Gönüllerin Bayramı

Naci ÖZTÜRK

Cemiyet hayatının, beşerî münasebetlerin en büyük illetlerinden biri hased hastalığıdır. İlâhî takdire rızâsızlık, başkasının saadetini çekememe olarak tarif edebileceğimiz hased, şerrinden Allâh’a sığınmamızın emredildiği bir felâkettir.

Hased, cemiyet hayatı içinde, hizmet faaliyetleri içinde de ortaya çıkar. Hayır yolunun yolcularının ayağına dolanır. Fakat toplumlara rahmet taşıyanlar, bu ulvî hizmetin vecdi içinde kaybolurlar. Nâmertlerin ve hased edenlerin kendilerine verdiği acıları duymazlar. Muhammedî aşktan yoksun olanlar, Peygamber Efendimiz’in sevgisinden mahrum olanlar ise sinsî, kurnaz yürüyüşlerinde hep nefis hesabı yaparlar. Nefis hesabı içinde olduklarından, ayaklarına batan dikenden, üstlerine konan toza kadar her şeyden şikâyete başlarlar.

Hizmet eri insanlar ise yollarda ayaklarına takılan taşa, dikene, çalıya bakmaz. Onlar sadece hizmet etmeye gayret ederler. Çünkü onların bir tek hedefi var. Allah yolunda, Allâh’ın kullarına, mahlûkâtına hizmet etmek. Onlar Allâh’ın rızâsını gözettikleri için, Allâh’ın rızâsını düşündükleri için, insanların mutluluğunu istedikleri için etraftan gelen çatlak seslere kulak asmazlar. Onlarda hased denilen bir duygu yoktur. Onlar bilirler ki, hased; hasenâtı yer bitirir.

İbrahim -aleyhisselâm- kıssasında geçen bir misal vardır: Bir kuş varmış, sadece deniz suyu içermiş. Başka hiçbir şey yiyip içmezmiş. O kadar az deniz suyu içermiş ki, bitecek diye korkarmış. Sonunda susuzluktan ölürmüş.

Yine bir kuş varmış, sadece toprak yermiş, başka hiçbir şey yemez içmezmiş. Toprak bitecek diye o kadar az toprak yermiş ki, sonunda açlıktan ölürmüş.

Hâlbuki Cenâb-ı Hakk’ın hazineleri geniş, şu kadar zamandır Rabbimiz bütün mahlûkâta ve hususen insanlara rızık dağıtıyor. En ufak bir eksilme, tükenme yok. Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin sonsuzluğuna inanmayanlar birbirine hased ederler.

Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin bitmeyeceğini bilenler ise, bir başkasına nasip olan şeyi kıskanmazlar, gıpta ederler. Bir kardeşinin bir yerde bir hizmeti olsa, bir evi olsa, bir arabası olsa, bir malı olsa, «Mâşallah, bârekâllah! Cenâb-ı Hak, ne güzel mal vermiş, ne güzel hizmet nasip etmiş kardeşimize…» diyerek ona gıpta ederler.

Ama hased insanlar kardeşinin hizmetini kıskanırlar, arabasını kıskanırlar, evini kıskanırlar, yuvasını kıskanırlar ve neticede kendi kendilerine hased ederek, kendi yapmış oldukları hasenâtı eritir, bitirirler. Onun için birbirimizi sevelim, birbirimize gıpta edelim. İnsanların hizmetinde bulunalım, cân u gönülden insanlara hizmet edelim, hizmet edenleri de takdir edelim.

Cenâb-ı Hak, bizim gönlümüzde hased, kin, nefret duygusu bırakmasın. Yerine muhabbet, ülfet, samimiyet bahşetsin.

Muhammedî şefkat karşılık beklemez. Muhammedî şefkat bir velînin buyurduğu gibi: «Kahrın da hoş, lütfun da hoş» dedirten fedakârlıktır.

Fânî zevklere bağlılığın ifadesi olarak mal sevgisi ve şöhret sevdası görülmüştür. Peygamber Efendimiz bunların ilkine; «Ümmetimin fitne ve felâketi maldandır.» ve ikincisine; «Sizi övenlerin yüzüne toprak saçın.» buyurarak dikkatimizi çekmiştir. O hâlde mal ve şöhret aşkıyla tutuşan gönüllerde Muhammedî aşktan iz aramak beyhûdedir.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in aşkının olduğu gönülde, dünya sevgisi olmamalı, dünya bir vasıta olarak kullanılmalı, bunu insanlara hizmet, insanlara yardım olarak, Allâh’ın verdiği lütfu kullarına hizmet olarak kullanmak lâzım.

Bize düşen; Allah için birbirimizi sevmek. Fakir-fukarayı gözetelim. Bir bayrama yaklaşıyoruz. Bayram nasıl hakikî bayram olur? İnsanların birbirini sevmesiyle bayram olur. Sevinçlerin paylaşılmasıyla bayram olur. Bayram, insanların birbirini kucaklamasıyla gerçek bir bayram olur.

Her günümüzün bayram olması için, âhiretimizin bayram sevinciyle dolması için, fakir-fukarayı, yetimleri sevindirelim. Yetim çocukları gidelim, arayalım, bulalım, onların ihtiyaçlarını giderelim. Fakirlerin evlerine gidelim, onları ziyaret edelim. Bu bayramın gönüllerde devam etmesini sağlayalım.

Yetimi sevmeyen, fakiri kollamayan, birbirini çekiştiren bir toplumda bayram olmaz. Şair de bu gerçek bayramı aramaktadır:

Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?
Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?

(Abdurrahim KARAKOÇ)

Bayram, toplumun sevincidir. Bayram, toplum sevinirse hep birlikte sevinilirse bayramdır. O zaman her günümüzün bayram olması için birbirimizi kucaklayalım, hased etmeyelim, gıpta edelim.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “Bütün insanlığa uzanan rahmetin en emin belirtilerinden biri de çocuk sevgisidir.” buyurdu. «Çocuk, cennet kokusudur.» buyuran Efendimiz’in bu noktada çok hassas olduğunu görüyoruz.

Bir gün O’nun çocukları kucaklayıp öptüğünü gören bir bedevî:

«Çocukları mı öpüyorsunuz? Hayret! Biz, hiç böyle şeyler yapmayız.» dedi ve Âlemlerin Efendisi’nden şu cevabı aldı:

«Allah senin kalbinden rahmeti söküp aldıysa ben ne yapayım?»

Biz, bu vesileyle çocukları sevelim, çocukları sadece sevmek değil, onların yanında olalım, onlara doğruyu, güzeli, iyiyi aşılayalım, öğretelim. Onları millete, memlekete, insanlığa, dine faydalı hizmetler yapacak şekilde yetiştirelim. Bu şekilde yetiştirebilirsek, onlara böyle faydalı olabilirsek; ülkede huzur, birlik, beraberlik olur, onların da dine hizmetlerinden dolayı âhiretlerini kurtarmış oluruz ki, bu da bizim ecir kazanmamıza vesile olur.

Cenâb-ı Hak, inşallah hepimize birbirini seven, dinine, vatanına, bayrağına, milletine hizmet eden, yetimi seven, fakiri sevindiren insan olmayı nasip etsin. İnşallah hepimize ebedî bayram saadetini de yaşatsın. Âmîn.