Estirdiği Duygularla, MART MELTEMİ

Sadettin KAPLAN

sadettinkaplan@gmail.com

Mart, tohumun çatladığı, havanın kış ile bahar arasında ip atladığı bir aydır. Çoğu zaman kapıdan baktırsa da, ara-sıra ılık meltemleriyle umutları kabuğunda kımıldatır. Nedense bahara kanatlanır duygular. İnsanın içi bir hoş olur…

Mart meltemi alır götürür düşünceleri. Kimi zaman geçmiş günlerin yâdıyla yaşartır gözleri, kimi zaman gelecek umuduyla çarpar yürekler… Kabına sığmayan umutlar, toprağa atılmış tohumlar gibi çatlayıverir apansız.

Duygu yüklüdür kümülüs bulutları. Yağan yağmurda ıslanma arzusu çeler düşünceleri. Güneş bir açar, bir kaybolur pamuk yığını bulutların arkasında. Bulutların üstüne uzanmak, oradan el sallamak çocukluk yıllarına… Delice duygular işte…

Mart ayında daha çok aranır şiir sanki. Durup dururken şarkı söylemek, şiir okumak ya da yazmak isteği uyanır. Bazen ağlamak ister insan sebepsiz yere…

Anmak… Hâtıraların beşiğinde sallayarak büyütmek geçmiş zamanı ve zamanı bir yerlerinden yakalamak… Zaman… Durmadan, duraklamadan akıp giden görünmez bir ırmak…

Ve toprak… Toprağa düşen tohumun filizlenmesi, kendinde çoğalması…

Ve insan… İnsan da tohum gibi besbelli. Toprağa düşünce büyümekte, çoğalmakta… Hele kutsî bir gaye uğruna düşmüşse toprağa… İşte o zaman bayraklaşır insan ve bayrak, onun mânevî huzurunda saygıyla eğilir…

18 MART 1915…

Bu toprak uğruna toprağa düşen yiğitlerin türküsü var Mart meltemlerinde… Ömürlerinin baharında, böylesi bir bahar ayında toprağa düşen binlerce genci hatırlıyor, yâd ediyor ve o yanık türküyle yanıyoruz:

Çanakkale içinde vurdular beni,
Ölmeden mezara koydular beni…

Çanakkale şehidlerinin ağzından, belki bir ana, belki yavuklu tarafından yakılmış bir ağıt bu. Ölmeden mezara konmak… Şehidler zaten ölü değiller ki…

Çanakkale içinde aynalı çarşı,
Ana ben gidiyom düşmana karşı
Ooof gençliğim eyvah!..

Çarşılar değişiyor, aynalara yansıyan çehreler değişiyor ama dünya kurulalı beri savaşlar değişmiyor. Gidenler hep gençliğine doyamadan gidiyor, acının en zağlısı yetim çocukların içini kavuruyor…

18 Mart 1915… Çanakkale Deniz Zaferi’nin 90. yıldönümünde «Çanakkale Geçilmez!» diyerek Müttefik Haçlı Donanması’nı Boğaz’ın sularına çakan yiğitleri, «Bedr’in aslanları kadar şanlı» şehidleri rahmet, minnet ve ibretle anıyoruz. Bugün bağrımıza esen hür Mart meltemlerini, o mübarek şehidlerin göğüslerinde ve alınlarında açan kan güllerine borçluyuz.

Onların diri olarak uyudukları ve sıcacık kanlarıyla suladıkları toprak, toprak değil, şehid tenidir, bayraktır. Şehid naaşına, bayrağa basılmaz.

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
(Necmettin Halil ONAN)

Evet. Bir devrin battığı ve yeni bir devrin başladığı yerdir Çanakkale… Gören gözler, kimi zaman bir çamın arkasından deniz ufkuna bakan bir çift gözle «göz göze» gelebilir. Duyan kulaklar;

Çanakkale içinde üç ağaç selvi
Kimimiz nişanlı, kimimiz evli

diye inleyen türküyü Kanlı Sırt’taki bir siperden duyabilir. Ve hisseden gönüller, Zığındere mevzilerinden murada ermemiş olanların iç çekişlerini ayırabilirler Mart melteminden…

Onlar şehiddirler. Onlar okunan Fâtihaları işitirler.

Onlar toprağa can, bayrağa kan katanlardır.

Onlar ki, kefensiz yatanlardır…

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı.
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. (M. Âkif)

14 MART 1995

Tıpkı 18 Mart gibi hem göğsümüzü kabartan, hem yüreğimizi çelik bir cendere gibi sıkan bir tarih… 18 Mart denince, 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’yle göğsümüz kabarıyor ama orada toprağa düşen yiğitlerin acısıyla da kavruluyoruz. Ah şu savaşlar olmasaydı. Ah şu ölümler… Ama var…

Türk şiirinin ustalarından Mustafa Necati KARAER, 14 Mart 1995 tarihinde ebediyete göç etti…

Mart meltemi bu tarihte soğuk esecek. Üşütecek gönlümüzün ellerini. Artık elimiz ermiyor Mustafa Necati Ağabey’e…

O, unutulmaz dostluğuyla, bıraktığı eserleriyle yaşayacak hep. Dostları da birer ikişer gidiyor. Belki bir gün gelecek ki, Karaer ile yüz yüze görüşmüş, tanışmış olanlar kalmayacak. Lâkin o, şiirlerindeki yaşama sevincini ve sevgiyi yüreklere serpmeye devam edecektir:

«Boşalır gökyüzünün maviliği, / Çekilir denizlerden su, / Soğur toprak soğur yıldızlar / Tek gerçeği elindedir yaşamanın; / Sev sevebildiğin kadar.»