Tövbe-Terapi

Aynur TUTKUN

aytutkun@gmail.com

İnsan bazen bel ağrısından yakınır. İşi ağır olmamasına, ağır yük kaldırmamasına, bilâkis bütün gün masa başında oturmasına rağmen bir türlü anlam veremez bu ağrıya. Tam doktora gitmeye karar vermişken fark eder ki yeni sandalyeye sırtını dayaması pek rahat değildir, beli boşlukta kalıyordur.

Ayşe Hanım da sabahları yataktan bir süredir kolu uyuşuk kalkıyordur. Kafasında türlü türlü senaryolar kurmaya başlamıştır bile; ya boynunda kireçlenme vardır, ya kas sıkışması, ya da kolunun sinirleri bir yerlerden ezilmiş zarar görmüştür! Sonradan farkına varır ki kolunun üstüne yatarak uyumaktadır.

Bazı annelerin de çocuklarıyla arası hiç iyi değildir. Çocuk eline geçen her şeyi (bardak, tabak) fırlatır, kırılmasından büyük zevk alır. Annesi bağırıp çağırır, hattâ döver; fakat yine de engel olamaz. Neden sonra fark eder ki çocuk başka güzel davranışlarıyla annesinin çekemediği dikkatini ve ilgiyi bağırıp çağırmalarla çekmeye çalışmaktadır. Bunda başarılı da olmaktadır! Öyle ya, iyi davranışlarla kendini ispatlayamıyorsa o da kendini ispatlayacak başka davranışlara yönelir!

Ne kadar ilginçtir değil mi; insan probleminden dolayı çok bunalmışken onun sebebini, nasılını anladığında birden rahatlayıverir. Çünkü insan ne yaptığının, ne istediğinin, ne gibi duygular içinde olduğunun farkında olursa alışkanlıklarının etkisinden kurtularak robot gibi davranmaktan kendini menedebilir. Farkında olmak nasıl davranacağını tespit etmenin ilk şartıdır.

Kendimize, çevremizdekilere ve Allâh’a karşı yanlış davranmanın bir diğer adı da günahtır. Günah; yapıldığında sağlıklı bir insanın içini kemiren, içine yakışmayan, mantıksız gelen, tüm genişliğine rağmen yeryüzünü dar gösteren her türlü şeydir. Tövbe de günah kirini temizleyen tek çıkış kapısıdır. Tövbe etmek; yaptığımız yanlışın farkına varmak, şuuraltına bastırdığımız, sakladığımız, gömdüğümüz günahı hatırlamak, kabullenmek, itiraf etmektir.

«Neden yanlış olsun ki?», «Bu kadarcıkla bir şey olmaz!», «Yaptım ama geçerli bir sebebim vardı.», «Nasıl olsa affeder!»… gibi sadece kendi kendimizi kandıracağımız küstahça sebepler yerine; «İtiraf ediyorum Rabbim; nefsime, şeytanıma mağlûp oldum ve bu gü- nahı işledim.» demek şuuraltına gömdüklerimizi şuur üstüne çıkartarak bazı şeylerin farkına varmak için ilk yoldur. İtiraf edip af dilemek içimizi ve zihnimizi kemirip duran şüphelerden bizi temizleyecek ve ne yapmamız, nasıl davranmamız gerektiğini bize sezdirecektir. Yeter ki yaptıklarımızın farkına varabilelim. Kendi kendimizeyken bile bahsetmekten, söylemekten, hatırlamaktan rahatsızlık duyduğumuz şeyi en güvenilir en sâdık dosta, bizi en iyi tanıyıp bilen Rabbimiz’e söyleyebildiğimizde, yaptığımız yanlışların farkına varabilecek ve bu yanlışları düzeltmek için sahip olduğumuz potansiyeli keşfedebileceğiz.

İnsan, en çok yüzleşemediklerinden korkar. Çünkü yüzleşemeyerek şuuraltına gömdüğü o şeyin gerçekte ne kadar büyük ya da küçük olduğunun farkında değildir. İnsanın tahayyül ederek gözünde büyüttüğü şeyin hâlledilebilecek kadar küçük olduğunu anlaması ancak onunla yüzleşmesi, onu tanıması ve ona uygun stratejiyi belirlemesiyle mümkün olur. Korktuklarımız kendisinden emin olamadıklarımızdır. Allah; «Tövbeleri kabul eden», «Tövbe edenleri seven», «Kusurları bağışlayan», «Bütün günahları affeden », «Tövbe ettikten sonra kullarını yeniden doğmuş gibi addeden»… ise, insan tüm bunlardan eminse neden günahıyla yüzleşmekten korkar ki? Herhâlde Rabbinden emindir fakat kendinden emin değildir de ondan.

Tövbenin kabul şartı bir daha o günahı yapmamaya kararlı olmaktır. Evet, günahkâr bir insan günahıyla yüzleşip pişman olduğunda Allah onu affedecek, yeniden doğmuş gibi yapacaktır, fakat tek şartla «bir daha yapmama» niyeti olduğunda. İnsanın bu niyete sahip olabilmesi ise şuuraltına gömdüğü günahı itiraf edip şuur üstüne çıkarması, yaptıklarının ve yapabileceklerinin farkına varmasıyla olur. Arabasını ileri ileri sürebilen birisi geri geri neden süremesin ki? Belki biraz emek ve gayret göstermesi gerekecektir. Ama başaramaması için hiçbir sebep yoktur.

Tövbe etmek, yaptıklarının ve yapabileceklerinin farkında olmaktır. Terapiste gitmeden Rabbinin huzurunda insanın kendi kendine terapi uygulamasıdır. Bir terapide 3, 5, 10 ve bazen daha çok seansa ihtiyaç duyulabilir. Kendimizi affettirebilmek, yüreğimizden gelen temizlendiğimiz hissini yakalayabilmek de bazen çok uzun sürebilir. Ramazanlar, Cumalar, seherler… hep bize verilmiş özel fırsatlardır. Ne müşfik bir Rabbimiz vardır ki kaçırdığımız her fırsatın ardından bir yenisini bulmak mümkündür.

Rabbimizle konuşmak, içimize gömdüğümüz, gömdükçe içimizde büyüttüğümüz yüreğimizi sıkıştıran her şeyi O’na itiraf etmek, O’ndan güzel davranışlarda bulunabilmek için güç ve azim dilemek… 1, 3, 5, 10, 100 seans da olsa buna devam etmek. İşte tövbe dediğimiz şey aslında bu, değil midir?