Cennet Müjdesi 4 İKİ SAVAŞ, İKİ ESİR, İKİ İMTİHAN…

Ali HÜSREVOĞLU

Sâbit bin Kays -radıyallâhu anh-’ın hayatının safahâtında birbirinden güzel, parlak tablolar vardır.

Bunlardan biri Müreysî Gazvesi de denilen Mustalikoğulları üzerine gerçekleştirilen seferde yaşandı. Hicretin beşinci yılında Mustalikoğullarının Medine’ye baskın yapma hazırlığında oldukları istihbaratı gelmeye başlamıştı. Kabile başkanı Hâris bin Ebî Dırar sefer için gerekli bütün hazırlığını tamamlamıştı.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu fitneyi, alevlenmeden önce olduğu yerde söndürmek için harekete geçti. «Müreysî» denilen suyun başında toplanan bu kabile mensuplarıyla Müslümanlar arasında geçen muharebede, on düşman öldürüldü, kalanlar da esir alındı. Kabile reisi Hâris bin Ebî Dırar da bu esirlerin başında bulunuyordu.

SÂBİT’İN İMTİHANI

Sâbit’i bu gazvede bir imtihan bekliyordu. Kabile reisi Hâris’in kızı Cüveyriye, esirler arasında idi ve taksimde Sâbit’in payına düşmüştü. Fakat Cüveyriye, bir kabile reisinin kızı olarak, bu şekilde esir alınmayı ve sıradan birinin câriyesi olmayı kabullenecek durumda değildi. Bu sebeple Sâbit’e, bedel karşılığı âzad olmak anlamına gelen; mükâtebe yani yazılı anlaşma teklif etti. Sonra bu konuda kendisine yardımcı olması ricasında bulunmak için Hazret-i Peygamber ile görüştü. Sözün bundan sonrasını Mü’minlerin Annesi Hazret-i Âişe’den dinleyelim:

“Cüveyriye, Rasûlullâh’ın huzuruna girdi ve:

«–Ey Allâh’ın Rasûlü, ben Mustalikoğullarının reisi Hâris bin Ebî Dırar’ın kızıyım. Sizce de malûm ki başıma bir büyük belâ geldi. Ben taksimde Sâbit bin Kays’ın payına düştüm ve esaretten bir an önce kurtulmam için yazılı anlaşma yaptım. Bu konuda bana yardımcı olmanız için huzurunuza geldim.»

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona dedi ki:

«–Bundan daha iyisine râzı olur musun?»

Cüveyriye:

«–O ne olabilir ki?» deyince Rasûl-i Ekrem:

«–Mükâtebe bedelini ben üstleneyim, sen de benim hanımım ol.»

Cüveyriye bu büyük teklifi kabul etti. Hazret-i Peygamber de tasdik etti.

«Allâh’ın Peygamberi, Hâris’in kızı Cüveyriye ile evlendi.» haberi yayılınca Müslümanlar: «Bu kabile artık Rasûlullâh’ın hısımları oldu.» diyerek ellerindeki esirleri serbest bıraktılar, pek çok mallarını da iade ettiler.

Hazret-i Âişe bu sebeple şöyle der:

“Rasûlullâh’ın Cüveyriye ile evlenmesi üzerine Mustalikoğullarından yüz hâne halkının gözü aydın oldu. Evliliği, çevresi için bu kadar bereketli olan bir başka hanım tanımıyorum.”

Hazret-i Peygamber’den ve Müslümanlardan bu yüksek davranışı görünce bu kabile mensuplarının gönüllerini; îman kıvılcımları aydınlatmaya başladı. Pek kısa bir sürede Müslüman olduklarını ilân edip putperestliğin kör karanlığından kurtuldular.

İşte Sâbit bin Kays -radıyallâhu anh-, Cüveyriye’nin teklifini, Kur’ân-ı Kerîm’in de köleliği tedricen kaldırmak için tavsiye ettiği mükâtebe anlaşmasını kabul ederek, bu mühim hâdisede imtihandan başarıyla çıkmış ve İslâm tarihinin bu mânidâr sahnesinde mühim bir rol oynamış oldu.

Sürekli tazyik edilen Müslümanları bir başka savaş, Hazret-i Sâbit’i de bir başka imtihan bekliyordu.

YAHUDİYE GÖSTERİLEN VEFA

Mekke müşrikleri çevredeki kabileleri kışkırtarak Medine’yi işgal kararı aldılar. Müslümanları yeryüzünden kazımak için Medine’nin etrafına yığınak yaptılar. Ahzâb diğer adıyla Hendek Savaşı’nda Allah, müşriklerin oyunlarını bozdu. Ahzâb yani düşman gruplar Medine’nin etrafından çözülüp bir şey elde edemeden, üstelik büyük zararla geri döndüler.

Bu savaş esnasında Medine’de yaşayan Benî Kureyza Yahudileri Müslümanlarla daha evvel yaptıkları sulh anlaşmasını tek taraflı olarak bozdu. Hazret-i Peygamber’e sûikast düzenledikleri için Medine’den çıkarılan ve Hayber’e yerleşen Benî Nâdir lideri Huyey bin Ahtab, Benî Kureyza’yı Müslümanları arkadan vurmaya kışkırtmıştı. Müslümanlar müşrik kabilelerle çetin bir mücadele içindeyken hıyanete girişmiş ve İslâm’ı yok etme fırsatı kolladıklarını en net şekilde göstermişlerdi. Allah Rasûlü, Müslümanları bu hain kabilenin üzerine gönderdi.

Bir aya yakın süren kuşatmanın sonunda Müslümanlar Kureyzaoğullarını teslim aldılar. Benî Kureyza, Evs müttefikiydi. İhanetlerinin cezası için hakemliğine râzı oldukları Evsli Sa‘d bin Muaz, erkeklerin katline hükmetti. Bu savaşta Sâbit bin Kays, mücahidlerin ön safında yola çıkmıştı. Bu savaşta da âdeta başrol onundu. Zira, Buâs günü kendisini öldürmeyerek serbest bırakan Yahudi Zübeyr bin Bata onun eline esir düşmüştü.

Sâbit’in hâfızası bir anda on sene öncesine gitti. Buâs gününü hatırladı. O uğursuz ve sevimsiz günü… Talihin Hazrec aleyhine dönüp de bu Yahudi’nin eline esir düştüğü günü hatırladı. O gün Evs güçlü idi ve yapacağı bir hamlede Hazrec’in sonunu getirebilirdi. O gün Evs liderlerinden biri Hazrec’i yok etmenin anlamsız olacağını dile getirerek:

“Ne olursa olsun bunlar sizin kardeşleriniz. Bunların komşuluğu tilkilerin komşuluğundan herhâlde daha iyidir.” demişti. Tilkiler sözüyle Yahudileri kastediyordu. Sâbit bu sözü de hatırladı. Bu sözün doğruluğu ve bu teşbihin isabetli oluşu üzerinde düşündü.

Fakat iyice yaşlanmış bu esir hakkında ne yapmalıydı? Tekrar hâtıralara daldı: Kendisi Buâs günü bu adamın elinde idi ve bu kişi Yahudi âdetine uymayarak esirine iyi davranmış, serbest kalması karşılığından para ve fidye almadan alnına bir çizik atıp; «Bu iyiliğimi unutma!» der gibi salıvermişti. Sâbit şimdi bu iyiliğin altında kalmak istemiyordu.

İbn-i Hişam’ın anlattığına göre Sâbit, Rasûlullâh’a giderek:

«–Yâ Rasûlâllah, benim Kureyzaoğularından Zübeyr bin Bata’ya bir vefa borcum bulunuyor. Ondan gördüğüm iyiliği ödemek istiyorum. Onun kanını bana bağışlar mısınız?» dedi. Âlemlere Rahmet Efendimiz:

«–O senindir!» buyurdu. Sâbit, esirinin yanına giderek:

«–Allah Rasûlü senin kanını bana bağışladı.» dedi. İyiliğin altında kalmamış, üzerine düşeni yapmıştı. Daha sonra Zübeyr’in istekleri üzerine, ailesini ve malını da kendisine iade ettirmeye muvaffak olduysa da, kavminin hezimetinden sonra yaşamayı tercih etmeyen, kendisine gösterilen vefayı da anlamaktan mahrum olan bu inatçı adam; «Bu hâlde yaşamayı istemiyorum. Beni dostlarıma kavuştur!» deyince hak ettiği ölüm cezası kendisine de uygulandı.

Haber Ebûbekir Sıddîk’a ulaşıp da; «Dostlarına kavuşma…» arzusu iletilince:

«Allâh’a yemin olsun ki ebediyen beraber kalmak üzere dostlarına cehennemde kavuşacaktır!» diyerek, bu Rasûlullah düşmanının gösterdiği direncin anlamsızlığını tescil etmiştir.

Bu hâdise, İslâm’ın müsamahasının genişliğini, Sâbit bin Kays’ın yıllar önce kendisine yapılan iyiliği unutmayıp ve karşılığını vermek için elinden geleni yapma çabasını, ahde vefayı ve bunlarla beraber bu Yahudilerin karakterinde kök salmış hıyanet ve taassubun buutlarını göstermektedir.