Zamana Sığmayan Sözler

İbrahim Hakkı UZUN

Sözlerin en güzeli Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak; “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.” (Zâriyât, 55) buyurarak hikmetli sözün, insanı daima olgunlaştırmaya medâr olduğunu vurgulamaktadır.

Yani ey Peygamber! Sözlerin, söz okyanusunda yüzen o insanların canlarına gıda ve ruhlarına şifadır. Sen o mübarek gönülden, daima insanları Allâh’a götürecek sözler sun. Sen, merhamet menbaısın. Çünkü o sözler, îman etmiş yüreklerin Hakk’ı unutmamasına, îmanlarının kuvvetlenmesine, neşelerinin artmasına, bilmediklerinin öğrenilmesine hattâ îman etme temayülünde olanların da îmana gelmesine sebep olur.

İçmesini bilenler için, o söz okyanusu devamlı dalgalanmaktadır. Onu tadanlar ebedî âlemin zevkine dalarlar. Hem bu dünyada hem de öteki dünyada O’ndan başka bir şey istemezler. Gördükleri O, düşündükleri O ve söyledikleri O’dur.

Ki, nasıl ay, güneşten yüzünü hiçbir zaman ayırmadığı için bir parlaklık elde etti, Hak dostları da, Allah yolunun güneşi olan Efendimiz’in rahmet, şefkat ve lütuf kapısından nice feyizler elde etmişlerdir. İşte bu feyizlerin, sadırlardan satırlara intikal etmiş ve herkese açılmış bir numûnesi olması bakımından Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî’si özel bir yer teşkil etmektedir. Bizler de bu eserde yer alan ve zamana sığmayan sözlerden bir buket hazırlayarak siz okuyucularımıza sunmak istedik, buyurun efendim:

 Kitaptan maksat, hangi konuda yazılmışsa, o konunun gerektirdiği fenni, hüneri öğretmektir; ama dilersen o kitabı başının altına kor, yastık da yapabilirsin!

 Sen kılıcı; çadır kazığı yahut mıh olarak kullanırsan, zafer yerine düşmana yenilmeyi tercih etmiş olursun.

 Kur’ân’ın mânâsını Kur’ân önünde kurban olmuş, benliğinden geçmiş, alçalmış, âdeta rûhu, ayn-ı Kur’ân kesilmiş kişiden sor. Kendisini tamamıyla güle feda etmiş, gülde yok olmuş. Yağı ister gül yağı olarak kokla, ister gül olarak kokla.

 Dosttan ayrılan rüzgâr, bir daha kımıldayamaz. Ocağından ayrılan ateş söner ve kül hâline gelir. Bağlar ve bahçeler, suya bîgâne kaldığı an kuruyup çoraklaşır.

 İnsanın emirler veren, nutuklar çeken, söyleyen uzvu, dili bir et parçasıdır. Gören gözü ise küçük bir yağ parçası. Duyan kulağı iki parça kıkırdak; idrak eden, anlayan kalbi bir-iki damla kandan ibaret… Ey zavallı insan, sen bu kâinatın büyüklüğü, Allâh’ın kudret ve azameti karşısında nesin?

 Akıllı kişiler önceden ağlarlar; bilgisizler ise işin sonunda başlarına vururlar, hayıflanırlar. Sen işin başlangıcında sonunu gör de, kıyâmet gününde pişman olma!

 Bu toprak vücudun arzularından kurtulmadıkça, eğilip âb-ı hayat sahibine secde etmek ve o mânevî derya suyundan doya doya içmek imkânsız olur.

 Ey gönül bahçesinde bülbül olan! Şayet baykuşluğa kalkışırsan, büyük bir kusur işlemiş olursun! Ey gülistanda gül fidanı olan! Sen tutup da dikenlik etmeye kalkarsan, kendine çok yazık edersin!

 Bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül gösterebilmektir.

 Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.

 Dert, daima insanı olgunlaştırır.

 Gece, neye gebeyse onu doğurur.

 Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yaptı.

 Her kanat, denizi aşamaz.

 Hiçbir el, gönülden gizli bir iş yapamaz.

 İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler.

 Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar.

 Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.

 Nur ve kemâli artıran lokma, helâl kazançtan elde edilen lokmadır.

 İbadetin netice vermesi için zevk; tohumun ağaç olması için, içinin dolu olması gerek.

 Yer, gökyüzüyle düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü hâle gelir.

 İnsan dünyaya, dünya sırlarını anlamak için gönderilmiştir.

 Hiçbir ayna, tekrar demir olmadı. Hiçbir ekmek, varıp harmanda buğday olmadı. Hiçbir üzüm artık koruk olmadı. Hiçbir olmuş meyve, yeniden turfanda hâle gelmedi. Piş, olgunlaş da bozulmaktan kurtul!

 Adalet nedir? Meyve ağaçlarını sulamaktır. Zulüm nedir? Diken sulamaktır.

 Adaleti bilmeyen, kurt yavrusunu emziren keçiye benzer.

 İnsana, aradığı şeye bakılarak değer verilir.

 Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.

 Kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma.

 Gençlerin aynada gördüklerinden daha fazlasını, ihtiyarlar bir tuğla parçasında görürler.

 Çocuk, elmayı görmeden kokulu soğanı elinden bırakır mı?

 Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür.

 Adamın, bir gün aslî evine ulaşabilmesi için, birçok dünya konaklarını bırakıp gitmesi gerek.

 Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o, yine dilsiz sayılır.

 Yücelere bakmak önce göz kamaştırır, ama göze ışık verir, aydınlık bağışlar. Gözünü aydınlığa alıştır; yarasa değilsen o yana bak. İşin sonunu görmek, senin ışığının belirtisidir.

 Dostlarınızı sıkça ziyaret ediniz. Çünkü üzerinde yürünmeyen yollar, diken ve çalılarla kaplanır.

 Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir.

 İyi dostu olanın, aynaya ihtiyacı yoktur.

 Kalemin rüzgârdan, kâğıdın sudan olursa, ne yazarsan derhâl yok olur.

 Yüzün renginde, gönül hâlinden bir nişan vardır.

 Suyun yüzlerce kerem ve ihtişamı vardır ki; kirlileri kabul eder ve kirlerini temizler.

 Alçak insanlar vefa gördüler mi, cefakâr olurlar.

 Kim demiş gül, dikenin himayesinde yaşar? Dikenin itibarı ancak gül sayesindedir!

 Bulutlardan dökülen şiddetli yağmurun hepsini içemezsin ama içmekten de vazgeçemezsin.

 Sen, anılması güzel olan bir söz ol. Çünkü insan, kendi hakkında söylenilen güzel sözlerden ibarettir.