Vasiyet ve Hikmetler MUHYİDDÎN-İ ARABÎ’DEN VASİYETLER

Dr. Âdem AKIN – Muhammed YETİM

Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, öncelikle Kur’ân ve sünnetten süzdüğü bilgilerin, sonra da kendisinden önce yaşayan ulemâ ve evliyânın eserlerinin ve başta Fütûhât-ı Mekkiyye’si olmak üzere bütün kendi kitaplarının özünü 201 vasiyette toplamıştır.

VASİYET 18-A

Allâh’ın haklarından, yerine getirmen en gerekli olan şey, şirk-i hafî (gizli şirk) ile Allâh’a şirk/ortak koşmamandır. Gizli şirk, mevcut sebeplere itimat etmek, kalben onlara yönelmek ve onlarla mutmain olmaktır; yani kalbin ancak sebeplere güvenmekle huzur ve sükûn bulmasıdır. Bu ise şüphesiz, dinî âfetlerin en büyüğüdür. Buna işareten âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur:

“Onlardan bir çoğu Allâh’a şirk koşmaksızın îman etmezler.” (Yûsuf, 106)

Yani -Allâhu a‘lem- burada bahsedilen şirk, Allah Teâlâ’nın varlığına îmanla birlikte bulunan gizli şirktir. Gizli şirkte, Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin tevhîdine ters düşülmez; ancak fiilleri (hadiseler üzerindeki ilâhî tasarrufu) itibarıyla tevhidine ters düşülür.

Şirk-i celî (açık şirk) ise O’nun varlığına îman etmemek değil, Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin tevhîdine (tek ilâh oluşuna) îman etmemektir.

Sahih bir hadîs-i şerifte vârid olduğuna göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Bilir misiniz Allâh’ın, kulları üzerindeki hakkı nedir? Allâh’ın kulları üzerindeki hakkı, onların Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır…”

Bu hadiste «şey» kelimesi «hiçbir şey» mânâsını ifade etmek üzere nekire olarak gelmiştir. Yani buna hem açık hem de gizli şirk dâhil olmaktadır. Fahr-i Kâinat Efendimiz sözlerine şöyle devam etmiştir.

“…Kullar bunu yaptıkları takdirde onların Allah üzerindeki hakkı nedir, bunu bilir misiniz? Allah Teâlâ’nın onlara azap etmemesidir.” (Buhârî, Libâs, 101; Müslim, Îman, 48)

«Allâh’ın onlara azap etmemesidir.» müjdesine nâiliyet için gayret et. Şüphesiz kullar, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmadıkları zaman hatırlarına Allah’tan başka hiçbir şeyi getirmezler. Böylelerinin yönelişi ancak Allâh’adır. Ancak kullar, İslâm’a ters düşecek şekilde (açık şirk ile) Allâh’a şirk koştuklarında veya bilinen sebeplere itimat etmekle gizli şirke düştüklerinde Allah Teâlâ, kulların bizzat bu itimadını kullanarak onlara azap eder. Çünkü bu sebepler yok olmaya mahkûmdur. Sebeplere itimat eden kullar ise bu sebeplerin varlığında her an bunların yok olacağı düşüncesiyle azap çekerler, yokluğunda ise yok oluşu sebebiyle. Yani -gerek sebeplerin varlığında gerekse yokluğunda- her hâlükârda azaba dûçâr olurlar.

Ancak hiçbir sebebi Allâh’a şirk koşmayanların içi rahattır; sebeplerin varlığı, yokluğu onları meşgul etmez. Onlar, her işi hesap edilemeyen bir taraftan görüp yoluna koyma kudretine sahip olan Allâh’a dayanırlar. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur:

“Kim Allah’tan korkar, sakınırsa, Allah da ona bir çıkış yolu ihsan eder ve hiç hesap etmediği bir taraftan rızıklandırır.” (Talâk, 2-3)

Bu âyette ifade edilen hakikati şu şekilde nazma dökenler de vardır:

Bir kul ki Hak’tan korkup, takvâ üzre buluna

Mevlâ elbet o kulu eriştirir çıkışa

Rezzak ummadık yerden rızık verir kuluna,

Mümkün mü artık o kul, dara düşüp sıkışa?!.

EL-HİKEMÜ’L-ATÂİYYE’DEN HİKMETLER

Ahmed Bin Muhammed İbn Atâullah el-İskenderî’nin eşsiz ve ölümsüz eseri olan el-Hikemü’l-Atâiyye 264 veciz hikmetten oluşmaktadır. Bu hikmetlerin muhtevası üç kısımda toplanır:

1.Arı-duru Allah inancı, yani tevhid,

2.Güzel ahlâk,

3.Nefsi her türlü kötülükten temizleyerek Allah yoluna girmek.

HİKMETLER XXV

Hikmet 252: İbadetlerin semeresini (dünyada) hemen almak, amel sahiplerine ileride (âhirette) verilecek mükâfatın müjdesidir.

Hikmet 253: Allah Teâlâ’nın sana sadaka olarak vermiş olduğu amel için nasıl olur da bir de karşılık bekleyebilirsin?! Ya sadâkatinin mükâfatlandırılmasını nasıl talep edersin ki, bu hâli de sana hediye eden ancak O’dur.

Hikmet 254: Bir kısım sûfîlerin nurları zikirlerinden önce, bir kısım sûfîlerin de zikirleri nurlarından önce gelir.

Hikmet 255: Zikir ehlinden bazıları kalplerinin nurlanması için zikreder. Bazıları ise kalpleri nurlandığı için zikre dalar.

Hikmet 256: Zikrin zuhur etmesi ancak Allah Teâlâ’yı bâtınen müşahede ve tefekkür etmekledir.

Hikmet 257: Sen müşâhedeyi daha talep etmeden önce O, ulûhiyetinin zâhirdeki tecellîleriyle sana müşahedeyi nasip etmiştir. Kalpler ve sırlar da onun ahadiyetinin hakikatine ermiştir.

Hikmet 258: Allah Teâlâ sana üç kerâmet ile ikramda bulunmuştur:

1) Seni kendisini zikredenlerden kılmıştır. Eğer onun fazl u keremi olmasa O’nun zikrine ehil olamazdın.

2) Seni kendisiyle birlikte zikredilenlerden kılmıştır. Sen (Allâh’ı zikretmen sebebiyle halk arasında) O’na nispet edilmektesin.

3) Seni kendi katında zikredilenlerden kılmıştır. İşte böylece senin üzerindeki nimetini tamamlamıştır.

Hikmet 259: Nice ömürler vardır ki müddeti çok, hayrı azdır. Nice ömürler de vardır ki müddeti az hayrı çoktur.

Hikmet 260: Ömrüne bereket verilmiş kişi az zamanda öyle ilâhî nimetlere nâil olur ki ne sözle anlatılabilir ne de işaretle ifade edilebilir.

Hikmet 261: (Dünyevî) meşgalelerden sıyrılmana rağmen Allâh’a yönelmemen ve engellerden kurtulup yine de O’na yolculuk etmemen hüsrandır, hepten hüsran!..

Hikmet 262: Tefekkür, kalbin mâsivâ meydanlarında dolaşmasıdır.

Hikmet 263: Tefekkür kalbin kandilidir. O yok olduğunda kalbe ışık gelmez.

Hikmet 264: Fikir iki türlüdür: Tasdik ve îman tefekkürü, müşahede ve ıyân (gözle görme) tefekkürü. Birincisi ibret erbabına, ikincisi ise şühûd ve basîret erbabına aittir.*

*Ahmed Bin Muhammed İbn Atâullah el-İskenderî’nin eşsiz ve ölümsüz eseri olan «el-Hikemü’l-Atâiyye» isimli eseri burada sona ermektedir.