İşi Güzel Yapmak!

Prof. Dr. Ömer ÇELİK

omercelik08@hotmail.com

İnsan güzele meftûndur. Çünkü onun mayasında güzellik iksiri vardır. Onu yaratan güzel yarat¬mış, maddesine-mânâsına en güzel bir kıvam vermiş, kalbini güzellik duygularıyla bezemiştir.

İnsanda gördüğümüz bu gü¬zelliği, insan dışındaki her türlü var¬lıkta tecellî eden ilâhî sanat izlerinde de görürüz. Zerreden küreye her şey, milyonlarca canlı varlıktan her biri ne müthiş bir ilâhî sanat hârikası olarak arz-ı endâm etmektedir.

Esen rüzgârda, gökyüzünde âheste âheste akıp giden bulutta, yağan yağmurda, çağlayan nehir¬de, açan bin bir renk çiçekte, öten bülbülde, kanatlarını çırparak uçan kuştaki güzellikler, ibretle bakabilen gözler için acaba neler anlatmakta, duyan kulaklara ne ulvî ilâhî nağ¬meler fısıldamaktadır.

Güneşin nûru ayrı bir güzellik, mehtabın gölgesi ayrı bir derinlik verir insana. Fecirle birlikte gündü¬zün aydınlığı bir güzellik hâlesi şek¬linde dünyayı sararken, gecenin o güzel karanlığı da her şeyi örtüp ku¬şatmaktadır. Aydınlık, gözlere yer¬yüzündeki güzellikleri seyredebilme imkânı sunarken, gecenin karanlığı, ibret nazarlarımızı dünyadan kopa¬rıp göğün sonsuz derinliklerine çe¬virmemize ve öbek öbek, parıl parıl yıldızlar arasından kayarak ilâhî yü¬celiklere doğru tırmanmamıza yar¬dımcı olmaktadır. Bütün güzellikle¬rin yaratıcısı, şüphesiz Rabbimizdir. O, temizdir, temiz olanı sever. O, güzeldir, güzel olanı sever. Çünkü O, en güzel yaratıcıdır:

“En güzel yaratıcı olan Allah, pek yücedir.” (Mü’minûn, 23/14)

“O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratma¬ya çamurdan başladı.” (Secde, 32/7)

İnsan, giydiğinin güzel olma¬sını ister. Aynı şekilde yediğinin, iç¬tiğinin, oturduğunun ve bindiğinin de güzel olmasını ister. Dedik ya o, güzele ve güzelliklere hayrandır. Rûhunda bu hususiyet vardır. Aldığı bir şeyin sahte çıkmasını, defolu ol¬
masını istemez. Hele bile bile alda¬tılmayı gururuna asla yediremez.

Durum böyleyken, kendisinin yaptığı işlerde de güzellik arandığı¬nı hiç aklına getirmez. Nasıl ki biz, başkasından hep güzellik bekliyor, yaptıklarını güzel yapmalarını isti¬yor ve her türlü mahsûlün en güzel şekilde ortaya konmasını arzu edi¬yorsak, bizim de, başkalarının gü¬zellik beklentisi istikametinde hep güzel şeyler yapmaya gayret göster¬memiz gerekmez mi?

Bir öğretmen, okula gönder¬diği çocuğuna öğretmeninin dersi en iyi ve en güzel şekilde öğret¬mesini haklı olarak bekler. Fakat kendinin de öğretmen olduğunu, başka velilerin de kendinden böyle bir davranış beklediğini ne de ça¬buk unutur?

Bir mü’min, camide arkasında namaz kıldığı imamın namazı en güzel şekilde kıldırmasını, kıraatini güzel yapmasını ister. Fakat kendisi namaz kılarken Rabbine karşı o dik¬kati kaç defa gösterir?

Bir patron, bir müdür, işçileri¬nin çok dikkatli ve titiz olmalarını, yaptıklarını güzel yapmalarını el-bette bekler. Acaba kendisi hizmet ettiği gaye doğrultusunda yaptığını ve kendinden bekleneni en güzel şe¬kilde yapar mı?

Bir toplum, önde gelenlerin¬den ve idarecilerinden işlerini en güzel tarzda yapmalarını ve hep ba-şarılı olmalarını bekler durur. Acaba kendileri fert fert sorumluluklarını ne ölçüde güzel bir şekilde yerine getirebilirler?

Demek herkes, bulunduğu mevkide yapabileceğinin en güzeli¬ni yapabilse, bütün dünya güzellik¬lerle dolacaktır. Tıpkı rengârenk ve yüzlerce güzel koku ile müzeyyen bir bahçe gibi olacaktır. O hâlde yaptığımız işleri daha güzel yapma yolunda terbiyemizi almalı ve her gün daha iyiye doğru bir hareket içinde olmalı, adımlarımızı güzele, daha güzele doğru sıklaştırmalıyız.

Şüphesiz Allah, yaptığını gü¬zel yapan kulunu sever ve onların mükâfatını asla zâyî etmez. Kur’ân-ı Kerim’de «iyilik yapmak, yaptığını en güzel şekilde yapmak» manasın¬da «ihsan» ve «muhsin» kelimeleri 168 defa geçer. “Allah muhsinleri yani her daim iyilik yapanları ve yaptıklarını en güzel şekilde, Allâh’ı görüyormuşçasına yapanları se¬ver.” mesajı yer yer tekrar edilir. (bkz. Bakara, 2/195)

Peygamber Efendimiz de; “Al¬lah Teâlâ’nın, her şeyi en güzel şekil¬de yapmayı emrettiğini” haber verir (bkz. Müslim, Sayd, 57)

Allah, yaptığını güzel yapan kullarının mükâfatını asla zâyî et¬meyecektir. Nitekim âyet-i kerime¬de şöyle buyurulur:

“Onlar ki îman ettiler ve iyi işler yaptılar; elbette biz işi güzel yapanın ecrini zâyî etmeyiz.” (Kehf, 18/30)

Bu âyet-i kerîme, hayırlı işler en güzel şekilde yapıldığında tahak¬kuk edecek neticeyi müjdelemek-tedir. Peki yaptığımızı güzel yap¬mazsak, amellerimiz defolu olursa sonuç ne olur?

Bunu, farkında olmadan üret¬tiği bütün mallar defolu çıkan ve iflâs eden bir fabrika sahibine sor-malı. O fabrika sahibinin çaresiz ve perişan hâlini tasavvur edelim. Yarın mahşer günü diriltilir, hesap için getirilir, amel defterlerimiz açı¬lır, orada amellerimiz defolu çıkarsa ne perişan bir hâlde kalırız! İnsan hiç düşünmez mi? Bu bakımdan mükâfatımızın zâyî olmaması için, elimizden geldiği kadar işlerimizi, amellerimizi en güzel şekilde yap¬maya gayret göstereceğiz.

Namazımız, orucumuz, haccı¬mız, zikrimiz, fikrimiz, infakımız, ahlâkımız hâsılı bütün yönleriyle kulluğumuzun Allah Teâlâ’nın em¬rettiği ve Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tatbik ettiği şekilde en güzel ve mükâfatının bol, feyizli, bereketli olmasını ni¬yaz ediyoruz. Tıpkı Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in Hazret-i Muaz’a tavsi¬ye buyurduğu gibi:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün Muaz bin Cebel -radıyallâhu anh-’ın elini tutarak:

“–Ey Muaz! Allâh’a yemin ede¬rim ki, Ben seni gerçekten seviyo¬rum!” buyurdu. Muaz -radıyallâhu anh- da:

“–Anam-babam Sana feda ol¬sun yâ Rasûlâllah! Ben de sizi çok seviyorum.” karşılığını verdi. Daha sonra Peygamber Efendimiz, ona şöyle buyurdu:

“–Ey Muaz! Sana her namazın sonunda: «Allah’ım! Sen’i zikretmek, Sana şükretmek ve Sana güzelce kul¬luk yapabilmek hususunda bana yar¬dım eyle!» duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” (Ahmed, V, 244-245; Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1522)