Ashâb’ın Birincisi İKİNİN İKİNCİSİ

Asım UÇAROK

Çehâr-Yâr-ı Güzîn, yani Fahr-i Kâinat Efendimiz’in dört güzel dostu…

Vermez çehâr-yâr-ı güzînin misâlini
Beyhûdedir ki devr ede devrân, Efendimiz
Onlardı dört esâsı şerîat binâsının
Sıddîk ile Alî, Ömer, Osmân Efendimiz
(Faruk Kadri TİMURTAŞ)

Varlığın Nûru’nun dört cihetine konmuş daha doğrusu o âteş-i aşkın çevresinde pervane olmuş dört dönen dört mir’ât-ı safâ, dört mücellâ ayna… Onlardan akseden yine O’nun nûru, O’nun güzelliği…

Sıdkuna Bû Bekr şâhid, şâhid-i adlün Ömer
Hilmüne Osmân şâhid, şâhid-i ilmün Alî (Nazîm)

Tıpkı -aleyhissalât ü vesselâm- Efendimiz’in Cenâb-ı Hakk’ın en zirve tecellîgâhı olması gibi onlar da Fahr-i Kâinât’ın feyiz ve rûhâniyetinin mâkesleri…

Onlardadır ümmet-i Muhammed’in selefi olma şerefi… Yine onlardır Allah Elçisi’nin hayrulhalefi…

Onlardan birincisi… İkinin ikincisi… Ashâb-ı kirâmın incisi… Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-

Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ömrü boyunca sadakatle yanında ve arkasında olan bir sâdık daha doğrusu sıddîk sadîkı yani dostudur, Hazret-i Ebûbekir…

Nübüvvet Güneşi -aleyhisselâm-, Nur Dağı’ndan tulû etmeye başlayıp, henüz risâlet şuâlarıyla âlemi aydınlatmaya başlamadan evvel, O’nun doğuşunu sıdk ile ilk tasdik eden bir sabah aydınlığıdır Hazret-i Ebûbekir…

Mihr dirsem Rasûl lâyık idi
Ana Sıddîk subh-ı sâdık idi (Nev’î)
mihr: Güneş. Subh-ı sâdık: Tan yerinde ufuk boyunca görülen ve gittikçe yayılarak güneşin doğuşuna kadar kesintisiz devam eden aydınlık, hakikî fecir.

En zor zamanlardan birinde, ehl-i tekzîbin «Hâlâ mı?» alaylarına sarıldığı, taze îmanların bile tereddüt depremleriyle sarsıldığı Mîrac hâdisesinden sonra; «O ne söylüyorsa doğrudur!» diyerek, «O hevâsından konuşmaz!» âyetine mâsadak olan Sıddîk-ı Ekber’dir Hazret-i Ebûbekir…

Sıdkını, sıddîkıyetini tasaddukuyla da gösteren, bütün malını Allah yolunda infak edip, ehl ü iyâline Allah ve Rasûlü’nü bırakan bir zühd, tevekkül ve hizmet şâhikasıdır Hazret-i Ebûbekir…

Yâr-ı evvel Hazret-i Sıddîk Ebû Bekr-i Velî
Vârını bezl eyledi âhir bulup bâkî necat (Hâşimî)

“Bir hayrı kaçırırsan onu yakalamaya çalış, ulaşınca da onu geç.” buyuran, bir sabah namazında Efendimiz ashâbına sorular tevcih edince, nafile oruca niyet etmiş ve o erken saatte hem tasaddukta bulunmuş hem de hasta ziyareti yapmış olduğu anlaşılan bir hasenat insanıdır Hazret-i Ebûbekir…

Evvelâ âhiret kârını gözeterek yatırımlar yapan bir tâcir, Hazret-i Bilâl gibi mazlumların imdadına koşan, servetiyle nice Allah kullarını, zalim efendilerin köleliğinden kurtaran bir kahramandır Hazret-i Ebûbekir…

Garip Bilâl nice işkencelerle oldu yığın,
Ebûbekir, koşarak zor da olsa aldı satın.
Bu yolda harcadı Allâh için bütün varını,
Gözetti şevk ile yalnızca âhiret kârını.
Şerefle eyledi âzâd o çiğnenen köleyi,
Gönül huzûruna döndürdü bitmeyen çileyi… (Seyrî)

Bu kulların Rabb-i hakikîsi görür elbet bu fedakârlığı…

Dört halîfenin cümlesi mübeşşer yani cennetle müjdelenmiş zatlardandır, fakat Hazret-i Peygamber’in; “Sen Allâh’ın cehennemden âzâd ettiği kimsesin.” (Tirmizî, Menâkıb, 16) iltifatına mazhar olarak Atîk lakabıyla tanınmış bir nasipdârdır Hazret-i Ebûbekir…

Yâr-i ğārun olan ol Hazret-i Sıddîk-i ‘Atik
N’ola olduysa sadâkatla güzîn-i akran
Cümleden evvel idüp dînüni tasdîk ü kabul
Sıdk-ı pâki ana oldı sebeb-i istihsân (Haylî)

“Mağara arkadaşın olan, ateşten azatlı o Hazret-i Sıddîk, sadakatiyle akranının seçkini olmuşsa bunda şaşılacak ne var? O (akranının) hepsinden evvel, Sen’in dinini tasdik ve kabul etti de tertemiz sıdkı, doğruluğu kendisi için güzel bulunarak tercih edilme sebebi oldu.”

Büyük zatlar arasında fazilet tertibinde lisan ve kalem oynatmak küçüklerin işi değil, fakat mevcut bilgiler, şifrelerden istifade ile gönülden geçeni de söylemiştir cür’etkârlar… Bu açıdan enbiyadan sonra insanların en faziletlisidir Hazret-i Ebûbekir…

Cümleden biri yâr-i gār-ı sadîk
Efdalü’n-nâs Hazret-i Sıddîk (Nâbî)

Hilâfet meselesinde ve tasavvuf vadisinde Ebûbekir Efendimiz ile Hazret-i Ali -kerremallâhu vecheh- arasındaki fazilet yarışında evvel ve evlâ olanın kim olduğu merak konusu olmuştur. Çocuk yaşta değil bir yetişkin hâlinde ilk îman edenlerden oluşu, hicret yolunda yâr-i gār seçilişi, hac emirliğine ve imamete görevlendirilişi;

“Bütün kapılar kapansın; yalnız Ebû Bekr’inki kalsın!” (Buhârî, Ashâbü’n-Nebî, 3) iltifatının nasiplisi ve nihayet ilâhî takdirin hükmü olan vâkıadaki tertibin gösterdiği mazhariyete sahiptir Hazret-i Ebûbekir…

Yâr-i gār eyledi Sıddîk’ı seçip hicretde,
Nesl-i Hâşim var iken mazhar-i rüchân olarak. (Rehâvî)

O büyük zatların gönüllerinden geçmeyecek, ancak sonrakilerin merak konusu olan bu yarışı şu Arapça beyit her iki zât-ı âlîyi gösterecek zarif bir tevriye ile ortaya koymuştur:

Evle’l-velî ba’de’n-Nebî
Men bintühû fî beytihî

“Peygamber -aleyhisselâm-’dan sonra en evlâ velî; O kimsedir ki O’nun kızı, O’nun hanesindedir.”

Zamirleri yerine gönderişinize göre, Efendimiz’in kızıyla izdivaç eden Hazret-i Ali yahut, Efendimiz’in, kızıyla evli olduğu Hazret-i Ebûbekir…

Sevr Mağarası’ndaki sohbet ve beraberlik hâli, husûsen tasavvuf âleminin Sıddîk Efendimiz’e istinad eden kol ve yollarında mühim bir vazife ve sır tevdî ve taliminin zaman ve zemini olarak görülmüştür.

Sıddîk kim tadurdun anun kalb-i hulkına
Her hân-ı nîmeti ki sana kıldı Hak atâ (Şeyhî)
Tadurmak: Tattırmak. Hân-ı nîmet: Nimet sofrası. Atâ kılmak: İhsan etmek.

Altın halkalardan oluşan tarîkat silsileleri, Kalplerin Tabîbi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e iki koldan ulaşır. Bunlardan biri yine ilk Müslümanlardan, hicret esnasında Hazret-i Peygamber’in serîrine bıraktığı Hazret-i Aliyyü’l-Murtazâ iken, diğer silsilenin pîridir Hazret-i Ebûbekir…

Hıfyeten göster tarîk-i sıdkı bu güm-rehlere
Yâr-ı gārın Hazret-i Sıddîk’i eyle reh-nümâ
(Keçecizade İzzet Molla)
Hıfyeten: Gizlice. Tarîk-i sıdk: Doğru yol/tarîkat.
Gümreh: Yolunu şaşırmış. Rehnümâ: Yol gösterici.

Rabbimiz Allah’tır deyip istikamet üzere olan kullara, âlem-i berzahta melekler; “Üzülmeyin!” diyerek onları cennetle müjdelerler. Gaybı yakîn gibi tasdik eden Ebûbekir Efendimiz ise henüz bu dünyada, Enbiya Serveri’nin mübarek lisanlarıyla cennetle müjdelenmiş ve; “Üzülme Allah bizimledir!” hitabına mazhar olmuşlardır.

Ne büyük bir şan!..

Ne mutlu Allah ve Rasûlü’yle beraberlik ihsanının nasipdârı, sadakat şâhı Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’ın yolundan gidenlere, gidebilenlere…