Manzum Tarihî Tiyatro DEVE Mİ, DOMUZ MU? 14 ON BEŞİNCİ SAHNE

Dr. Harun ÖĞMÜŞ

harunogmus@yuzaki.com

[Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 466/1074-488/1095 yılları arasında Endülüs ve Mağrip’te geçmektedir.

Kuzeydeki Katolik krallıkları tehdit oluşturmaya başlamış, bunun üzerine Kuzey Afrika’daki Murâbıt İmparatorluğu’nun kurucusu Yusuf bin Taşfîn’den yardım istenmiştir. Ancak Yusuf, Endülüs’ü ele geçirerek emirlerini Fas’a sürgün etmiştir.]

[Ağmat’ta Mûtemid’in tutulduğu zindan.]

Sahnedekiler:

Mûtemid, Îtimad, iki kızı, şairler İbn-i Hamdis ve İbnü’l-Lebbâne, zindancı.

Şahıslar:

MÛTEMİD: Âlim ve sanatkârları seven şair ruhlu cömert bir emîr. İşbîliye emîri.

ÎTİMAD: Mûtemid’in eşi.

İKİ KIZ: Mûtemid’in kızları.

İBN-İ HAMDİS: Mûtemid’in meclislerine devam eden Sicilyalı vatanperver bir şair.

İBNÜ’L-LEBBÂNE: Mûtemid’in meclislerine devam eden şairlerden.

(Îtimad ve iki kızı yün eğirmektedir.)

ÎTİMAD: (Yakınır)

Ne revâdır bu ki ben iş göreyim?

Durmadan yün eğirip şal öreyim?

Görmeyim gün yüzü ömrümde bir an…

MÛTEMİD: (Alıngan)

Ne çabuk oldun esîr-i nisyan

Tut ki hiç eylemedin zevk u safâ

Yapmadın mıydı çamur banyosu ya?

ÎTİMAD: (Hislenerek atılır)

Mûtemid! Zevceni affet ne olur?

MÛTEMİD:

Bâri bir lâhza bırak sen de huzur!

(Sonra hislenerek ayağa kalkar ve gezinerek aşağıdaki şiiri okur. Ayağının bağlı olduğu zincirler şıngırdamakta ve zindanda akisler yapmaktadır.)

Duymayan kalmadı âlemde esîr olduğunu

Şarktan garba gezip durmada dilden dile bu!

Bu felâket nice kalpler ve ciğerler yakıyor,

Çağlayıp gözyaşı seller gibi gözden akıyor!

***

Kılıcın mâtem eden tâifenin en başıdır,

Kan değil, artık onun döktüğü hep gözyaşıdır!

***

Bir esirsin bugün Ağmat’ta yerin bir zindan!

Sanki İşbîliye tahtında değildin sultan!

Emrederdin daha dün söz geçirirdin demire,

Bağlısın bir kulun emriyle bugün zencîre!

Yalan olduysa bu dünyâda senin saltanatın

Kimse rûyâsına aldanmasın artık tahtın!1

(Bu arada İbnü’l-Lebbâne ve İbn-i Hamdis zindanın demir parmaklıkları arkasından dinledikleri eski efendilerinin şiirini alkışlarlar.)

İBNÜ’L-LEBBÂNE:

Çok güzel, hârika!

İBN-İ HAMDİS:

Vallâhi nefîs!

MÛTEMİD:

İbn-i Lebbâne! Ve sen bin Hamdîs!

(Demir parmaklıklar arasından birbirlerinin ellerini tutarlar. Bu arada zindanda bulunan diğerleri de sevinçle gelirler.)

MÛTEMİD: (Devamla)

Beni siz etmediniz hâ nisyân!

Aranır mıydı düşen bir sultan?

İBN-İ HAMDİS:

Hiç aranmaz mısınız şâhım siz?

Çünkü kalplerde sizin hep yeriniz!

İBNÜ’L-LEBBÂNE:

Bırakın tahta kurulsun niceler,

Neyleyim girmese bir kalbe eğer!

MÛTEMİD: (Eşine ve çocuklarına göstererek)

Şuarâdır benim ahbâbım asıl,

Buldular bak beni tâ burda nasıl?

Tanca’dayken de sorup buldu Darîr,

Hem de arz eyledi bir hoşça şiir.

Verebildim ona birkaç paracık,

Bir şeyim kalmadı el-ân artık!

Kızlarım yün eğirir oldu bugün,

Giyiyorlardı ipek hâlbuki dün!

Burda mihmân olacaktık gûyâ!

Yiyecek ekmeğimiz yok ammâ!

Yetmemiş olduğumuz devletten,

Ki dilerler olalım izzetten…

Teslim olmuşken Ebûbekr u Yezîd;

Ettiler onları hunharca şehîd…

Etmiyorlar beni îdâm ammâ!

Ölüm ihsân olacak çünkü bana!

Vâkıâ tâ kalenin düştüğü an.

N’olacak bilmiş idim, Hakk’a ayan!

İntihâr etmeyi ettim ya hayal,

Beni korkuttu o dehşetli vebal!

İBN-İ HAMDİS:

Aman Allah korusun sultânım!

İmtihân âlemi dünyâ cânım!..

MÛTEMİD:

Yok, yok insan daha dünyâda iken,

Olmuyor sâlim azap görmekten!

Bir gün illâ biçiyor ektiğini,

Çekiyor mağdurunun çektiğini!

İbn-i Ammar2 görünür hep gözüme,

Sanki durmuş tükürür hep yüzüme!

Öyle yandım onu öldürdüğüm an,

Tut ki insanlığa kıymıştım inan!

Bu nedâmet büyüyor gittikçe,

Oldu hep rûhu sıkan bir pençe!

İBN-İ HAMDİS: (Yalvarırcasına)

Ne olur çekmeyiniz böyle cefâ!

Ona lâyıktı tamâmen o cezâ!

MÛTEMİD: (Hayıflanarak)

O hicivler ile çıktım çileden,

Yoksa affeyleyecektim onu ben!

O, bir anlık gazabın kurbânı!

Nâdimim, yok acımın pâyânı!

Cana kastetmeye değmez bu hayat!

İşte oldum buna burhan, bizzât!

Der mi bir kimse bugün Mûtemid’e:

«Bir hükümdâr idi İşbîliye’de?»

Var mı isminden onun şimdi nişân?

İşte bir anda yalan oldu, yalan!

İBN-İ HAMDİS: (İsyanla)

Hayır, aslā! Unutulmaz hiç o âd!

Olacak haşre kadar hep âbâd!

Niceler hükmeder İşbîliye’de,

Ama hep imrenilir Mûtemid’e…

Çünkü âşıktı ilim-irfâna,

Ehl-i hikmet ve sanat insanına!

Mûtemid ismi batıp gitmeyecek!

Duracak döndüğü müddetçe felek!

İBNÜ’L-LEBBÂNE:

Tut ki göstermedi târîh vefâ;

Sizi mümkün mü unutsun üdebâ?

Şi’riniz haşre dek inşâd edilir,

Dâimâ hâtıranız yâd edilir!

Kim bilir, belki de bir gün gelecek,

Sizi anlatmayı bir iş bilecek,

Şâir ahbaplarınız halk olunur,

Şi’riniz, kıssanız âlâ bulunur!

İBN-İ HAMDÎS:

Şi’riniz önce de inceydi fakat,

Bu kadar doğrusu vermez idi tat!

Gerçi kaybetti siyâset bir emîr,

Buldu lâkin üdebâ bir şâir!

Aldığından mı Hüdâ, saltanatı;

Size bahşetti bu eşsiz sanatı?

Hangi mersiyyede var böyle beyit?

İbn-i Lebbâne de olsun şâhit:

«Kılıcın mâtem eden tâifenin en başıdır,

Kan değil, artık onun döktüğü hep gözyaşıdır»

MÛTEMİD:

Sağ olun! Doğru, benim tek vârım

Şiirimdir ve de siz dostlarım!

Şiirim rûha gıdâdır burada!

Başka her nesne ezâdır burada!

Bu nasıl kin, bu nasıl bir tedbîr?

Vuruyorlar bana dâim zencîr!

İBN-İ HAMDİS: (Kulağına yaklaşarak)

Çünkü sizden çekinirler hâlâ!

İBNÜ’L-LEBBÂNE:

Zevk eder hâlbuki dîger ümerâ!

Verdiler hepsine bir yavru saray,

Yaşıyor hepsi düğün, dernek, alay!

İBN-İ HAMDİS: (Sesini kısarak)

Korkutan Yûsuf’u, Abdülcebbar!3

ÎTİMAD: (Heyecanla atılarak)

Sağ mı oğlum?

İBNÜ’L-LEBBÂNE: Evet, etmekte firâr!

ÎTİMAD:

Çok şükür! Sen koru Allâh’ım onu!

Dönmesin dîger üç evlâda sonu!

MÛTEMİD:

Nerde, n’eyler?

İBNÜ’L-LEBBÂNE:

Kalenin düştüğü an,

Biraz askerle sıvışmış surdan.

Arıyorlar o zamandan beri hep,

Sizi ta‘zîbe budur bence sebep!

ÎTİMAD: (Sızlanarak)

Alabilsemdi kızımdan da haber!

Sağ mıdır, öldü mü? Bilsem ne eder?

İBN-İ HAMDİS:

Asıl ondan size var bir müjde!

ÎTİMAD: (Heyecanla atılır)

Söyleyin, nazlı Büseyne’m nerde?

İBNÜ’L-LEBBÂNE:

Tutsak olmuş kalenin düştüğü an.

Satın almış onu hoş bir insan…

Sonra bilmiş kızınız olduğunu,

Dilemiş kendine eş etmek onu.

Kızınız yazdı bu mektûbu size,4

Sundu mevzûu sizin fikrinize;

İzniniz varsa eğer evlenecek!

MÛTEMİD:

Böyle hoş isteğe yoktur denecek!5

ZİNDANCI: (Sadece sesi gelir)

Haydi son buldu ziyâret!

MÛTEMİD: Sağ olun!

Verdiniz hayli meserret, sağ olun!6

1 Vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün

(fâilâtün) (fa’lün)

Bu şiir, Mûtemid’in esaret yıllarında söylediği üç ayrı şiirin nazmen tercümesidir. Şiirler yıldızla birbirinden ayrılmıştır. Aşağıda verdiğimiz orijinallerinde ise her şiirin sonunda o şiirin bahri yer almaktadır:

أنباء ُ أَسْرِكَ قد طبَّقْنَ آفاقا / بل، قد عَمِمْنَ جهات الأرض إطلاقا

فَأَحْرَقَ الْفَجْعُ أكباداً وأفئدةً / وَأَغْرَقَ الدَّمْعُ آماقاً وأحداقا (البسيط)

وَتَنْدُبُهُ البيض الصوارم وَالقنا / ويَنْهَلُّ دمع بينهن غزير (الطويل)

فيما مضى كنتَ بالأعياد مسرورا / فساءك العيدُ في آغماتَ مأسورا

قد كان دهرك أن تأمرْه ممتثلاً / فَرَدَّكَ الدهر منهياً ومأمورا

مَن بات بعدك في ملكٍ يُسَرُّ به / فإنما بات بالأحلام مغرورا (البسيط)

2 İyi bir şair ve dâhî bir diplomat olan İbn-i Ammar, Mûtemid’in eski veziri ve yakın dostu iken bizzat kendisi tarafından baltayla öldürülmüştür.

3 Yusuf bin Taşfîn, Kuzey Afrika’da Murâbıt İmparatorluğu’nu kuran ve Endülüs’te Hıristiyan tehdidine son vererek bu ülkeyi imparatorluğuna katan dindar bir hükümdar. Abdülcebbar; Mûtemid’in, Yûsuf bin Taşfîn’in ordusuna karşı Endülüs’te mukavemet gösteren oğlu.

4 Evlilik müsaadesi hakkındaki mektubun aslı manzumdur. Mektup ve cevabı için bkz. Mehmed Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ, Büseyne bt. Mûtemid md, İst: Âmire, 1294, s. 113.

Meraklı okuyucularımız için mektubun orijinalini veriyoruz:

لا تنكروا أني سُبِيتُ وأنني / بنتٌ لملْكٍ مِن بني عبادِ

ملكٍ عظيم قد تولى عصره / وكذا الزمان بأول للإفسادِ

لما أراد الله فرقة شملنا / وأذاقنا طعم الأسى من زادِ

قام النفاق على أبي في ملكه / فدنا الفراق ولم يكن بمرادِ

فخرجتُ هاربةً فَحاَزَنِيَ امْرُؤ ٌ / لم يأت في إعجاله بسدادِ

إذ باعني بيعَ العبيد فَضَمَّنِي / مَن صانني إلا مِن الأنكادِ

وأرادني لنكاحِ نجلٍ طاهرٍ / حسنِ الخلائقِ مِن بني الأنجادِ

ومضى إليك يسوم رأيَكَ في الرضا / ولأنت تنظر في طريق رشادِ

فعساك يا أبتي تـُعَرِّفـُنِي به / إن كان ممن يُرتجى لودادِ

وعسى رُمَيْكِيَةُ الملوكِ بفضلها / تدعو لنا باليمن والإسعادِ

اسمع كلامي واستمع لمقالتي / فهي السلوك بدت من الأجيادِ (الكامل)

5 Mûtemid’in verdiği kısa cevap da manzum olup bir beyitten oluşmaktadır. Orijinali şudur:

بُنَيَّتِي كوني به برَّة ً / فقد قضى الدهر بإسعافِهِ (السريع)

6 Vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün

(fâilâtün) (fa’lün)

(Devam edecek.)