Büyük Yahûdî Âlimi Abdullah İbn-i Selâm’ın* Müslüman Oluşu “BU YÜZ YALAN SÖYLEMEZ!”

ŞAİR : SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Parıldıyordu Rasûl’ün yüzünde âyet-i nur,
Gören diyordu; ışıktan temiz, sudan billûr…

Görünce baktı Yahûdîlerin ilim güneşi,
Uyandı; «Yok!» diyerek yerde-gökte böyle kişi.
Bu denli nurlu, güzel, muhteşem değildi hilâl,
Düşündü resmedemez böyle bir cemâli, hayal.
Güneş de nûrunu, belliydi, O’ndan almıştı,
Bu hisle bilge Yahûdî de seyre dalmıştı;
Açıldı perde-i mânâ, neler neler gördü;
Bakıp o yüzde ne gördüyse mûteber gördü.

O yüz, o sevgili sîmâ, o tatlı çehre, o gül,
Ne muhterem idi! Baktıkça baktı, baktı gönül.

O yüzde nûru temâşâ edip de erdi O’na,
O yüzde kalbini, hayrân olup da, verdi O’na.
O yüzde cenneti seyretti, cânı seyretti,
O yüzde gördüğü her şey, güzeldi, rahmetti.
O yüzde doğruyu fark etti, Hakk’ı Hak okudu,
O yüzde, kendini, O’ndan, gönül gönül dokudu.
O yüzde nûr-i hidâyetle doldu vicdânı,
O yüzde Hazret-i Allâh’ı buldu seyrânı.

Bakıp bakıp dedi: «Âyet bu, vech-i müstesnâ,
Bu misli yok, ne güzel yüz, ne tertemiz sîmâ!..»

O tatlı çehreye baktıkça gönlü haz aldı,
Ne şüphecik, ne tereddüt, ne îtiraz kaldı.
Suâle olmadı hâcet; «Nedir delîli?» diye,
O mûcizeydi, gerek yoktu başka mûcizeye.
İşitti hak sözü deprenmeden dudak ile dil,
Bakıp bakıp dedi: «Aslā, bu yüz yalancı değil!
Bu yüz, o her açıdan en yegâne, kıymetli,
Bu yüz beşer yüzü lâkin, beşerden izzetli.
Evet, bu yüz,» dedi; «Devranda varlığın yüz akı,
Bu yüz, bu yüz,» dedi; «Allâh’a erdirir halkı.
Bu yüz, hakîkate Hakk’ın, ezelden aynasıdır,
Bu yüz, o can yüzünün Hak katında en hasıdır.
Bu yüz, karanlığı aydınlatan asıl kandil,
Bu yüz, görenleri ashâb eden o şanlı delil.
Bu yüz, gönülleri mîrâca dek alır, götürür,
Bu yüz ki, kim ede seyran, Cenâb-ı Hakk’ı görür.
Bu yüz, o yüz,» dedi; derhal şahâdet eyledi tam,
O anda gönlünü doldurdu karşılıklı selâm.
«Sahâbesin!» dedi tebrîk edip Rasûlullah.
Ne mutlu, eyledi bizzat, Husayn’ı Abdullah.

Ne mutlu İbn-i Selâm’ın bakıp gören gözüne,
Ne mutlu nûr-i Muhammed’le yoğrulan özüne!

Nasip bu, gāye bu, dünyâ ve âhirette şifâ,
Işıl ışıl bize Peygamber’in yüzünde safâ.
Ne kutlu sevgili, nûr eyliyor yüzündeki nur,
Bütün gönülleri sarsın O’nun gözündeki nur.
O yüz ki, bir kere bakmak yeter hidâyet için,
O göz ki, göz göze gelmek yeter, saâdet için…

O Mustafâ’yı görenler koşardı îmâna,
Biraz düşün, seni ey can, gören koşar ne yana?
Eğer Muhammed-i Muhtâr’a koşturursa yüzün,
Özün, biraz bile çekmez hesap gününde hüzün.
Fakat cehenneme koşturduğun vakit birini,
Ateşte, önce, hazırlar Hudâ, senin yerini…

Uyan da nûr-i Muhammed’de nûra ermeye bak,
Sahâbiler gibi göz göz Rasûl’ü görmeye bak!
Görünce İbn-i Selâm’ın gözüyle eyle nazar,
Bu hâli aşk ile Seyrî kalem olur da yazar…

Vezni: mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün
(fa’lün)

*Büyük bir Yahûdî âlimiydi. Hazret-i Peygamber’in mübarek yüzüne bakar bakmaz îman etti.
** Adı Husayn idi, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Abdullah olarak değiştirdi…