Kitap Âşıkları Kitaplarını Ne Yaptı?

YILMAZ KISA

Kitabın medeniyet olduğu şuurunu hâfızalarımıza nakşetmiş, kitap toplamaya da çok büyük önem atfetmiş bir milletin evlâtlarıyız. Bu uğurda aç kalmış ama kitap toplamaya devam etmiş, türlü fedakârlıklara katlanarak bir kütüphane oluşturmuş nice kitap dostu vardır. “Bu fedakâr ve vefakâr insanlar, topladıkları kitapları ömür merdivenin son basamağında ne yaptılar?” sorusuna cevap tarzındaki bu yazıda İsmail Fennî ERTUĞRUL, Ali Emîrî Efendi ve İbnülemin Mahmut Kemal İNAL ve kütüphanelerinden bahsedeceğiz.
***
Osmanlı’nın son döneminde yetişen önemli mutasavvıf, felsefeci ve bestekârlarımızdan birisi de İsmail Fennî ERTUĞRUL’dur. Dâhiliye Nezareti muhasebeciliğinden emekli oldu. Asıl şöhretini 38 yıl süren emeklilik yıllarında kazandı. Ömrünü kitaplara adayan bu vefakâr ve temiz insandan geriye bir hazine kaldı. Yazma eserlerden 20 tanesini ve bazı kitaplarının telif hakkını Darüşşafaka’ya; kitaplarının bazı nüshalarını Diyanet İşleri Başkanlığına ve en önemlisi de 10 bine yakın kitabın bulunduğu şâheser kütüphanesini Beyazıt Devlet Kütüphanesine bağışlamıştır. Bu paha biçilmez mücevheratı bağışlamıştı bağışlamasına da istediği de çok bir şey değildi:
“…Mümkün olursa, ayrı bir defter, ayrı bir köşe ve kitaplarıma adımı belirten bir mühür…”
Tümü ciltsiz olan 10 bine yakın eserin ciltleri kütüphanenin cilt atölyesinde tamamlanmış, üzerinde; “İsmail Fennî ERTUĞRUL’un Millete Vedîasıdır. 1855-1946” yazılı bir mühür yaptırılarak damgalanmış ve iki deftere kaydedilerek üstadın vasiyeti yerine getirilmiştir.
***
Ali Emîrî Efendi ise, kelimenin tam anlamıyla bir kitap delisidir. Kaşgarlı Mahmud’un «Divan-ı Lügât’it-Türk» eserini ilk defa o bulmuştur. Kitaplara adanmış bir ömür süren Emîrî Efendi, iki ciltlik bir kitabın kendisinde olmayan diğer cildini elde edebilmek için Yemen’e tayinini çıkartacak kadar kitap hastası bir adamdır.
“Diyarbakır’da bundan beş-altı yüz sene evvel «1.040.000» bir milyon kırk bin cildi hâvî bir kütüphane bulunduğunu pederim ve akrabalarım bana hikâye ederlerdi.” diye anlatan Emîrî Efendi; “Hiç olmazsa ben de 100 bin kitaptan oluşan bir kütüphane kurayım.” diyerek başladığı kitaplarıyla 17 Nisan 1916’da Millet Kütüphanesini kurmuştur.
Kütüphaneye kendi isminin verilmesini isteyenlere: “Ben bu kitapları milletim için topladım ve milletime vakfediyorum.” diyerek kütüphanenin adını «Millet Kütüphanesi» koyacak kadar nezaket âbidesidir. Vefatına kadar da (23 Ocak 1924) bu kütüphanenin müdürlüğünü yapmıştır. Bir zamanlar 30 bin İngiliz lirasına kütüphanesini satın almak için müracaat eden Fransızlara yoksulluk içinde kıvranan Ali Emîrî Efendi bizim için ders niteliğinde bir cevap verir:
“Efendiler! Ben bu kütüphaneyi devletimin bana verdiği maaşlarla yaptım. Öldüğüm zaman milletime kalması için… Bir daha böyle bir teklifle gelirseniz sizi buradan kovarım!”
***
İbnülemin Mahmut Kemal İNAL da son devrin ayaklı kütüphanelerinden, edebiyat ve kültür abidelerinden biridir. «Kafasının içi kütüphanesinden daha zengin adam» olarak bilinen İbnülemin son devir sadrazamlarını, hattatlarını, şairlerini ve mûsıkî-şinaslarını yazarak bizlere her biri bir hazine değerinde eserler bırakır. Onun hayırsever bir kişiliği olduğunu biliyoruz.
Bu hayırlı hizmetlerin en önemlilerinden biri de muazzam kütüphanesini İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamasıdır. 1953 yılında, hayatı boyunca topladığı kitap, yazı ve levha koleksiyonunu ve yirmi dosya kadar tutan vesikalarını İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamıştır. Bu bağış dolayısıyla kendisine bir merasim düzenlenir. İbnülemin burada yaptığı konuşmada şunları söyler:
“Babam merhum bana iffet ve namustan başka bir servet bırakmadı. Ben ise kazanmanın yolunu hiçbir devirde öğrenemediğimden servet sahibi olamadım. Cenâb-ı Mürebbî-i Âlem; «Rızkın hayırlısı, kifayet edenidir.» buyurduğundan bana isabet edene kanaat ettim. Cenâb-ı Hakk’a şükrederim ki nefsimce maddî bir dileğim ve emelim yoktur. Dilerim ki, kitâb-ı hayatım kapandıktan sonra kitaplarım erbâb-ı tetebbu’ ve meraka fâide temin eylesin.”
Milletimizin böyle kitap âşıklarından hiçbir devirde mahrum kalmaması temennisiyle.