merhamet tezahürleriyle doludur. Haddizâtında; Osmanlı’da imparatorluğun her köşesine yayılan ve sayıları takriben 27 bini bulan vakıf müesseseleri de, cemiyetteki bu yüksek hasletin bir yansımasıdır. Bu müesseseler, akla gelebilecek ihtiyaç duyulan her hususta, içtimaî yapının selâmetini temin maksadıyla yardıma koşmuşlardır. Bu nokta muvacehesinde, Bezmiâlem Valide Sultan’ın Şam’da kurduğu bir vakıftaki hassasiyeti, dikkate şâyan bir misaldir.

“Vakıf şartı:

1- Şam’ın tatlı suyunu hacılara ulaştırmak.

2- Hizmetkârların kırdığı veya ziyan verdiği eşyaları, onların haysiyet ve şahsiyetleri rencide olmasın diye tazmin etmektir.” 4

Çağdaşlık yaftasıyla cemiyetlere hâkim duruma gelen, merhameti unutmuş, âhiret umurunda olmayan seküler zihniyet, dünyamızı hızla yaşanamaz bir hâle sürüklüyor. Güzel hasletlerin, faziletlerin âdeta kaybolmaya yüz tuttuğu, nadide mücevherler gibi pek azaldığı cemiyetler, buhranlarla sarsılıyor; çoğunluk kendini, nefsini bilmiyor; her türlü sapıklık, en vahşî cinayetler, her türlü suçlar irtikâp ediliyor; nüfus artışına rağmen, insanlar yalnızlaşıyor, asrın hastalığı stresle boğuşuyor…

“Aydın, dilini yutmuş; namlular konuşuyor. Bir kıyâmetin arefesinde miyiz? Dünyayı şeytan mı yönetiyor? Bu kördüğümü çözecek İskender nerede?” diye âdeta feryat ediyor merhum Cemil MERİÇ; bütün yakıcılığıyla.

Her şeyi yaratan Allah Teâlâ, insanlığın kurtuluş yolunu da en açık bir şekilde işaret buyurmuştur. Bu kördüğümü çözecek olan da budur; insanın fıtratına dönmesi, rûhunun rahmet meltemleriyle ürpermesi, dirilmesidir. Merhum Necip Fazıl’ın:

Yaratan, rahmetini kahrından üstün saydı;
Ne olurdu hâlimiz, gözyaşı olmasaydı?

deyişindeki gibi, gözyaşı dökebilmesidir.

1 Seyyid Süleyman Nedvî, İslâm Ahlâk Nizamı, Erkam Yay. , s. 5.
2 Seyyid Süleyman Nedvî, a.g.e., s. 298-301.
3 Ömer ÇELİK, Mustafa ÖZTÜRK, Murat KAYA, Üsve-i Hasene 2, Erkam Yay. s. 231-233.
4 Osman Nûri TOPBAŞ, Huzurlu Âile Yuvası, Erkam Yay., İst. 2006, s. 168.