Orada Yaralı Bir Ülke Var Uzakta, ADI; BOSNA-HERSEK

Yard. Doç. Dr. Rıdvan CANIM

Emperyalizmin tarihi, medenî milletlerin, hürriyetlerini müdafaa eden geri kalmış milletlere karşı haksız ezme ve imha harpleri ile ilgili malûmatla doludur. İstilâcıların uygar olması gaye ve metotları bakımından herhangi bir şekilde müspet bir tesir icra etmemiştir. Sadece onların müessiriyetini artırmış ve kurbanlarının yenilgisini hızlandırmıştır. (Aliya İZZETBEGOVİÇ; Doğu ve Batı Arasında İslâm)

Kiraladığımız özel bir arabayla karmakarışık duygular içinde ayrılıyoruz Belgrad’dan… Kaptanımız Belgradlı Müslüman genç bir çingene… Çingenesiz Balkan mı olur! Şoför koltuğunun yanında kiril harfleriyle yazılmış kocaman bir Kur’ân tefsiri ilişiyor gözüme… Bu kutlu Ramazan gününde her fırsatta okumaya çalıştığı gözümden kaçmıyor. Bilmem ki ne zamandan beri Balkanların bu mazlum insanları, Osmanlı’nın bu topraklardaki yetimleri, misafirlikte unutulan talihsiz çocukları, kutsî emanete sahip çıkmanın mücadelesini veriyorlar buralarda…

Çingeneler…

Evlâd-ı Fâtihân adına inançla ve inatla bu toprakları beklemeye, kutsî hâtıraya sahip çıkmaya çalışan güzel kalpli insanlar… İyi ki siz varsınız buralarda… İyi ki varsınız… Belgrad-Zagrep otobanında bu duygular içinde yol alırken arkadaşlarım Ali Rıza Bey, Mazhar Bey ve Ramazan Bey’in de derin bir hayal kırıklığı yaşadığını ama daha şimdiden Bosna’nın güzeli Saraybosna’nın rüyasına daldıklarını görür gibi oluyorum. Bir süre sonra Belgrad-Zagrep otobanından ayrılıp Sabac istikametine, güneye doğru dönüyoruz. Verimli Sırbistan ovalarının sonu gelmiyor. Lesnica, Loznica ve nihayet birbiri ardına sıralanan dağlarla birlikte İzvornik yakınlarındaki sınır kapısından Bosna’ya ulaşıyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde ulaştığımız Saraybosna gece bir başka güzel görünüyor. Yedi yıl aradan sonra yeniden Saraybosna’dayım…

Her şey nasıl da çabucak unutuluyor Allâh’ım!?. Ne kadar da çabuk! Çok değil, daha birkaç yıl öncesine kadar kızıl kıyâmeti yaşayan bir ülke idi Bosna…

Her yanından feryatlar, çığlıklar yükselen kan deryası bir ülke… Güneydoğu Avrupa coğrafyası içinde yer alan eski Yugoslavya Federal Sosyalist Halk Cumhuriyeti, bir zamanlar altı federe cumhuriyetten oluşmaktaydı. Bunlar; kuzeydeki özerk Voyvodina ile güneyde özerk Kosova-Metohija bölgesini de içerisine alan Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Karadağ ve Bosna-Hersek idi.

Bugünkü yüzölçümü yaklaşık 51 bin kilometrekare olan Bosna-Hersek Cumhuriyeti, 1 Mart 1992 yılında yapılan bir referandumla istiklâlini ilân etti. Başlangıçta, içerisinde Avrupa topluluğu ülkelerinin de bulunduğu çok sayıda ülke tarafından tanındı.

Ne var ki bu yeni cumhuriyetin sınırları içerisinde kalan Sırplar, Sırbistan’ın da desteğiyle silâhlandılar. Zaten Yugoslavya Federal ordusunun çok önemli bir kısmını oluşturan Sırplar, tabiî olarak ağır silâhları da ellerinde bulunduruyorlardı. Sonrasını bilmeyen kaldı mı? Zamanla Hırvatların da Sırpların yanında yer alması ile Avrupa’nın ortasında yıllarca devam eden katliamlarla Bosna tarihinin en kanlı, en acılı günleri başladı… Sonuç; 300 bin Müslüman Boşnak şehid ve 200 bin civarında sakat insan… Evsiz, yersiz, yurtsuz kalanlar, ülkelerini terk edip gidenler de ayrı. Bugün 1 milyon civarında mülteci, farklı ülkelerde kendi vatanlarına dönecekleri günü bekliyorlar.

Kendi dilinde; «Repuclika Bosna i Hercegovina» biçiminde yazılıp söylenen Bosna-Hersek, kuzeyde Bosna ve güneyde Hersek olmak üzere iki bölgeden oluşuyor. Bosna bölgesi, adını ülkenin en önemli akarsuyu olan Bosna’dan alıyor. Gezilerimiz esnasında kaynağına kadar gidip gördüğümüz bu nehir, Saraybosna’yı güneybatıdan kuşatan meşhur İgman Dağı eteklerinden doğuyor. Saraybosnalıların bugün en önemli mesire yerlerinden biri burası. Yaklaşık 270 kilometrelik bir yolculuktan sonra Sava Nehri ile birleşiyor Bosna Nehri…

Ülkenin güney bölgesini oluşturan Hersek ise, Sırp-Hırvat menşeli bir kelime. «Dükalık» anlamına geliyormuş. Bölgenin en önemli şehri ise zümrüt Neretva Nehri’nin süslediği açık hava müzesi Mostar… Bosna-Hersek bugünkü hâliyle doğusunda Sırbistan, güneydoğusunda Karadağ, kuzey ve batısında ise Hırvatistan ile çevrilmiş bulunuyor…

Eski Yugoslavya’nın Adriyatik Denizi’ne yaklaşık 700 kilometrelik bir sınırı varken, bugün Bosna-Hersek’in Adriyatik Denizine olan sınırı sadece 20 kilometre…

Ancak şimdilerde bu kıyı şeridi Bosna-Hersek için hiçbir anlam ifade etmiyor ne yazık ki… Sebebine gelince bu kıyı şeridinde işlek bir liman olmadığı gibi, bu bölge tamamen Hırvatların elinde bulunuyor. Dolayısıyla bu kıyılar ülkeye stratejik açıdan hemen hemen hiçbir şey kazandırmıyor. Eğer hâfızalarınızı yoklarsanız, savaş esnasında da Bosna-Hersek’in bu denize açılamamanın veya bu sahillerden yardım alamamanın büyük sıkıntılarını yaşadığını hatırlayacaksınız.

Esasen Bosna-Hersek, ormanlarla kaplı son derece dağlık bir ülke gibi görünse de yer altı ve yer üstü kaynakları açısından birçok ülkeyi kıskandıracak, son derece zengin bir coğrafya. Eski Yugoslavya cumhuriyetleri içerisinde Bosna-Hersek özellikle ormanlarında barındırdığı sayısız yabanî hayvanla bir avcılık merkezi imiş…

Verimli ovaların daha çok ülkenin kuzeyinde yer aldığı Bosna’da; tahıl, patates, sebze, şeker pancarı, tütün önemli tarım ürünleri arasında… Meyve, bilhassa erik ve üzüm yetiştiriciliği de çok geniş yer tutuyor Bosna’da. Başta kömür olmak üzere demir, bakır, manganez, kurşun, cıva ve gümüş gibi çeşitli madenlerin çıkarıldığı ülkede bu madenlere dayalı ağır sanayi ise önemli denilebilecek ölçüde yara almış savaşta.

Yaklaşık altı asır önce İslâm’la müşerref olmuş bu topraklar… İstanbul’un fethinden sadece on yıl gibi kısa bir süre sonra İstanbul’un fatihi, o kutlu kumandan, o mübarek asker Fatih Sultan Mehmed, Bosna’yı da Osmanlı mülkü hâline getirmiş.

Bosna’ya ikinci kez geldiğim bu günlerde Saraybosna muhteşem bir Ramazân’ı yaşıyordu. Ramazan’la birlikte anladım ki Saraybosna şimdi çok daha Osmanlı… Geceleri sokaklar, çarşılar, bembeyaz minareleriyle camiler ışıl ışıl, pırıl pırıl. Genciyle, yaşlısıyla dolup dolup boşalan camiler… “Ramazân-ı Şerif Mübarek Olsun.” mahyaları, minarelerde yeşil zeminli beyaz ay-yıldızlı bayrağın yanı başında inanılmaz güzellikleri sergiliyor. Ve Başçarşı… Fevkalâde günlerini ve gecelerini Ramazân’a ayırmış sanki… Boşnakların Aşçinitsa adını verdikleri iftar sofraları fakir-fukaranın yürekten taşan dualarına şahitlik ediyor.

Bir yanda Bezestan, bir yanda Saraybosna’nın mimarı Gazi Hüsrev Bey Camii, Gazi Hüsrev Bey türbesi, medresesi, saat kulesi ve kapalı çarşısıyla; «Osmanlı’yız biz!» diye âdeta haykırıyorlar burada… Başçarşı’nın kalbinde bütün zamanların şahidi sebilden nur akıyor su niyetine. Zaman akıyor durmaksızın. Müslüman Boşnaklar Ramazan boyunca beş vakit namazlarını camide kılmayı âdet edinmişler. Diğer vakitleri anlıyorum da özellikle hanımların sabah namazlarında bile cemaate katılmaları görülmeye değer tablolar oluşturuyor.

Hele teravih namazları görülmeye, daha doğrusu yaşanmaya değer doğrusu. Her vakit namazın ardından okunan hatimler ise asırlardır sürüp gidiyor bu mübarek beldelerde. Ebediyen sürsün inşallah!.. Geceleri bilhassa ilâhîlerden oluşan muhteşem konserlere şahit olursanız şaşırmayın sakın. Şimdi bu manzarayı Bosna’nın bütün şehirlerinde Mostar’da, Travnik’te, Bihaç, Gorajde, Tuzla, Zenica, Vişegrad ve Poçitel’de görebilir, yaşayabilirsiniz.

Yedi sene önce Bosna’ya ilk gelişimde bilge kral, büyük devlet adamı Aliya İZZETBEGOVİÇ hasta yatağında idi. Şimdi Başçarşı’ya bakan hâkim bir tepede, yaklaşık 3.700 şehidin yattığı şehitlikte gönüldaşları, silâh arkadaşları arasında o… Saraybosna’daki 77 şehitlikten biri burası. İsmi Begoviç Mezarlığı.

Evet, o bir Fatih hayranı idi. O kadar ki vasiyetinde ölümünden sonra o kutlu kumandanın kabrinden alınacak bir avuç toprağın, mezarı üzerine serpilmesini istemişti. Vasiyeti yerine getirildi. Son derece mütevazı kabrinin mezar taşında şunlar yazıyor: “Bu asil millet asla esir olmayacaktır!..” Dualarımızı bırakıp ayrılıyoruz huzurundan bu asil insanın.

Çağın yüz karası olan Bosna Savaşı’ndan ise söz açmak istemiyorum burada.

Şehir yıllar sonra bile şimdilerde yaralarını sarmaya, kırık gönlünü onarmaya çalışıyor.

Sabırla…