GÜL BAHÇESİ KÖLELİKTEN SULTANLIĞA

Âdem SARAÇ

ademsarac@yyu.edu.tr

Ne Mutlu Bir Yükseliş:

Yeniden doğmuştu Ammâr… O artık Hazret-i Ammâr -radıyallâhu anh- olmuştu… Yepyeni bir hayata «merhaba» derken, sadece sözde kalmamış, yepyeni hayatın yepyeni insanı olma yoluna girmişti…

Güzele yönelmiş, güzelleşmişti… Şimdi sıra güzel işler yapmaya gelmişti…

Hazret-i Ammâr -radıyallâhu anh- evine doğru giderken, inceden inceye düşünüyordu. Bir yandan da yaşamış olduğu bu eşsiz heyecan, iliklerine kadar işliyordu.

Nasıl Müslüman olduğunu anlatacak, evdekileri de davet edecekti bu kutlu yola.

Yâsir ile Sümeyye’nin oğluydu Ammâr. Peki, Yâsir ailesi aslen nereliydi?

Ans kabilesinin Yâm koluna mensup olan babası Yâsir, kaybolan kardeşini aramak için Yemen’den kalkıp Mekke’ye gelmiş, işler ters gidince de Benî Manzûm kabilesinden Ebû Huzeyfe’nin himayesine girmek zorunda kalmıştı. Yemen’e dönmesi imkânsız bir hâle gelince, Ebû Huzeyfe, Sümeyye adlı câriyesiyle evlendirmişti onu. Böylece, ister istemez Mekke’ye yerleşmişti. Ammâr’ın anne-babası böyle evlenmişler, Ammâr da bu evlilik sonucu Mekke’de dünyaya gelmişti.

Köle oğlu köle diyorlardı ona… Şartlar köle yapmıştı Yâsir ailesini…

Fakat bu kölelik, onları eşsiz bir sultanlığa yükseltecekti. Bu öyle bir sultanlıktı ki, kıyâmete kadar adlarını büyük bir saygıyla andıracaktı. Ama bunu onlar da bilmiyorlardı.

Kölelikten sultanlığa yükseliş serüveniydi bu…

Tepeden tırnağa îman ile bütünleşen Hazret-i Ammâr -radıyallâhu anh- üstlendiği misyonun farkındaydı. Bu şuurla adımlıyordu yolu. Evdekiler ne diyeceklerdi acaba?

Yıllardan beri kökleşmiş, kemikleşmiş o yalan-yanlış inançlarından ayrılabilecekler miydi? Yanlıştan doğruya geçiş yapabilecekler miydi? Bâtılı terk edip Hakk’a yönelebilecekler miydi?

“Biz görevimizi yapalım. Hidâ-yet Allah’tandır.” diyerek, tüketti yolu.

Dâru’l-Erkam medresesinde almış olduğu eğitim, bir başka güzel insan yapmıştı Hazret-i Ammâr’ı. Her hâliyle anne-babasının sevgisini ve güvenini kazanan Hazret-i Ammâr, bu sevgi ve güven duygusuyla girdi evine.

Biraz geç kaldığı için merak etmişlerdi. Gelişine sevinmekle beraber, nerede kaldığını, neden bu kadar geciktiğini sordular.

Hayatı boyunca hiç yalan söylemeyen Hazret-i Ammâr, yine doğruyu söyleyecekti. Fakat bu sefer durum çok farklıydı. Damdan düşer gibi söyleyemezdi.

“–Nerede kaldın oğlum? Meraktan çatladık. Hiç bu kadar geç kalmazdın. Ne oldu, neredeydin bunca zamandır?”

“–Biraz geciktim galiba, kusuruma bakmayın. O’nun yanındaydım da…”

“–O da kim?

“–Hazret-i Muhammed -sallâl-lâhu aleyhi ve sellem-.”

“–Yoksa sen de mi Ammâr?”

“–Evet anne, evet baba. Allah ve Rasûlü’ne îman ettim ben. Müslüman oldum elhamdülillâh!”

“–Ne dediğinin farkında mısın oğlum sen?”

“–Peygamber Efendimiz’i dinledim ve O’na îman ettim.”

“–Aman oğlum, sakın bir daha böyle söyleme. Duyulursa ne olacağını biliyor musun?”

“–Ne olursa olsun râzıyım artık. Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ne söylerse doğru söyler. Bunu bilir ve buna îman ederim.”

“–Evet, gerçekten O doğru sözlü, emin bir insan. Ama fikirleri tehlikeli oğlum!”

“–Söyler misiniz baba, hangi fikirleri tehlikeli?”

“–Ne bileyim oğlum, öyle diyorlar.”

“–Bir şeyi dinlemeden, anlamadan nasıl böyle derler? Peygamber Efendimiz bâtıldan Hakk’a davet ediyor bizi. Yanlışlıktan doğruluğa, çirkinlikten güzelliğe davet ediyor. Tehlikeli fikirler dediğiniz şunlar mı yoksa?

İslâm: «Allâh’ın adı ile oku!» emri ile başladı baba. «Okuyunuz.» diyor Peygamberimiz; «Cana kıymayınız, birbirinize haksızlık etmeyiniz.» diyor. «Birbirinizi görüp gözetiniz.» diyor. «Hiç kimse çaresiz bir duruma düşmemeli, açlıktan ölmemeli.» diyor. «Zengin fakiri kandırmamalı, kuvvetli zayıfı ezmemeli.» diyor. «Köleleriniz size emanettir, onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin.» diyor. «Kızları istemedikleriyle zorla evlendirmeyin, seçme ya da reddetme hakkı verin.» diyor. «Kız çocukları diri diri toprağa gömülmemeli.» diyor. «Kimse kimseye kıymamalı.» diyor…”

“–Gerçekten bütün bunları O mu söylüyor oğlum?”

“–Bunlar ne ki baba? Bunlar daha ne ki? O, insana insanlığını yeniden kazandıracak değerler sistemi ile peygamber olarak gönderildi. O’na uyan kurtulacak. O’na karşı gelen ise, ebedî hüsrana düşecek. Ne olur baba, ne olur anne; siz de îman edin O’na. Allah ve Rasûlü’ne îman ederek, gerçek kurtuluşa erin.”

Hazret-i Ammâr -radıyallâhu anh-, kısa ve öz bir şekilde anlattı. Anne-babası da büyük bir dikkatle dinlediler. Sonra da îman ile şereflenerek, kölelikten sultanlığa yükselmeye yöneldiler.

En aşağıdan en yukarıya çıkıştı bu.

Sultana tâbî olanlar, sultan yolunda olurlar…

Kölelikten sultanlığa yükselirler…

Bilinen köleliğin yanında, insanın hevâ ve heveslerine uyması gerçek kölelik, Allah ve Rasûlü’ne tâbî olması ise hakikî sultanlıktır.

Ne mutlu kölelikten sultanlığa yükselenlere!..

Biz de sıyrılalım artık nefsimizin esaretinden. Hevâ ve heveslerimize tâbî olmaktan kurtulup Allâh’a kul, Rasûlü’ne ümmet olalım.

Peygamber Efendimiz, gerçek sultanlığa davet ediyor bizi…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…