Biri Bin Yapabilme Gayreti!..

Doç. Dr. Ömer ÇELİK

Allâh’ın yaratmasında sonsuz kudret tezâhürleri ve sınırsız kuvvet izleri bulunmaktadır. Yaratılışa baktığımızda yoktan var etme, sonra var ettiğini bölüp nihayetsiz katlara katlayarak büyütme, geliştirme ve kemale erdirme faaliyeti görürüz. Müthiş bir îcad bedîası ve sanat harikası.

İnsan nutfe ile yumurta; bir tek hücredir başlangıçta. Sonra bir, bin olur; bin, yüz bin olur; yüz bin, milyon olur; böylece artan hücreler insan denen meçhûlün bütün damar, sinir, kas ve uzuvlarını oluşturur. Neticede onu biiznillâh; «Fe tebârekâllâhu ahsenü’l-hālıkîn!»* dedirtecek harika bir insan hâline getirirler.

Bir yıldıza baktığımızda da, astronominin verdiği bilgilere göre o da tıpkı insan gibi bir nokta hâlinde, tabiri caizse, bir iğne ucu gibi başlayarak balon gibi şişmekte ve matematiğin sınırlarını zorlayacak kadar büyük muhteşem bir kütle hâline gelmektedir.

Rabbimizin maddî yaratılışta cereyan eden bu kanunu, şüphesiz mânevî hâllerde de devam etmekte, ihlâsla yapılan ibadetlere büyük mükâfatlar vaat edilmektedir. Allah yolunda infak; malımızı ve canımızı seve seve harcamak bunların başında gelir.

İnsan sevdiğine neler vermez ki!.. Kendine lâzım olan, muhtaç olduğu şeyleri bile düşünmeden verir. Fânî muhabbetler uğruna ne tür fedakârlıklar yapıldığı herkesin malûmudur. O halde kıyas edilemeyecek ölçüde her şeyden çok sevmemiz gereken Rabbimiz’e, O’nun yoluna en sevdiğimiz varlıklarımızı gönülden gele gele verebilmeliyiz. Hayrın kemaline ulaşmanın yolu da budur. Zira âyet-i kerîmede: “Sevdiğiniz şeylerden infak etmediğiniz takdirde gerçek iyiliğe eremezsiniz. Siz ne infak ederseniz Allah onu mutlaka bilir” (Âl-i İmrân 3/92) buyurulur.

İşte kulun sevgisi ve samimiyeti ölçüsünde yapacağı bir infak Allah katında bakın nasıl katlanarak çoğalır:

“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin misali, yedi başak bitiren ve her başakta yüz dâne bulunan bir tek tohumun hâli gibidir. Allah, dilediğine kat kat fazlasını da verir. (Çünkü) Allah, lütfu geniş olan ve her şeyi bilendir” (Bakara 2/261).

Âyet-i kerîme, mü’minin Allah yolunda yaptığı infakların hâlini anlatmak üzere, duyguları coşturan şöyle canlı bir tabiat tablosu çizmektedir: Bir tek tohum toprağa ekiliyor. Topraktan bir kök bitiyor. Bu kökten çatallanarak yedi başak çıkıyor. Her bir başağın içinde ise yüz dâne. Bire karşılık yedi yüz!

Bir dânenin Allâh’ın izniyle bundan daha fazla vermesi de mümkündür. Çünkü Allah Vâsi‘dir; kullarına ikram ve ihsanı asla daralmaz, bitmez, tükenmez. Alîm’dir; kalplerin derinliklerine gizlenen niyet ve düşünceleri bilir, ona göre kat kat ve daha fazla verir. İşte mü’minin Allah yolunda verdiği sadakanın durumu da bunun gibidir.

Rivayete göre bu âyet-i kerîme Hazret-i Osman ve Hazret-i Abdurrahman bin Avf hakkında inmiştir. Abdurrahman bin Avf -radıyallâhu anh- malının yarısı olan dört bin dirhemi tasadduk etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “Sakladığını da verdiğini de Allah mübarek eylesin!” buyurdu.

Hazret-i Osman ise Tebük Gazvesi’nde bin deve ve bin dinar yardımda bulundu. Rûme kuyusunu satın alıp Müslümanlara vakfetti. Rasûlullah Efendimiz ellerini kaldırarak: “Ya Rabbî Ben ondan râzı oldum. Sen de râzı ol!” diye dua buyurdu (Vâhidî, s. 89).

Allah yolunda verilen sadakanın kat kat artırılmasını Peygamber Efendimiz de şöyle bir benzetme ile izâh etmektedir:

“Her kim temiz ve helâl olan kazancından bir tek hurmaya denk olabilecek bir şey bile tasadduk ederse Allah onu kabul buyurur. Çünkü Allah ancak temiz olanı kabul eder. Sonra onu, sizden birinizin tayını terbiye edip büyüttüğü gibi, artırıp çoğaltır. Nihayet o sadaka dağ kadar olur.” (Buhârî, Zekât 8; Müslim, Zekât 63).

Bu temsiller ile mü’minlerin bir dâneyi bile küçük görmemeleri, ellerinde ne varsa, bir buğday dânesi bile olsa, Allah yolunda harcamalarına işaret edilmektedir. Allâh’ın hikmet nizamı ve yeniden diriltiş sırrı ile toprağa atılan bir dâne, toprakta bitip filizlenerek yedi yüz veya daha fazla dâne verdiği gibi; insanlar da öldükten sonra dirilecekler ve dünyada Allah için yaptıkları fiiller böyle son derece bereketli bir şekilde artarak, temessül ederek terazi kefelerine konacaktır.

Ancak, mü’minler, yaptıkları infakların mükâfatını Rablerinden alıncaya kadar, sevaplarını yok edecek âfetlerden dikkatle kaçınmak mecburiyetindedirler. Bu âfetlerin başında «başa kakma» ve «eziyet etme» gelmektedir. Değilse eli boş olarak dönme tehlikesi de bulunmaktadır. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Mallarını Allah yolunda infak edip, sonra da verdiklerine başka kakma ve gönül incitmeyi katmayanlar (yok mu), onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. Güzel bir söz ve (kusurları) bağışlama, ardından eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah ganî (zengin)dir, cezalandırmada hiç acele etmeyendir.” (Bakara 262-263)

Âyette geçen «men», birinin iyilik yaptığı kimseye; «sana şöyle şöyle iyilik yaptım.» demek sûretiyle o kimseye karşı iyiliğini bir şey sayması, az çok yaptığı iyilikle gururlanması ve onun verecekli durumunda olduğunu hissettirmesidir. Bu tavır, gönül bulandırır, yapılan iyiliğin kıymetini eksiltir, hattâ kesip yok eder. «Eza» ise tiksindirmek ve iyiliğin içine balgam atmak mânâsına gelir. İyilik yaptığı kişinin bir kusuru sebebiyle şikâyette bulunmak, el-dil uzatmak ve iyiliği yüze vurmak birer ezadır.

Allah için infakta bulunanlar eğer bu yanlış davranışlardan uzak durur, sadakalarını göz bebekleri gibi korur ve mükâfatını sadece Allah’tan beklerlerse, Cenâb-ı Hak onlara ecirlerini en güzel şekilde verir. Âhirette onlara hiçbir korku olmaz, sevapların yok olması gibi herhangi bir sebeple de asla mahzun olmazlar.

İçinde îfâ edilen nafile bir ibadetin farz gibi, farz bir ibadetin ise yetmiş farz gibi faziletli olduğu Ramazan ayında yapılacak infak, hayır ve hasenatların, Rabbimizin lütfunun genişliğini müjdeleyen bu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifler ışığında değerlendirildiklerinde ne kadar büyük mânevî mükâfatlara vesile olacağında şüphe yoktur.

O hâlde; yapılacak iş, kuvvetli bir îman ve ihlâsla Allah için biri bin yapabilme gayretinden başka nedir ki?!.

* Mânâsı: “En güzel yaratıcı olan Allah, ne mübarek ve ne yücedir.” (Mü’minûn, 18/14) demektir. Allah’ın kudret nişanelerinin tezâhür ettiği hâdiselerin müşâhedesi esnasında bu güzel söz söylenir.