O’nu Dinlemek

ADEM SARAÇ

Peygamber Efendimiz’i dinlemek ve O’na itaat etmek…

Dünya ve âhiret hayatımızı kurtarmanın tek yolu bu…

Sahâbe-i kiram efendilerimiz böyle kurtulmuşlardı.

Bunlardan biri de Hazret-i Habbâb bin Eret -radıyallâhu anh- idi…

Demirci ustası olan Hazret-i Habbâb -radıyallâhu anh-, İslâm ile şereflenmiş, başkalarının da şereflenmesi için elinden geleni yapıyordu. Bir yandan da işini en iyi bir şekilde yapmaya çalışıyor, müşterilerini memnun ediyordu.

Yine bir gün işine yoğunlaşmışken, müşteriler geldiler dükkâna. Siparişlerini verirken, yüzlerine bakan Hazret-i Habbâb, tatlı konuşmalarından ve sıcak ilgilerinden cesaret alarak dünya-âhiret iyiliğini yapmak istedi onlara. Belki de böyle bir fırsatı bir daha bulamazdı. Bunun için yumuşak bir giriş yaptı…

–O’nu gördünüz mü? O’nu görüp sözlerini dinleyebildiniz mi hiç?

–O dediğin kim?

–Muhammedü’l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem-!

–Kim dedin?

–Allah Rasûlü!

–Kendine gel Habbâb!

–O, bizi ve O’na îman eden bütün herkesi, karanlıklardan kurtarıp, aydınlık nurlu ufuklara götürecek Allâh’ın Rasûlü’dür!

–Sen ciddî misin ey Habbâb?

–Böyle bir şeyin şakası olur mu? Aklı başında insanlarsınız siz. Ne diyorsunuz, dinleyecek misiniz O’nu?

–Sen kimsin ki bize akıl veriyorsun? Bizim gibi hür ve aklı başında, üstelik Mekke’nin en önde gelenleri anlamayacak da, senin gibi köle mi anlayacak doğru ile yanlışı?

–Ben de onu diyorum ya. Siz, aklı başında insanlarsınız. Hem siz Müslüman olun kurtulun, hem de yakınlarınızın kurtuluşuna vesile olun!

–Yeter! Bu kadarı da fazla artık!

–Dinleyin, bir kerecik olsun dinleyin ne olur. O’nu dinleyin; O’nu.

–Neden bu kadar ısrar ediyorsun?

–O’nu bir dinleseniz… O’nu dinlemeden ısrarımı anlayamazsınız.

–Sen, bayağı takılmışsın bu işe.

–Takılmak ne demek. Müslüman oldum ben, Müslüman.

–Ne hakla böyle bir şey yaparsın sen. Köle olduğunu ne çabuk unuttun? Şimdi söyle bakalım, bu dinden vazgeçiyor musun vazgeçmiyor musun?

–Vazgeçmiyorum! Asla!

–Eğer dönmezsen, kılıçların parasını vermeyiz!

–El emeğim, alnımın teri o para benim!

–Dönersen paranı fazlasıyla ödeyeceğiz. Fakat dönmezsen hiçbir şey alamayacaksın.

–Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.

–Putlarımıza dön, paranı al, işte o kadar!

–Emeğimin karşılığını vermelisiniz.

–Uzattın ama! Putlarımıza dön, paranı fazlasıyla al!

–Gelin, ben size başka bir yol teklif edeyim.

–Neymiş o?

–Peygamber Efendimiz’i bir kerecik olsun dinleyin, ben de paramı almayayım!

–Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun ey Habbâb?

–Peygamber Efendimiz’i dinleyin! Allah ve Rasûlü’ne îman edin, almayayım paramı. Hattâ bir kerecik olsun dinleyin O’nu. Eğer bir defa olsun dinlerseniz, yine almam paramı.

–Basit bir kölesin sen! Unutma bunu. Ne kadar iyi usta olursan ol, basit bir kölesin işte!

–Köle olarak doğmadım ben. Sonradan köleleştirildim. Fakat âzad edildim. Köle değilim artık.

–Ha köle, ha âzadlı köle ne fark eder?

–Bir kerecik olsun O’nu dinleyecek misiniz?

–Anlaşılan canın dayak istiyor senin. Fakat ustalığına bağışlıyoruz. Bize böyle bir teklifte bulunacağına sen söyle bakalım; İslâm’dan dönmen için ne kadar istersin?

–Bütün dünyayı önüme koysanız, yine de dinimden dönmem ben!

Adamlar, bağırıp-çağırarak, dükkânın da altını üstüne getirerek gittiler. Giderken de kötü kötü konuşup; «Yine görüşeceğiz!» diye ihtar ettiler…

Hazret-i Habbâb -radıyallâhu anh-, bir yandan dağıtılan dükkânını topluyor, bir yandan da dilinden düşürmeyeceği o güzel duayı yapıyordu…

–Allah sizlere hidayet versin!

O’nu dinleyince, en aşağıdan en yukarıya çıkmıştı Hazret-i Habbâb -radıyallâhu anh-…

O’nu dinleyenler bir başka yükselmişler, bir başka güzelleşmişler ve yine bir başka güzelliklere vesile olmuşlardı.

Biz de O’nunla güzelleşecek ve yepyeni güzelliklere vesile olacağız inşallah.

Dinleyeceğiz O’nu; dinleyip itaat edeceğiz…

O’nu dinlemek ve O’na itaat etmek O’nun bizden istediği tek şeydi…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-