“Şiir Hikmetli Söz Söyleme Sanatıdır.” KEMALPAŞAZADE -II

Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK

noztoprak@marmara.edu.tr

Mısır fatihi ve ilk Osmanlı halifesi Yavuz Sultan Selim ile birlikte gezerken Kemalpaşazade’nin (öl. 940/1534) atının ayağından bir parça çamur sultanın kaftanına sıçradı. Paşazade çok üzüldü ve ne yapacağını şaşırdı. Öyle ya, bir cihan padişahının kaftanını kirletmişti. Onun bu hâlini fark eden sultan derhâl duruma müdahale etti ve:

“Âlimin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için kızma vesilesi değildir. Bilâkis o çamur, bizim için iftihar vesilesidir.” dedi ve adamlarını çağırarak;

“Alın şu kaftanı öldüğümde teberrüken üstüme örtün!” diye emir verdi.

Bu yaklaşım Kemalpaşazade’yi ziyadesiyle mutlu etti. Bir ilim adamına böyle ulvî duygularla yaklaşıp saygıda kusur etmeyen, onu baş tacı yapan sultan, yalnızca mülkün değil gönüllerin de sultanı olacaktı elbette. Kemalpaşazade sultana olan sevgisini onun ölümü üzerine yazdığı meşhur mersiyesiyle gösterdi. Âmil ÇELEBİOĞLU, Kemalpaşazade’nin Sultan Selim Mersiyesi’ni türünün şâheseri olarak niteler ve onun şairliği için bu şiiri yeterli görür.

İKİNDİ GÜNEŞİ

Kemalpaşazade bu büyük sultanın ölümü üzerine her biri 11 beyitlik 7 bentten oluşan;

Öldi Sultan Selîm hayf ü dirîğ
Hem kalem ağlasun anı hem tîg

(Vah yazık ki Sultan Selim öldü. Ona hem kalem hem de kılıç ağlasın.)

mütekerrir beyitli bir mersiye yazdı. Bu mersiye sultanın hâlini arz ettiği gibi Kemalpaşazade’nin sultana beslediği gönül sevgisini de yansıtıyordu. Mersiye şöyle başlıyordu:

Çözdü saç açdı baş tûğ u alem
Bükdi bel dökdi yaş tîğ u kalem

(Üzüntüden sancak başını açtı, tuğ saçlarını çözdü dağıttı. Kılıç belini büktü. Kalem de göz yaşları döktü.)

Şair kendisi başta olmak üzere insanlığın ve yerde-gökte birçok cismin bu ölüm üzerine üzülüp yasa girdiğini klâsik Türk şiirinin üslûbu içerisinde anlatmaktadır. Onu vasfederken kısa zamanda çok iş yaptığını, gölgesinin kısa zamanda âlemi kaplayıp himayesi altına aldığını söylüyordu:

Az müddetde çok iş itmişdi
Sâyesi olmış idi âlem-gîr

Gerçekten de o, dokuz seneyi doldurmayan saltanat müddetinde çok işler yapmış, birkaç ülkeyi himayesine almayı başarmıştı.

Bir başka beytinde ise onu «Şems-i Asr» olarak niteler. Asr, hem yüz senelik bir devir, hem de ikindi vakti anlamındadır. Son asrın güneşi anlamında düşünülebileceği gibi ikindi güneşi anlamında da yorumlayabiliriz. Şairin, sultan Selim’i ikindi güneşine benzetmesi çok isabetli ve güzel bir buluştur. Sultan Selim’i bundan daha güzel tanımlayan bir ifade herhâlde olamazdı. Zira o sultan, güneş gibi hâkim, cömert ve ülkesini aydınlatıp ısıtmaktaydı. Ancak bu güneş, süresi kısa fakat gölgesi uzun olan ikindi güneşi idi.

Şems-i asr idi asrda şemsin
Zıllı memdûd olur zamânı kasîr

Maalesef Sultan Selim de 8 yıl 8 ay gibi kısa bir süre saltanat sürmüş ancak bu kısa sürede büyük işler başarmıştı.

Kemalpaşazade’nin Sultan Selim nazarındaki itibarı sultanın ölümüne kadar devam etmiştir. Sultan Selim’in son seferi olan Edirne yolculuğunda da ona refakat ettiğini ve onun Edirne vasfında söylediği;

İki gözüm Merîc ü Tunca gibi her yana akma
Kolını boynuma ar da yeter salındın illerde

şeklindeki beyte hemen oracıkta;

Geldi yâduma fezâ-yı dil-küşâ-yı Edrene
Virdi ayşuma keder zikr-i safâ-yı Edrene

beytiyle başlayan bir gazel ile cevap verdiği bilin-mektedir.1

Bu ve benzeri hâdiseler onun ne kadar zeki, hazırcevap, hâfızası güçlü, münazarayı seven, hoşsohbet ve nüktedan biri olduğunu göstermektedir. Birkaç örnek verelim:

HAPİS YATMA YEĞDİR

Kemalpaşazade’nin bilgisi her tarafa yayılmıştı. Dönemin ulemâ ve fuzelâsı her fırsatta onu dinlemeye geliyor, dönemin her türlü ilmî konularını onun ağzından dinleyip istifade ediyorlardı. Yine böyle bir sohbet esnasında mecliste bulunanlardan birisi:

“Molla Refîkî diye birisi var ki ilim ehli olmadığı hâlde devamlı kitap satın alır ve onları evine hapseder.” dedi.

Kemalpaşazade’den bu şahsı kınayan, hattâ yeren ağır sözler bekliyordu. Paşazade hiç de öyle yapmadı, her zamanki nüktedanlığı ile;

“–Başkaları kitabı alıp işkence ediyor, bu hapsediyormuş. Hapis yatma, sırtına, beline tekme ve sille vurulmaktan daha yeğdir.” diyerek hem Molla Refîkî’yi yermiş, hem de daha beterlerinin olduğunu haber vermiştir.2

Kitabın çok kıymetli olduğu bir dönemde kitabı hapseden, ona işkence edenlerden yakınan üstat Kemalpaşazade, torunları olan bizlerin kitapları evlerimizde vitrin süsü olarak kullandığımızı, para karşılığı Avrupalılara sattığımızı, sayfalarını koparıp çerçevelettiğimizi görse herhâlde söyleyecek söz bulamazdı.

EN İYİSİNİ ALLAH BİLİR

Kemalpaşazade konuşma esnasında mevzua uygun irticalen şiir söylemesini çok iyi beceren kabiliyetli biri idi. Onun şeyhülislâmlığı esnasında Ârifî Hüseyin Efendi şaka yoluyla kendisine şu kıt’ayı söylemişti:

İmâm-ı dîn ü millet a‘ni müftî
Ki yoktur ana benzer ehl-i âdem

Beyitte Hüseyin Efendi; “Din ve milletin önderi olan müftüye denk bir kimse yoktur.” diyerek Kemalpaşazade’yi över. Kemalpaşazade kendisine zarf atıldığını anlayarak kıt’ayı devam ettirmek ister ve kendisi hakkında şunları söyler:

Şu denli ihtisâr eyler cevâbı
Olur olmaz yazar vallâhü a‘lem

(Cevabı o kadar kısa tutar ki olur olmaz yerde «en iyisini Allah bilir») yazar.3

Yukarıda görüldüğü gibi gerçekten Kemalpaşazade irticalen çok rahat bir şekilde beyit söyleyebilme kabiliyetine sahiptir. Ancak böyle olmasına rağmen Kemalpaşazade’nin şairliği ve sanatkâr yönü ilmî kudretinin gölgesinde kalmıştır. Zira ondan söz eden kaynaklarda da onun edebî yönü değil ilmî yönü ön plândadır.

ŞARAP İÇERKEN BESMELE ÇEKİLİR Mİ?

Her dönemde olduğu gibi Kemalpaşazade’nin döneminde de insan çekiştirmek yaygınmış. Bir gün adamın birisi Paşazade’ye şair İşretî’yi çekiştirmiş ve:

“–Efendimiz! Şair İşretî şarap içerken besmele çekiyormuş, bu ne demek? Bu yaptığı küfür değil mi?” diye sormuş.

Bu soruya düz bir mantıkla; «Şarap içerken besmele çekilmez, elbette bu küfürdür.» nevinden cevap verse biliyor ki kıyâmet kopacak. «Şeyhülislâm, İşretî’ye kâfir dedi!» diyecekler. Bir kavgadır başlayacak. Bunlara mahal vermeden doğruyu söylemek Kemalpaşazade’nin cevabı ile mümkün olur. Şöyle cevap vermiş;

“–Ben İşretî’yi tanırım. O, su içerken bile besmele çekmez. Şarap içerken mi çekecek?”4

Kemalpaşazade’ye göre şiir hikmetli söz söyleme sanatıdır. Dîvânındaki şiirlerinin değersiz olduğu şeklindeki hükümler doğru değildir. Âşıkane ve rindâne bir hayli şiirleri bulunmakla beraber o hikmetli ve veciz şiirler yazmış, devrinin başarılı şairlerindendir. Aşağıdaki beyitler, onun bu tarz şiirlerine güzel örnek teşkil eder:

Her kimin var ise zâtında şirâr-ı küfrü
Istılāhât-ı ulûm ile müselmân olmaz

Ger siyah taşı kızıl kan ile rengîn etsen
Tab’a tagyîr virüp la‘l-i Bedahşân olmaz

Eylesen tûtiye ta’lîm-i edâ-yı kelimât
Sözü insân olur ammâ özü insân olmaz

***

Size benden nasîhat olsun kim
Gam irişdükde eylemen feryâd
Birisi bu ki dôst gamda olur
Biri de bu ki düşmen olur şâd

***

Olma Hak’dan ırağ olana yakın
Yaramazlara eylük itme sakın
Hezl ile dimedi diyen bu sözi
Görinürse n’ola latîfe yüzi
Kurdı it terbiyet derün yüzsin
Besle kargayı gözlerün oysun

***

Kıl eylügi suya at bile balık
Balık bilmezse bilür anı Hâlık

***

Halās olsun belâdan dirisen baş
Yaramaz kimseyi idinme yoldaş

***

Hemîşe çok yanılur söyleyen çok
Ki söyler bulduğın dilde sünük yok

GAZEL

Gönül sûret-perest olma haberdar ol bu ma‘nîden
Ki ma‘nî olmasa hâsıl ne lezzet nakş-ı Mânîden

Kaçanlar sohbet-i tenden irürler lezzet-i câna
Bulurlar ma‘ni-i bâkî geçenler nakş-ı fânîden

Alursa leblerün dadın dil anmaz Kevser’ün adın
Salarsa sâyesin zülfün gerekmez gölge Tûbî’den

Kanı Mecnun gibi ‘âkil ki kurbet eyleye hâsıl

Kemâl-i sun‘-ı Mevlâ’ya cemâl-i hüsn-i Leylî’den

Gözünden güç göricek dil yapışsa n’ola zülfüne
Ki olur ‘adl zencîri asılmış tâk-ı Kisrî’den

Gönül murgı giriftâr olmaz idi bend-i sûretde
Eger görmese-y-idi anda âb ü dâne ma‘nîden

Bu sûret câmı sınmadın içilmez bâde-i ma‘nî
Bu sır açılmaz illâ kim cevâb-ı len terânîden

SULTAN SELİM MERSİYESİ’NDEN…

Çözdi saç açdı baş tûğ u alem
Bükdi bel dökdi yaş tîğ u kalem

Kana boyandı bayrağun yüzi
Beli büküldi yayun oldı ham

Urdı göğsini gök gök eyledi mâh
Oldı yıldızlarun gözi pür-nem

Şafak ol denlü dökdi kanlı yaş
Dâmen-i çarhı eyledi pür-dem

Subh-dem derd ile bir âh itdi
Kim söyündürdi mah şem‘in o dem

***

Gör ne acıyla eyledi teslîm
Cân-ı şîrîni hüsrev-i âlem
Öldi Sultan Selîm hayf ü dirîğ
Hem kalem ağlasun anı hem tîg

1 M. Hüsrev SUBAŞI, Yavuz Sultan Selim’in Türkçe Şiirleri ve Bunlara Yapılan Nazîreler, Basılmamış Öğretim Üyeliği Tezi, İstanbul 1982, s. 128, 1. dipnot.
2 Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-Şuarâ, haz. Filiz KILIÇ, Gazi Üniversitesi SBE, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1994, s. 115.
3 Latîfî, Tezkire-i Latîfî, Sadeleştiren, Mustafa İSEN, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990, s. 114.
4 Tunca KONTANTAMER, Temmuz’da Kar Satmak, Yayına haz. Fatih ÜLGEN-Şerife YALÇINKAYA, Phoenix Yay., Ankara 2007, s. 192.