Yarım Kalmış Kitapların Sonu

YILMAZ KISA

Ömür yolcuğunun ne zaman sona ereceği bilgisinden elbette yazarlar da mahrumdur. Eserin biri biter biri başlar. Bir de bakarsınız ki vakit gelmiştir, emanet alınmıştır, gül cemal solmuştur.

Bu yazımızda “İrtihal eden yazarların başlanmış eserleri varsa sonu ne olmuş?” merakından yola çıkarak bazı bitirilememiş eserlerin sonlarını yazmaya çalışacağız.

Bazı eserler bazı kişileri hatırlatır: Mesnevî denilince Mevlânâ, Mevlid denilince Süleyman Çelebi, Muhammediye denilince Yazıcıoğlu Mehmed akla gelir. Buhârî-i Şerif denilince de akla hemen Bâbanzâde Ahmet Naim Bey gelir. Onun en büyük hizmeti Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi’dir.

Tecrîd-i Sarih, İmam Zebîdî tarafından, tekrarları çıkarılmak sûretiyle hazırlanmış bir Sahîh-i Buhârî muhtasarıdır.

Diyanet İşleri Reisi Ahmet Hamdi AKSEKİ uzun uğraşlar neticesinde Kur’ân-ı Kerim mealini Mehmed Âkif’e, Kur’ân tefsirini Elmalılı Hamdi YAZIR’a, Tecrîd-i Sarih tercümesini de Bâbanzâde’ye tevdî eder. Bâbanzâde bu tercümeye kılı kırk yararcasına 500 sayfalık bir ön söz hazırlamış, hadis metinlerinin dışına çıkmadan kelime tercümesi yapmıştır. Kelimelerin daha iyi anlaşılması için de parantez içinde ilâveler yapmıştır. İlâveler okunmasa da anlam anlaşılmaktadır. Bu titizliğin sebebi Allah Rasûlü’nün sözlerini olduğu gibi vermektir. İki cildini tercüme eder, üçüncü cildinin de müsveddelerinin bitirebilir ancak.

Merhum Bâbanzâde’nin ömrü Tecrîd-i Sarih tercümesini bitirmeye yetmez. 13 Ağustos 1934 tarihinde öğle namazını kılarken secdede vefat eder. Eserin geri kalan kısmı Prof. Dr. Kâmil MİRAS tarafından aynı usûlle tamamlanır.

Tamamlanan tercüme, «Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi» adıyla 12 cilt ve bir de fihrist olarak halkın hizmetine sunulur. 1926’da başlanarak 1948’de yayımı tamamlanan 12 ciltlik Buhârî-i Şerif Tercümesi’nin ilk baskıları isteyen herkese parasız olarak verilir.

***

Son devrin önde gelen ilim-irfan erbabından İbnülemin Mahmut Kemal İNAL; «Semere-i hayat, hayırla yâd edilmektir.» diyerek geride hatırı sayılır eserler bırakır. Son devir sadrazamlarını, hattatlarını, şairlerini yazar. Hoş Sada «Son Asır Türk Mûsıkîşinasları» adıyla son asrın mûsıkîşinaslarını yazmaya başlar. Kitabın sekiz formasını yazar, ancak eseri tamamlamaya ömrü vefa etmez. Meşhur dîvan şairi Yenişehirli Avnî’nin anne tarafından torunu Avni AKTUÇ, İbnülemin’in «Hoş Sada» adlı eserini sanatçının evrakı arasından çıkan vesikalara dayanarak ve birçok ilâveler yaparak tamamlamış ve 1958’de yayımlayarak kültür dünyamıza armağan etmiştir. Böylece üstadın «Hoş Sada» adlı eseri yok olmaktan kurtulmuştur.

***

Bibliyografya yazmak gerçekten zor bir iştir. Bu alanın en önemli eserlerinden birisi hiç şüphesiz Kâtip Çelebi’nin Keşfü’z-Zunûn adlı eseridir. Eserde 14.500 kitap ve müellifi hakkında ayrıntılı malûmat bulunmaktadır. Bu vadide eser vermek için yıllarca çabalayan insanlardan birisi de Nurullah Pertev Bey’dir. Pertev Bey, 1728 matbaanın kurulması ile 1928 Lâtin harflerinin kabulü arasında geçen 200 yıllık süre içerisinde yayımlanan bütün kitapları tespit etmek amacıyla hummalı bir çalışmaya başlar. Eserinin adını tespit eder öncelikle: «Kitâbü’l-Kütüb» yani Kitaplar Kitabı. Kütüphane kütüphane dolaştı, yetmedi sahaflara kaydoldu, katalogları, fihristleri tek tek elden geçirdi. Dostlarının kütüphanelerine varıncaya kadar basılı, yazma ne kadar eser varsa kaydetmek için didindi. Bıkmadan, usanmadan çalıştı, çalıştı, çalıştı. Tam 48 yıl bu uğurda emek verdi. Doğumu da ölümü de mezarı da meçhul olan bu kitap âşığının ömrü bu eseri tamamlamaya yetmedi.

Kendi kendini yetiştiren Pertev Bey, Tanzimat Devri devlet adamı, şair ve yazarlarından Ethem Pertev Paşa’nın torunudur. Arapça öğrenmiş, hüsn-i hat meşk etmiş, ilim-irfan ehlinden feyiz almasını bilmiştir. En yakın dostları bile nerede oturduğunu bilmezlerdi. Çünkü o kitapları ve münzevîliği çok seviyordu. Bir gün geldi yoksul düştü o çok sevdiği, bin bir zahmetle biriktirdiği kitaplarını üçer-beşer sahaflara satmak zorunda kaldı. Dahası sobasının yanında bulunan naaşı belediye tarafından meçhul bir yere defnedildi.

Maalesef Pertev Bey’in hayatı gibi yukarıda bahsettiğimiz eserin sonu da meçhul ve karanlık…