Allâh’ın Arzı Geniş VASİYET 23

Dr. Âdem AKIN   –   Muhammed YETİM

Kâfirler arasında kalmamalı ve onların beldesinden hemen hic¬ret etmelisin. Çünkü onlar arasında idâme-i hayat eylemen, hem İslâm dinine ihanettir hem de küfür keli¬mesini kelimetullâha üstün tutmak demektir. Allah Teâlâ, cihadı ancak «kelimetullâh»ın yücelip küfür ke¬limesinin alçalması için farz kılmış-tır. O hâlde kâfirler arasında ikamet edip onların zimmeti altına girmek¬ten elinden geldiğince kaçınman gerekir.

Şunu bil ki, imkânı olduğu hâlde kâfirlerin beldesinden hicret etmeyen kişinin İslâm’dan nasibi yoktur. Rasûlullah -sallâllâhu aley¬hi ve sellem- Efendimiz asla bir Müslüman’dan berî olmamasına rağmen böyle kişilerden berî oldu¬ğunu bildirmiştir. Nitekim hadîs-i şerifte vârid olduğuna göre şöyle buyurmuştur:

«Ben, müşriklerin beldesinde ikamet eden Müslüman’dan berîyim.» (Ebû Dâvud, Cihad, 95)

Bu hadisten anlaşıldığına göre Allâh’ın elçisi, böyle kişilerin Müs¬lümanlığını mûteber saymamıştır.

Allah Teâlâ da müşriklerin di¬yarında ikamet edip orada ölen kişi¬ler hakkında şöyle buyurmuştur:

“Kendilerine zulmeden kim¬selere melekler, canlarını alırken: «Ne işte idiniz?!.» dediler. Bunlar: «Biz yeryüzünde zayıf kimseler¬dik.» diye cevap verdiler. Melekler de: «Allâh’ın arzı geniş değil miy¬di? Hicret etseydiniz ya!» dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir.” (Nisâ, 97)

İşte bu sebepten biz, günümüz¬de insanları Beyt-i Makdis’i ziyaret etmekten ve orada ikamet eylemek¬ten sakındırıyoruz. Çünkü orada (Kudüs’te) Müslümanlara karşı idare ve hâkimiyet kâfirlerin elin¬dedir. Onlarla birlikte ikamet eden Müslümanlar çok kötü bir hâldedir. Hevâya mahkûm olmaktan Allâh’a sığınırız. Bugün orada ziyaretçi veya mukim hâlde bulunan kişilerin de içinde bulunduğu zümre hakkında,

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“(Bunlar,) iyi şeyler yaptıklarını zannettikleri hâlde dünyevî hayatta gayretleri boşa giden kimse¬lerdir.” (Kehf, 104)

Aynı durum -gerek lisân-ı Hak Teâlâ gerekse lisân-ı Rasûl-i Ekrem ile olsun- şeriatça zemmolun¬muş her çeşit kötü ahlâktan hicret etme hususunda da geçerlidir.

VASİYET 24

Her hareket ve durumunda ilmin gerektirdiği şe¬kilde davran.

Kâmil anlamda gerçek cömert, benliğini ilme ada¬yan ve böylece Allah Teâlâ’nın şer-‘i şerîfine göre hükme¬den, öğrenen, öğrendiğiyle amel eden ve bu bilmeyenle¬re muallimlik eden kimsedir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, ilim tahsil edip ilmiyle âmil olan ve ilmi başkalarına ak¬taran kişiyi övmüş, bunun zıddını da zemmetmiştir. Bir hadîs-i şerifte (meâlen) şöyle buyurulmuştur:

“Allâh’ın Ben’im vasıtamla gönderdiği hidayet ve ilim, bol yağmura benzer.

Bu yağmur; kâh öyle bir toprağa düşer ki, onun bir kısmı suyu kabul eder de çayır ile bol ot yetiştirir.

Bir kısmı da kurak olur, suyu üstünde tutar da Al¬lah Teâlâ; halkı onunla faydalandırır. Ondan hem ken¬dileri içerler hem hayvanlarını suvarırlar, ekin ekerler.

Bu yağmur diğer bir nevî toprağa daha isabet eder ki düz ve kaypaktır. Ne suyu üstünde tutar, ne çayır bi¬tirir.

Allâh’ın dinini anlayıp da Allâh’ın Ben’im vasıtam¬la gönderdiği hidayet ve ilimden müstefîd olan ve bunu bilip başkasına bildiren kimse ile bunu duyduğu vakit kibrinden başını bile kaldırmayan ve Allâh’ın Ben’imle indirilen hidayetini kabul etmeyen kimse böyledir.” (Buhârî, Kitabu’l-İlm, 21; Tecrîd-i Sarîh Tercümesi’nden menkuldür.)

Ey kardeşim, o hâlde hem ilim öğrenen hem de ilmiyle amel edenlerden ol. Asla ilim tahsil edip de ameli terk eden kişilerden olayım deme. Ameli terk edersen, insanlara ışık saçtığı hâlde kendi nefsini yakıp eriten kandil ve mum misali olursun.

Sen, ilim sahibi olduğunda Allah Teâlâ sana nur ve furkan (hayrı şerden ayırt etme melekesi) bahşeder. Buna göre amel ettiğinde ise, o amel vasıtasıyla, sana mârifetullâha dair daha önceden bilmediğin ve âhiret günü Hak katında faydası dokunacak başka ilimler de öğretilir. O hâlde ilmiyle âmil olan mürşid âlimlerden olmaya bak.