AH BU EFKÂR

NİYAZKÂR (Köksal CENGİZ)

Bunca yıl âlemde bin dertli gördüm,
Eminim çoğunda yoktu bu efkâr.
Bir ömür sevgiyle bir dünya ördüm,
Sanki cehenneme soktu bu efkâr.

Her zaman her işte Hakk’ı aradım,
«Kılı kırk yaran»a verildi adım,
Gerçeğe varmaya kaldı bir adım,
Çelmeyi takıp da yıktı bu efkâr.

Canımı verirdim candan sevene,
Bir tek cânan değil söven sövene,
Ne kadar muhtacım şu an güvene,
Karabasan gibi çöktü bu efkâr.

Ne gündüzüm gündüz ne gecem gece,
Huzur, hayatımda kısa bir hece,
Rûhumu kemirdi müşkil bilmece,
Tenimi kavurup yaktı bu efkâr.

Felek çarkı aleyhime dönerken,
Umut ışıkları bir bir sönerken,
Gün dolanıp kızıl ufka sinerken,
Süzülüp içime aktı bu efkâr.

Hicran ayrı yordu, gam ayrı yordu,
Yâr bildiğim âhû kalbimden vurdu,
Mihnetler ezelden hep zorluyordu,
Sînemde taşınmaz yüktü bu efkâr.

Şu başımda esen kavak yeli mi?
Gönlümde çağlayan sevda seli mi?
Garip âşık mıyım yoksa deli mi?
Amansız sorguya çekti bu efkâr.

Kullarda görmedim ahd ü vefayı,
Ellere terk ettim zevk u safayı,
Güllerin aşkına çektim cefayı,
Kıskanıp canımı sıktı bu efkâr.

Sürgün nefsim gafletlerden uyansın,
Varıp Rabbin rahmetine dayansın,
Niyazkâr dünyada zaten bir ansın,
Ardımdan gözyaşı döktü bu efkâr…