Hazret-i Muhammed’in Ayak Bastığı Topraklarda, Busra’dayız…

Rıdvan CANIM
ridvancanim@mynet.com

Şam’dan ayrılık ne kadar zorsa Busra’ya yolculuk düşüncesi de o kadar heyecan verici… Busra’ya ula¬şabilmek için güneye, Ürdün sınırı¬na doğru yaklaşık 140 kilometrelik bir yol almamız gerekiyor.

Ağustos sıcaklarının bütün bütün hüküm sürdüğü şu günlerde uçsuz bucaksız Suriye düzlüklerin¬de zaman zaman sebze ve meyve bahçeleri arasından geçerek suya susayanlar gibi âdeta uçarak yol alıyoruz Busra’ya doğru… Ne var Busra’da demiyorsunuz umarım! Ne yok ki!

Bir defa Busra şehri, tarih bo¬yunca Havran bölgesinin en önemli şehri olma özelliğini hep korumuş. Tarihî süreç içinde onu Bostra, Bossora ve Bosora gibi isimlerle ta¬nımışız hep. Osmanlılar zamanın¬da şehir, Irak’ta bulunan Busra ile karıştırılmasın diye «Eski Şam» is¬miyle anılmış. Size Busra’yı anlatır¬ken bir seyyahtan fazlaca bir tarihçi kesilirsem beni anlayışla karşılayın ne olur. Çünkü Busra demek tarih demek zaten.

Efendim, asırlar önce Roma¬lıların zulmünden bu topraklara kaçıp gelen Nabâtîler, bugün Ür-dün sınırları içinde kalan antik Petra şehrinden sonra Busra’yı başkent yapmışlar kendilerine. Sonraları sürekli el değiştiren bu yaşlı kent, meydanlarında kurulan «panayır»lar sayesinde Eyle-Pet¬ra yoluyla Kızıldeniz’den ve San‘a-Necran-Tâif-Mekke-Medine-Hicr-Tebük-Petra yoluyla da Hint, Çin ve Yemen’den gelen kervanların malla¬rını indirip sattıkları önemli bir pa¬zar hâline gelmiş. Siz bugünkü hâ¬line bakıp 5.000 nüfuslu küçük bir kasaba deyip geçmeyin Busra’ya. Zamanında burada para basılmış, Busra’nın Hıristiyanlar tarafından ele geçirilmesinin ardından bu ta¬rih «Busra Takvimi» olarak bilinen bir takvimin başlangıcı olmuş. Bu tarih 22 Mart 106’dır. Büyük Arap şairi İmriü’l-Kays’ın yine bu top¬raklarda, Havran’da yer alan mezar taşına bile bu tarih yazılmış.

Özellikle cahiliye döneminde kuzeye gelen Kureyş kervanlarının en önemli uğrak yerlerinden biridir

Busra. O dönem Arap şairlerinin şiirlerine Şam’dan fazlaca girecek kadar önemli bir şehirdir burası. Hazret-i Muhammed, peygamber¬liğinden önce iki defa Busra’ya gelir. İlki dokuz veya on iki yaşlarındadır ve amcası Ebû Tâlib ile beraberdir. Bu seyahatinde İslâm tarihlerinin önemle kaydettikleri Rahip Bahira ile karşılaşması, tarihin ender bu¬luşmalarından biridir.

Bahira, bu buluşmada Hazret-i Muhammed’in beklenen İslâm Pey¬gamberi olduğunu söyleyecek ve Ya¬hudilerin şerrinden emin olabilmesi için de kervanın bir an önce buradan geriye dönmesini salık verecektir. İs¬lâm Peygamberi’nin Busra’ya ikinci seyahati ise yirmi beş yaşlarında iken gerçekleşir. Hazret-i Hatice’nin ker¬vanını idare ettiği bilinirse de bera¬berinde Hazret-i Hatice’nin bulunup bulunmadığı meçhuldür. Bu seyahati esnasında konakladığı yeri fark eden Rahip Nestura’nın; “Bu ağacın altına peygamberden başkası inmedi.” dedi¬ği rivayet olunur. Büyük seyyahlardan İbn-i Batuta, Hazret-i Peygamber’in Busra’ya geldiğinde devesinin ilk çöktüğü yere büyük bir cami yapıl¬dığını ve adına «Mebrekü’n-Nâka» denildiğini kaydeder.

Busra ziyaretimizin ilk durak yeri de bugün çevresinde büyükçe bir şehir mezarlığının oluştuğu bu cami oluyor. Caminin içinde bu¬gün ibadet yapılmıyorsa da, kutsî bir mekân olarak ve kutlu bir hâtıra olarak Peygamberimiz’in devesinin çöktüğü yer itina ile muhafaza edi¬liyor. Yine bu mekân, Şam’a gönde¬rilen Kur’ân-ı Kerîm’in ilk nüshası¬nı taşıyan devenin buraya çöktüğü rivayetiyle de önemli sayılıyor. Bü¬tün bunları bilmek ve şu anda bu mekânda bulunmak heyecanımızı dayanılmaz noktalara taşıyor. Bir an, zaman denilen şeyin ne kadar izafî bir kavram olduğunu düşü¬nüyorum. 1.400 yıl önce yaşanmış bir olayı ben binlerce kilometre uzaklardan gelip yeniden bütün sı¬caklığı ile yaşayabiliyorum. İşte şu¬rası Peygamber’in konakladığı yer, işte karşımızda Rahip Bahira’nın kubbesi çökmüş ama duvarları hâlâ ayakta duran mâbedi… Aman Allâh’ım! Bu nasıl bir duygu?!. Nice kavimler, nice medeniyetler ge¬lip geçmiş, nice kültürler eskimiş şu topraklarda. Tabiî bir de geçip giden ömrümü düşünüyorum ve 1.400 yıl içinde varlığımla işgal et¬tiğim zaman diliminin bana acı bir tebessümden başka bir şey verme¬diğini anlıyorum.

Hâris bin Umeyr… Bir kutlu elçi… Peygamber’in İslâm’a davet mektuplarından birini Busra emi¬rine götürmek üzere yola çıkar. Ama bu yolculuk onun son yolcu¬luğu olur ne yazık ki! Bu güzel elçi Mûte’de şehid ediliyor. Kaynaklara bakılırsa Mûte Savaşı’nın sebebi Hâris bin Umeyr’in şehâdetidir.

Busra, Hazret-i Peygamber’in hayatında o kadar önemli bir yer tutar ki, bazı hadislerinde örnek olarak Busra’yı gösterir. Meselâ, konuşmalarında cennetin kapısı¬nın genişliğini tarif ederken; ara¬sının Mekke ile Busra’nın arası kadar geniş olduğunu söyleyerek örneklendirir.

İslâm’ın büyük halîfelerinden Peygamber’in sâdık dostu Hazret-i Ebûbekir’in de Peygamber’in ve¬fatından önce, Bedir Savaşı’na ka¬tılmış iki sahâbe ile birlikte ticaret amacıyla Busra’ya geldiği söyleni¬yor. Acaba nerelerde gezdi, ah bir bilebilsem! Bilsem de onların aya¬ğının tozuna yüzümü sürebilsem!

Busra’nın Müslümanların eli¬ne geçmesi hicretin 13’üncü yılın¬da Hâlid bin Velid’in şehre gelişi ile gerçekleşir. Ardından şehrin sâkin¬leri arasında Emevîler, Abbasîler, Fâtımîler, Selçuklular ve Osmanlılar vardır. Kudüs’ün şanlı fatihi Selâ¬haddin Eyyûbî, Haçlılara karşı bu mübarek beldeyi korur. Hâdimü’l-Harameyn unvanlı büyük sultan Ya¬vuz Sultan Selim de Busra’yı unut-maz. Eski Şam ismi o zamanların Busra’ya bir hâtırasıdır artık…

Busra’ya bir gün yolunuzu dü¬şürmenizi isterim. Sizi orada İslâm Peygamberi’nin aziz hâtıralarının yanı sıra, Roma-Bizans dönemin¬den kalma muhteşem surlar, Müs¬lümanlar tarafından kaleye dönüş¬türülen antik bir tiyatro, hipodrom, halkın Bâbu’l-Kandil adını verdiği iki zafer takı, üç hamam, bir saray, bir katedral, üç kilise, Rahip Bahira adıyla bilinen bir bazilika, büyük bir çarşı, içinde deniz savaş oyun¬larının düzenlendiği devâsâ bir ha¬vuz ve sayısız İslâm kültür mirası bekliyor… Sizlere Busra ile ilgili intibâlarımı nakletmeye çalışırken umarım çokça tarihî bilgiyle sab¬rınızı taşırmadım… Ama siz de bir defa daha anladınız ki Busra demek zaten tarih demekmiş…

Hoşça kal Peygamberim’in ve onun sâdık dostu Ebûbekir’in şe¬reflendirdiği kutlu topraklar… Me¬deniyetimin yitik şehirlerinden biri olan Busra, hoşça kal…