Bir Geçit Şehri BELGRAD

Yard. Doç. Dr. Rıdvan CANIM
ridvancanim@mynet.com

Balkan coğrafyası her karış toprağıyla insanı tekrar tekrar kendine davet eden bir coğrafya… Önceki gelişlerimde Sırbistan’ın Kosova ve Sancak bölgelerini gezme fırsatı bulmuştum. Bu kez Sırbistan’ın başkenti Belgrad’dan başlayan gezimiz bir kez daha Bosna-Hersek, Hırvatistan, artık bugün yeni bir Balkan ülkesi olan Karadağ, yeniden Sancak ve Kosova ile devam etti ve Makedonya’nın başkenti, Yahya Kemal’in şehri Üsküp’te nihayet buldu. Birkaç yıl ara ile gezip dolaştığım bu coğrafya ile ilgili intibâlarımı sizlerle paylaşmaya izninizle Belgrad’dan başlamak isterim.

SERHAD’DE BİR OSMANLI ŞEHRİ: BELGRAD

Eski Yugoslavya’nın küçüle küçüle neredeyse bir Sırbistan’dan ibaret kaldığını artık Balkanlarla biraz ilgisi olan herkes biliyor. Ama görülen o ki, Sırplar millet olarak hâlâ o eski «Büyük Yugoslavya» olma sevdası ve rüyası peşinde… Bu yüzden de kendilerine «Yugoslavya» ismini daha yakın buluyorlar. Eski Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra ortaya çıkan Slovenya, Hırvatistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Kosova ve Makedonya bugün artık birer müstakil Balkan devleti olarak yol haritalarını çizmiş durumdalar. Sırbistan ise büyümeye çalıştıkça her geçen gün küçülen bir devlet konumunda… Anlaşılan o ki Panislâvist politikalar iflâs etmiş bulunuyor Sırbistan’da… Eski Yugoslavya’nın doğusunda kendine yer bulan Sırbistan, bugün kuzey-batısında Hırvatistan, batısında Bosna-Hersek ve Karadağ, güneyinde Kosova, güney-batısında Arnavutluk, doğusunda Bulgaristan ve Romanya, kuzeyinde ise Macaristan ile komşu. Yaklaşık 10 milyon civarında nüfusa sahip Sırbistan’da para birimi olarak Sırbistan Dinarı geçerli… Kuzey kesiminde yer alan özerk Voyvodina’nın başkenti Novisad, Niş, Krusevaç, yarı-özerk Sancak’ın başkenti Novipazar, Sırbistan’ın önemli şehirleri arasında.

Sırbistan, coğrafya olarak dağlar ve nehirler ülkesi sayılabilir. Slâv halklarının Güney Slâv kolundan olan ve 7. asırda Balkanlar’a gelen Sırplar, dil olarak Sırp-Hırvat dili diye adlandırılan Güney Slâv dilini kullanıyorlar bugün… Aslında bu dil, aynı zamanda bütün Balkan ülkelerinde en kalabalık nüfus tarafından kullanılıyor… Sırpçada yaklaşık 1.000 civarında Türkçe kelimenin hâlâ yaşıyor olması ise ayrı bir güzellik… Sırpların Osmanlılarla buluşması ise I. Kosova Savaşı’nda olmuş… Bilindiği üzere Osmanlılar bir padişahlarını, Sultan Murad Hüdâvendigâr’ı Kosova sahrasında gerçekleşen bu savaşta şehid verirler. Bundan sonra Sırpların tarihinde uzun Osmanlı asırları başlar…

Bugün Sırbistan’ın başkenti olan Belgrad, aslında bir zamanlar Osmanlı sultanlarının da Balkanlar’da vazgeçemedikleri bir şehirdi… Gerek sahip olduğu stratejik konumu, gerekse bir şehir olarak sahip bulunduğu coğrafî güzellikler bu şehri uzun asırlar boyunca birçok medeniyetin gözdesi hâline getirmiş… Kimler gelip geçmemiş ki; Keltler, Hunlar, Gotlar, Avarlar, Romalılar, Bulgarlar, Bizanslılar ve Osmanlılar… Tabiî «meyvesi olan ağacı taşlarlar» sözü gereği, bu cazibesinin bedelini de zaman zaman ağır biçimde ödemiş Belgrad… Tarih boyunca Belgrad’ın neden bu kadar akınlara uğradığını, niçin bir türlü paylaşılamayan bir şehir olduğunu insan daha iyi anlıyor burada… Kuzey ve Orta Avrupa’yı Karadeniz ve Ege Denizi’ne bağlayan yolların kavşak noktasında kurulmuş bulunan Belgrad, bugünlerde ziyaretçilerinin kulaklarına eski zamanların ve yeni dönemlerin sırrını fısıldıyor Kalemegdan’da… Birinci yüzyılda Romalılar’ın Belgrad’a hediyesi olan muhteşem Belgrad Kalesi, zaman içinde sürekli yenilenmiş tarihî bir eser… Kale içerisinde yer alan askerî müze, hayvanat bahçesi ve Belgrad’lıların âdeta sığınma mekânı olan park alanları Belgrad Kalesi’ni daha da çekici hâle getiriyor.

Bir gün yolunuz Belgrad’a, Kalemegdan’a düşerse eğer; sizi burada garip bir türbe karşılayacaktır. Aslına bakarsanız Kalemegdan’daki türbesinde yatan bu mağrur, devrinde ortalığı tir tir titreten büyük akıncı, kabrinden kalkıp şöyle bir etrafına bakınsa, gördüğü manzara karşısında hüznünden ikinci kez oracıkta can verirdi herhâlde… Tarihler ona Mora fatihi Silâhtar Damat Ali Paşa diyorlar… İznik’te doğmuş, Sultan II. Ahmed, Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmed devirlerini görmüş, üstelik Sultan III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan’la nişanlanmış, aynı dönemde Osmanlı’ya üç yılı aşkın sadrazamlık yapmış, Peter Varadin Muharebesinde alnından kurşunla vurularak şehid düştüğünden, o tarihten sonra Şehid Ali Paşa unvanıyla anılmıştır. Naaşı muharebe meydanından alınarak Belgrad’a getirilip işte bu kalede Sultan Süleyman Camii mezarlığına defnedilerek üzerine bu türbe yapılmış… Şimdi nerede Sultan Süleyman Camii, nerede mezarlığı?.. Paşa’nın İstanbul’da Şehzade Camii yakınlarında yaptırdığı ve kitaplarının bugün Süleymaniye Kütüphanesine nakledildiği o meşhur kütüphanenin içindeki kitapların sadece fihristinin dört cilt tuttuğunu kaynaklar yazıyor.

Tabiî Belgrad, eski Yugos-lavya’nın da başkenti idi. Bu yüzden günümüze gelinceye kadar iktidarın nimetlerinden en geniş ölçüde istifade eden bu yaşlı başkent, tabiî olarak imkânlarına imkân, güzelliklerine de güzellik katmış… Orijinal adı olan Beograd, «Beyaz Şehir» anlamına geliyor. Osmanlılar, bir serhad şehri olması hasebiyle ona «Dârü’l-cihad» adını vermişler… Zaman zaman da Rumeli’ndeki diğer Belgrad’lardan ayrılması için «Tuna Belgrad’ı» ya da «Üngürüs Belgrad’ı» demişler ona… Balkanların bu güzel şehri, yine Balkanların en meşhur iki nehrinin, Sava ile Tuna’nın birbirine kavuştuğu noktada kurulmuş… Belgrad, asırlardan beri işte bu muhteşem buluşmaya şahitlik ediyor. Şehre hâkim bir tepede kurulmuş bulunan ve bugün hâlâ gururla Türkçe bir ad taşıyan Kalemegdan’a çıkacak olursanız eğer, siz de bu güzel buluşmayı keyifle izleyebilir, Sava üzerindeki gün batımını rüya ile gerçek arasında gidip-gelerek seyredebilirsiniz. Hangi şehrin içinden bir nehir geçer de o şehrin güzelliklerine güzellik katmaz ki… Üstelik burada bir değil iki nehir var… Gerisini siz düşünün!..