Cennet Müjdesi 7 ÂYET ÂYET HÂTIRALAR

Ali HÜSREVOĞLU

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kâtibi ve hatîbi, cennetle müjdelenen sahâbî Sâbit bin Kays -radıyallâhu anh-’ın Kur’ân-ı Kerim âyetlerinin nüzulüne sebep olan pek çok hâdisede yer aldığını ifade etmiş ve birkaç misal vermiştik.

Hazret-i Sâbit’in âyet âyet hâtıralarla dolu ömründen, Kur’ân-ı Kerim’e karşı hassasiyetini en güzel şekilde ortaya koyan bir hâtırası da şudur:

Kullarının, Habîb-i Edîbi’ne karşı muhabbet, hürmet ve itaat hisleriyle dopdolu olmasını arzu eden Allah Teâlâ şu âyet-i kerîmeyi indirmişti:

“Ey îman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize rastgele ve yüksek sesle bağırdığınız gibi O’na bağırmayın. Yoksa bu durum amellerinizi boşa çıkarır da hiç farkında olmazsınız.” (Hucurat, 2)

Bu âyet-i celîleyi işiten Sâbit bin Kays bir anda kayıplara karıştı. Buhârî ve Müslim’de Enes bin Mâlik’ten gelen rivayete göre Fahr-i Kâinat Efendimiz, Sâbit bin Kays’ı sordu fakat bulunamadı. Bir şahıs:

“Ya Rasûlâllah, ben onun durumunu öğrenip Size bildirebilirim…” deyip Hazret-i Sâbit’in evine gitti. Onu evinde, başını üzüntüyle öne eğmiş üzgün bir hâlde buldu;

“–Nedir bu hâlin?” diye sorunca, Sâbit -radıyallâhu anh-

“–Perişanım!” dedi. Eliyle kendisini göstererek;

“–Bu adam sesini Peygam-ber’in sesinden fazla yükseltiyordu. Bu sebeple bugüne kadarki amelleri boşa gitti. Cehennemlik oldu!..” dedi.

Bu bilgileri öğrenen sahâbî, gördüklerini Rasûlullâh’a haber verdi. Hazret-i Peygamber ona dedi ki:

“Sâbit’e git, ona; «Sen cehennemlik değil, cennetliksin!» de.”

Fahr-i Kâinat Efendimiz’in müjdesi gelince Sâbit bin Kays’ın neşesi yerine geldi. Bu müjde, kararan dünyasını aydınlattı ve onu hayata tekrar bağladı. Dedi ki:

“Allâh’ın ve Rasûlü’nün müj-desiyle mesrur oldum. Artık bundan sonra sesimi hiçbir zaman Rasûlullâh’ın sesinden fazla yükseltmeyeceğim.”

Bu hâdise üzerine Allah Teâlâ:

“Allâh’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allâh’ın, takvâ (Allâh’a karşı gelmekten sakınma) konusunda kalplerini imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.” (Hucurat, 3) âyetini indirdi.

Böyle müjdelenmesine rağmen, Sâbit bin Kays’ın Allah korkusu gitgide daha da artıyordu. Bir defasında Hazret-i Peygamber’e gelip:

“–Yâ Rasûlâllah, ben helâk olmaktan korkuyorum. Allah, yapmadığımız bir şeyle övülmeyi istemekten bizi sakındırıyor, ben ise övülmeyi seviyorum. Allah çalım satmaktan bizi sakındırıyor, ben ise alımlı ve yakışıklı olmayı seviyorum. Allah seslerimizi Sen’in sesinden fazla yükseltmemizi yasaklıyor, ben ise gür sesli bir kimseyim. Yâ Rasûlâllah, korkuyorum!” dedi. Rasûlullah da ona:

“–Ey Sâbit, övülen bir kimse olarak yaşamaktan, şehid olarak öldürülmekten ve cennete girmekten râzı değil misin?” buyurdu.

Acaba dünyada hangi şey bu müjdeye denk olabilirdi?

Hazret-i Sâbit, Kur’ân’la sürekli ve tam bir irtibat hâlindeydi. Gece-gündüz Kur’ân okur, Hak Kelâmı’nın hârikulâde ve eşsiz mânâlarıyla kendisinden geçerdi. Sâbit -radıyallâhu anh-, fasâhat ve belâgatte zirvelerden sayılırdı. Kur’ân’ın bir şeyi teşvikinde ve sakındırmasında, Rasûlullâh’ın öğütlerinde ve kaide koymasında kullanılan ifadeler Sâbit’in iliklerine işliyor, bütün gönlünü kaplıyordu. O; “Allah çalım satan ve böbürlenenlerin hiçbirini asla sevmez.” (Lokman, 18) âyetini işitince girdi evine, kapadı kapısını ve ağlamaya başladı. Rasûlullah onu arattı. Sâbit gönderdiği haberde:

“Yâ Rasûlâllah! Ben çalımlı olmayı seviyorum, yakın çevremin efendisi olmak da hoşuma gidiyor.” dedi. Allah Rasûlü bunun üzerine ona:

“Sen bu (âyetle) zemm olunanlardan değilsin. Zannettiğinin aksine sen övülmüş olarak yaşayacaksın, şehid olarak öldürüleceksin ve cennete gireceksin.” haberini gönderdi.

Sâbit, bütün kalbiyle, duygularıyla ve vicdanıyla Kur’ân’la yaşamaya ve hayrı aramaya devam etti. Daima Allâh’ın rızâsını kazanmaya çalışır, bu sebeple Kur’ân âyetlerinin mânâları üzerinde uzun uzun ve derinlemesine düşünürdü.

Sâbit -radıyallâhu anh-, hainlerin tuzaklarını gücü yettiği ölçüde bozmaya çalışır, onlara karşı daima uyanık olurdu. Bunlardan hiçbiri Sâbit’in sert cevaplarından kurtulamazdı. Sâbit, kuvvetli üslûbuyla ve tesirli gür sesiyle cevap verirdi.

Süddî anlatıyor:

Nisâ Sûresi, 66. âyette İsrailoğulları hakkında: “Biz onlara; «Kendi kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkıp gidin.» diye yazsaydık -içlerinden çok azı müstesnâ- bunu yapmazlardı…” buyurulmuştu. Bu konuda Yahudilerden biri, Sâbit bin Kays ile tartışmaya girişti. Yahudi dedi ki:

“–Allâh’a yemin olsun ki, Allah bize; «Kendi kendinizi öldürün!» diye yazdı/farz kıldı, biz de hemen kendimizi öldürdük.” dedi. Hazret-i Sâbit de dedi ki:

“–Yemin olsun ki Allah eğer bize; «Kendi kendinizi öldürün!» diye yazsaydı/farz kılsaydı biz kendi kendimizi öldürürdük.”

Bunun üzerine âyetin devamı nâzil oldu:

“Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (îmanlarını) daha çok pekiştirici olurdu.”

Bu tartışma haberi Rasûlullâh’a ulaşınca:

“Ümmetimden öyle er kişiler vardır ki îman onların kalplerinde köklü ve muhteşem dağlardan daha sağlam yerleşmiştir.” buyurdu.

Acaba Sâbit’in, vahyin nüzulüne dair başka hâtıraları da var mıydı?

Evet, onun cömertliğine delâlet eden bir kıssa daha var:

Sâbit -radıyallâhu anh- tarifsiz bir cömertlik ve yemek yedirme iştiyakıyla meşhurdu. Cömertliği o dereceye varmıştı ki, sadece Allâh’ın rahmetini umarak kendine hiçbir şey bırakmamasıya malının tümünü infak etmiş; bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil olmuştu:

“Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin/aşırı gitmeyin. Allah israf edenleri/aşırı gidenleri sevmez.” (En’âm, 141)

Mâverdî, «en-Nüketü ve’l-U-yûn» adlı tefsirinde bu âyetin Sâbit bin Kays hakkında indiğini tespit eder. Çünkü Sâbit -radıyallâhu anh-, bir yılın bütün mahsulünü, kendine ve ailesine yiyecek tek bir hurma bile bırakmadan tasadduk etmişti.

İbn-i Abbas’ın anlattığına göre de Sâbit -radıyallâhu anh- bir gün içinde, beş yüz hurma ağacının mahsulünün tamamını, ailesine hiçbir şey ayırmadan infak etti. Bunun üzerine mezkûr âyet indirildi.

İşte Kur’ân ile şekillenen, Kur’ân ile dopdolu bir hayat…

Allah şefaatlerine nâil eylesin!..