DEVE Mİ, DOMUZ MU? 10 Manzum Tarihî Tiyatro

Dr. Harun ÖĞMÜŞ

[Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 466/1074-488/1095 yılları arasında Endülüs ve Mağrip’te geçmektedir.]

ONUNCU SAHNE

(Tarih 11 Recep 479/ 22 Eylül 1086 Perşembe)

Sahnedekiler:

Yusuf bin Taşfîn, Kumandanı Dâvud bin Âişe, Mûtemid, Yusuf’un emir subayı, ulak ve askerler.

Şahıslar:

YUSUF BİN TAŞFÎN: Kuzey Afrika’da Murâbıt İmparatorluğu’nun kurucusu dindar bir hükümdar.

DÂVUD BİN ÂİŞE: Yusuf’un kumandanlarından.

MÛTEMİD: Âlim ve sanatkârları seven şair ruhlu cömert bir emir. İşbîliye emiri.

(Zelâka’da Yusuf bin Taşfîn’in otağı. Alfonso’nun elçisi biraz önce Yusuf’un otağından ayrılmıştır. Yusuf, otağın önünde kumandanlarından Dâvud bin Âişe ile birlikte Alfonso’nun ordusunu keşf etmektedir.)

DÂVUD:

Bizden en az iki kat çok bunlar!

Katolik âleminin desteği var!

YUSUF:

Rabbimin desteği yetmez mi bize?

O’nun izniyle gelir hepsi dize!

Dinle Dâvud! Müteyakkız olalım!

Hep siperlerde mücehhez kalalım!

Elçinin sözlerinin hepsi tuzak!

Harp için verdiği mühlet çok uzak!

Müslüman Cum‘ası kâfirlere ne?

Aldırış yok ki Pazar günlerine!

Vardır onlarda Yahûdî elbet,

Ama etmez güne onlar hürmet!

Cum‘a gün, yâni yarın harp olacak,

Tâ Pazar sonrası bir hayli uzak!

Dinle! Sen ortada muhkem yer edin!

Yerliler peyki olur Mûtemid’in,

İhtiyatlar benim emrimde kalır,

Düşmanın ardını bir anda alır,

Bozarım onları inşâallah!..

Rabbim olsun bize yardımcı sabah!..

Öne diz Mûtemid’in ordusunu,

Hiç karıştırma bizimkiyle onu!..

Çünkü kâfirden epey yılmışlar,

Sonra ordumda da bozgun başlar!

Bir de, Alfonso’ya gönder mektup,

Ona yaz: Her ne ki dînen matlup:

Hoş bir üslûpla çağır dînimize,

Dîne girmezse öder cizye bize;

Bu da olmazsa savaştır tek yol,

«Rabbimiz! Bizlere Sen destek ol!»

(Sonra düşman ordusuna doğru bağırır: )

Domuz Alfons! Emelin oldu mu tam?

Bize «Korkak!» deyip ettin itham,

Fas’a çıkmakla ederdin tehdit;

Kim imiş belli olur şimdi yiğit!..

(Gecenin geçmesi, sahnenin biraz karartılması ve baykuş sesleriyle verilir. Sahne tekrar aydınlatılırken Yusuf otağının dışına çıkar. Bu esnada Dâvud telâşla koşarak gelir.)

DÂVUD:

Nehri son hız geçiyorlar bu yöne!

Hakkınız varmış efendim!

YUSUF: Daha ne?

İşte Hakk’ın size va’d ettiği gün!

Durmayın, saldırıp uğrunda ölün!

(Savaş loş ışık ve dumanla verilir. Önce tekbir sesi duyulur. Daha sonra davul sesleri, nal sesleri, at kişnemeleri, kılıç şakırtıları, «Allah Allah!» ve «Hurra!» sesleri ile ölenlerin feryatları hep bir arada duyulur. En son davul sesleri kalır. Daha sonra o da kesilir. Bir müezzinin okuduğu ezan duyulur. Bu arada sahne aydınlanır. Yusuf görünür. Yerde cesetler vardır.)

YUSUF: (Çevresindeki kurmaylarına heyecanlı ve gür bir sesle emirler yağdırır:)

Kesin askerlerinin başlarını!

Toplayın, dağ gibi olsun yığını!

Okuyun sonra da üstünde ezan!

Gönderin her ile, hem onlardan!

Bildirin âlem-i İslâm’a, yazın:

Çoğu imhâsı nasıl oldu, azın?

Geçecekken nice yükseldi Boğaz?

Hakk’a bizler nasıl ettikti niyaz:

«Rabbimiz! Hayr ise yol ver gidelim!

Şerse derhâl dönüp avdet edelim!»

O zaman, dindi de birden deryâ!

Kıldı meltemleri ihsan Mevlâ!

Küfre ürküntü verip köslerimiz,

Hakk’ın izniyle zafer bulduk biz!

(Bu arada Dâvud gelir.)

DÂVUD:

Kutlu olsun zaferin sultânım!

YUSUF:

Hak’tan ihsan bu, budur îmânım!

(Secde eder.)

DÂVUD:

Tam zamânında gelip imdâda,

Kıydınız onları bir ücrâda!..

Yoksa çok tehlike beklerdi bizi!

Yerimizden edeceklerdi bizi!

Çıktı tahminleriniz doğru. Yazık,

Yerliler kaçtı savaştan apaçık!

Yalınız Mûtemid’in çevresi var,

Tek sebatkâr olan ancak onlar!

(Bu arada Mûtemid gelir. Yaralıdır. Güçlükle yürümektedir.)

MÛTEMİD:

Zât-ı şâhâneyi tebrîk ederim,

Oldu medyûn ona tüm beldelerim!

Ehl-i İslâm’a bu mîlâd olacak!

İsminiz haşre dek âbâd olacak!

YUSUF:

Seni tebrîk ederim ben de, seni!

Birliğin, topluyoruz meyvesini!

O ne? Sen yârelisin!

MÛTEMİD: Bir sıyrık!

Yok ehemmiyyeti, zâten sardık!

Alalım düşmüş olan şehri heman!

Böyle fırsat ele girmez her an!

YUSUF:

Kaçan askerleri bulmak lâzım!

Erdi akşam, tetik olmak lâzım!

(Orduya tedbirli olmalarını emretmek üzere Dâvud ve bazı kumandanlar çıkar. O esnada akşam olmaktadır. Havanın kararması sahnede loş ışıklarla verilir. Dâvud yeniden döner.)

DÂVUD:

Çoktan Alfonso sığınmış bir ile!

YUSUF:

Şimdilik yazmamış Allah ki öle!

(Sabahın oluşu, sahnede ışıkların iyice karartılıp sonra yeniden aydınlatılmasıyla verilir. Aynı şahıslar, aynı yerlerindedir. Emir subayı gelir.)

EMİR SUBAYI:

Bir ulak geldi efendim Fas’tan,

YUSUF:

Gelsin!

(Ulak girer ve eğilip selâmlar.)

YUSUF:

Ah hayr ile gelmiş olsan!

Anladım hasta oğul etti vefat!

(Ulak esefle başını sallar. Yusuf sendeler. Sonra kendine hâkim olmaya çalışarak:)

Yurda dönmem gerek el-an, heyhat!

Oğlumun kaybı değil gönlü üzen;

Bozulur gitmesem ülkemde düzen!

Üç bin er kalsın Emir Mûtemid’e,

Ehl-i İslâm’ı yarar te’yîde.

Bozmayın birliği artık aslâ!

Haydi Dâvud, düşelim hızla yola! 2

(Devam edecek.)

1 O zamanki İspanya’nın kuzeyinde bulunan Katolik Kastilya ülkesinin kralı.
2 Vezni: feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)