Şuayb Amca: AH EVLÂT AH!..

İrfan ÖZTÜRK

Sınıfın penceresinden dışarı baktığımda caminin önünde direğe yaslanıp derin derin nefes almaya çalışan, fakat zorlanan, yaşlı bir zâtın durduğunu gördüm. Caminin önünde bank olmasına rağmen dakikalarca ayakta durup oturmaması dikkatimi çekti. Kâh direğe yaslanıp kıvranıyor, kâh başını yukarı kaldırıp bazı hareketler yapıyordu. Dikkatle baktım, tanıdığım birisi değildi. «Namaza geldi» desem, namaza daha bir buçuk saat vardı. Bu kadar erken neden gelsin!

Öğrencilerime gösterip; “Bu zâtı tanıyanınız var mı?” diye sorduğumda bir tanesi; “Evet hocam, o benim dedem, kendisi köyde oturur bize misafirliğe geldi.” dedi. Öğrencime dedesini kursa getirmesini söyledim. Biraz sonra dedesinin elinden tutarak kursa getirdi.

Dersin bitiminde odama geçtiğimde o zatın hâlâ oturmayıp ayakta durduğunu gördüm. Selâm verip; «Hoş geldiniz!» dedikten sonra;

“–Otursaydınız, niçin ayakta bekliyorsunuz, merak ettim?” dedim. Bundan sonra aramızda şöyle bir sohbet geçti:

“–Ah evlât ah! Oturacak durumum yok. Oturunca tıkanıyor nefes alamıyorum. Yedi türlü hastalık var. Nefes darlığı, karaciğer yetmezliği, şeker, kolesterol, kalp büyümesi, yüksek tansiyon, mide ülseri, vesaire, vesaire… Hocam gençliği kaybettik. Ne oturabiliyorum ne rahat yatabiliyorum ne de rahat yürüyebiliyorum. Evden camiye gelinceye kadar altı defa dinlendim ve yarım saatte gelebildim. Üstelik geldiğim yer elli metre!

Ah hocam ah! Beni bu dertlere koyan en büyük düşmanım on yaşımda içmeye başlayıp elli sene içip bırakmaya muvaffak olamadığım o lânet sigara imiş! Gittiğim doktorların tamamı bu hastalıklara sigaranın sebep olduğunu söylediler. Mutlaka sigarayı bırakmam gerektiğini ihtar ettiler. Fakat ne aptal imişim ki doktorları dinlemeyip senelerce düşmanımı cebimde bir can simidi gibi taşımışım! Hiç kimseye lâf söyletmez beni ikaz etmek isteyenlere kızar, daima düşmanımı savunur, «Siz işinize bakın, bu kötü arkadaştan daha iyidir!» diyerek kendimi avuturdum.”

“–Kusura bakmayın hemen sohbete daldık, isminizi bağışlar mısınız?”

“–Muhterem hocam, ismimi söylemeye utanıyorum. Benim gibi bir adama Şuayb Peygamber’in ismini koymuşlar. Lâyık değilim maalesef o mübarek ismi de kirletiyorum. Peygamber ismini taşıyan insanın sigara içmesi ne kadar abes! Utanıyorum şimdi Rabbimden. Allâh’ım affetsin!”

“–Şuayb Amca, namaza bir buçuk saat var, neden camiye bu kadar erken geldiniz?”

“–Hocam, ben hiç kimseyle kıyaslanamayacak kadar tiryaki idim. Sigarasız bir hayata tahammül bile edemezdim. Aç-susuz gezer fakat sigarasız duramazdım. Günde en az üç paket sigara içerdim. Ceplerim sigara paketleri ile dolu olurdu. Ailemden aldığım dinî bilgi ve terbiye sayesinde çok şükür namazımı kılıyor, dinî vazifelerimi yerine getiriyordum. Camide hep imamın arkasında durur, imam olmadığı zaman imamlık bile yapardım. Ancak sigara sebebiyle camiye çok geç girerdim. Ezan okunurken gelir, ağzımdaki sigarayı cami kapısında atar, içeri girer ve namazdan sonra tesbih ve duayı beklemeden çıkar hemen cami avlusunda sigaramı yakardım. O günlerde camiye cemaate hep geç gittim. Şimdi erken geliyorum ki o günlerime kefaret olsun! Başka kendimizi nasıl affettireceğiz hocam! Ah ah! Yazık o günlerime!”

“–Şuayb Amca seni bu hâle getiren ve bu kadar hastalığına sebep olan baş düşmanınla hâlâ dostluğunuz devam ediyor mu?”

“–Bana kalsaydı ölünceye kadar dostluğum devam ederdi. Çünkü ben onu düşman değil dost olarak kabul ediyordum ve ona bir kurtarıcı gibi sarılıyordum.”

“–Şuayb Amca öyleyse sana bir beyit söyleyeyim de dinle;

Seni ikaz edene, darılma güzel dostum!
Dost zannedip yılana sarılma güzel dostum!
(Gülzâr-ı İrfan)

“–Teşekkür ederim hocam, Allah râzı olsun. Cenâb-ı Hak dostlarını dost, düşmanlarını da düşman olarak tanımayı, dostlarına dost olup onlarla beraber olmayı, düşmanlarını da iyice tanıyıp onlardan uzak kalmayı nasip etsin!..

Şimdi neyin ne olduğunu çok iyi anladım ama iş işten geçti hocam. Gafletle geçirdiğim günlerime çok pişmanım. O anları hatırladıkça güneş karşısında karın eridiği gibi eriyorum. Sigara içmek için üç-dört defa yataktan kalktığımı hatırlıyorum. Ama ne yazık ki bir defa olsun teheccüd namazına kalktığımı hatırlamıyorum. Yazık bana o hâllerimi düşünüp şimdi utanıyorum Rabbim’den. Nasıl affettireceğiz hocam?!.”

“–Şuayb Amca; «Bana kalsaydı sigarayı bırakamazdım.» demiştiniz. Sigarayı bırakmanıza kim vesile oldu? Nasıl bıraktınız?”

“–Sigarayı bırakalı on sene oldu. Gerçi ben onu bıraktım fakat o beni bırakmadı. Ölünceye kadar da bırakmayacak beni. Gördüğün gibi per-perişan etti. Allah düşmanıma bile nasip etmesin bu pisliği. Herkese sesleniyorum bırakın bu pisliği bu kişiyi perişan eden şeytan pisliğini!

Bir Cuma sabahı idi. Erken kalktım. Kahvaltıdan önce birkaç sigarayı aç karnına içtim. Kahvaltıdan sonra komşumun yanına gittim, onunla birlikte tam bir paket sigarayı Cuma saatine kadar içtik. Sonra abdest alıp camiye gittik. Cami biraz uzakta idi. Gidinceye kadar ve tam cami avlusuna kadar da üç tane sigara içtim. Camiye geldiğimde cemaat toplanmış imam efendi mihrapta oturmuş Kur’ân okuyordu. Allah râzı olsun imamımız çok müttakî, takvâ sahibi bir insandı. Her Cuma mutlaka Kehf Sûresi’ni kıraat eder ve; «Bu Rasûl-i Ekrem’in sünnetidir.» derdi.

Camiye sağ ayakla ve camiye giriş duasını okuyarak girdim. Allah rahmet eylesin bu edepleri babaannem öğretmişti. Gidip imamın arkasına oturdum. Cami, tıklım tıklım dolmuştu. Hoca efendinin üzerinde bir hâl vardı. Okurken yer yer ağlıyor, âdeta okumasına zor devam ediyordu.

İmam efendi sûrenin son âyetini okurken bana da bir hâl oldu. Bir ürperme, arkasından da için için bir ağlama geldi. Ağlıyordum ama niçin ağladığımı bilmiyordum. Okuma bitti; «sadakallâhu’l-azîm» dedikten sonra imam efendi şunları söyledi:

«Muhterem cemaat, ezan okundu, namaza kalkacağız ancak okuduğum sûrenin son âyetinin mânâsını arz etmek istiyorum. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: ‘Habibim, de ki: Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim, şu kadarı var ki bana İlâhınızın sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.’»

İmam izahatını yaptıktan sonra namaza kalktık ama ben hep Rabbimiz’in bu âyette Rabbine kavuşmayı umanların iyi iş yapmasını tavsiye ettiğini düşünüyor, «Eyvah ben ise hep kötü işlerle meşgulüm yâ Rabbi! Bana sen kâfîsin, yardım eyle!» diyerek Allâh’a sığınıyordum.

Sünnetler kılındı, hutbe bitti. İmam minberden inip mihraba geçti. Hepimiz niyetlenip tam tekbir alacağımız anda imam geriye dönerek bana dikkatle bakarak: «Şuayb Efendi bıktım senden, bıktım!» diye öfkeli ve yüksek bir sesle bağırdı. Başta ben olmak üzere tüm cemaat şok olduk. Ben; «Hocam benden mi bıktın?» deyince; «Evet, senden bıktım. Kırk senedir arkamda namaz kılıyorsun. İçtiğin sigara kokusuyla ne namazımda huşu, kalbimde huzur ne ibadetlerimde ihlâs ve ne de camide melâike bıraktın! Şimdi de üzerindeki sigara kokusu mihrabı sardı. Ben şu pis koku içerisinde namazı nasıl kıldırayım! Sübhânallah! Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh!» deyip kıbleye döndü.

O anda neye uğradığımı bilemedim. İmam tekbir almak üzere iken ben yüksek sesle seslendim:

«Hocam, hocam! Acele etme ben de şu sigaraya tevbe etmedikçe namaza durmayacağım. Ey cemaat, şahit olun! Huzurunuzda Allâh’ıma söz veriyorum. Bir daha bu pis nesneyi ağzıma almayacağım. Tevbe yâ Rabbi! Tevbe yâ Rabbi! İşte böylece Allâh’ın inayetiyle sigaraya son verdim. Allah sebep olan hocamızdan râzı olsun.»

İmam efendi bu sözlerimi müteakip tekbir alıp Cuma namazını kıldırdı. Sanki ben başka bir Şuayb olmuştum. Sanki o an Kâbe’de namaz kılıyormuş gibi oldum. İnanın kendimde bir hafiflik ve bir neşe hissettim. Meğer günahların yükü altında senelerdir eziliyormuşum. Allah Teâlâ’ya şükürler olsun, o günden bu güne bir daha sigara içmedim. Ama verdiği zararları görmeye devam ediyorum! Ah evlât ah!”

“–Şuayb Amca sigarayı bıraktıktan sonra, içmeme konusunda zorlandınız mı?”

“–Hiç zorlanmadım. Muhammed Hocam o gün namazdan sonra beni tebrik etti ve cemaate: «Ey cemaat, en büyük düşman olan nefis düşmanını mağlûp eden bu mücahidi tebrik edin ve kendisine zaferinin devamı için dua edin.» dedi. Cemaat hep beraber gelip tebrik ettiler ve dua edip bana mânevî bir müeyyide/destek olacaklarını söyleyip ayrıldılar. Hocam da yanıma yaklaşarak dua yazılı bir kâğıt verdi ve şöyle tembih etti:

«Bak Şuayb Efendi, bu verdiğim dua salevât-ı şerifedir. Rasûlullâh’ın rûhaniyetine sığınarak, onu vesile kılarak seher vakti iki rekât hacet namazını kıl, gönlünü Cenâb-ı Allâh’a yönelt ve tam bir inanç ve teslimiyetle 100 defa bu salevât-ı şerîfeyi bir sürahi su üzerine oku ve üfle. Sonra da; ‘Yâ Rabbi tesirini halk eyle, bütün sebepler Sen’dendir. Bana yardım eyle yâ Rabbi’ deyip suya üfle ve bu sudan her gün birer çay bardağı iç; Allâh’ın izniyle sigarayı bir daha hatırlamayacaksın. Aynı zamanda şu duayı da namazlardan sonra üç defa okumaya devam et:

«Allâhümme yâ muhavvile’l-havli ve’l-ahvâl; havvil hâlenâ ilâ ahseni’l-hâl.» “Ey kuvvet ve hâlleri değiştiren Allâh’ım, hâlimizi en güzel hâle çevir.”

Tüm sigara tiryakilerine tavsiye olunur. Rabbim cümle ümmet-i Muhammed’e tüm kötü alışkanlıklarından vazgeçip, ihlâsa ermeyi ve müttakîler sınıfına dahil olmayı nasip ve mukadder eylesin!

Terk ederek duhânı, râzı eyle Sübhân’ı
Kurtul şu pis nesneden, tazeleyip îmanı.
(Gülzâr-ı İrfan)

Not: Bu hâdise Pamukova’da yaşanmış ve Kur’ân kursunda mülâkat hâlinde kendi ağzından kaleme alınmıştır. Şuayb Amca ile ondan sonra da dostluğumuz devam etmiştir. Ne güzel tecellî ki Şuayb Amca o sene içerisinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, vefatı ânında da baş ucunda bulunup dua etmeyi ve cenazesinde bulunmayı Allah bize nasip etmiştir. O şimdi her mevtâ gibi bizden Fâtihalar bekliyor. Cenâb-ı Hak rûhunu şâd eylesin. Onun; «Nasıl affettireceğiz hocam?!.» sözünü hiçbir zaman unutamadım ve unutmayacağım ve Rabbim’in onu affetmesi için hep dua edeceğim. Zaten her mü’minden istenen de bu değil mi?