Bizi Kim Karşılayacak?

Doç. Dr. Ömer ÇELİK

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, hiçbir şeyde karar yok. Her şey sürekli bir değişim, gelişim ve dönüşüme tâbî. Dünya, daimî olarak tazelenmekte; doğanlar büyüyüp ölmekte, yerine yenileri gelmektedir. Bütün mülk, saltanat, makam, mevki ve imkânlar el değiştirmektedir.

Bütün bu değişimin altında yatan muazzam gerçekse, ölümdür. O gerçek, her şeyi altüst etmekte, kurulu düzenleri yıkmakta, kendi karşı gelinmez şartlarına göre yepyeni bir düzen kurmaktadır.

Öldüğümüzde bedenimiz toprağa kurban verilir; bir müddet sonra çürür gider. Yılanların, akreplerin, solucan ve böceklerin gıdası olur. Aslına döner ve toprak olur.

Peki, rûhumuz nereye gider? Onu kimler karşılar ve nereye götürürler? İyilik ehli ve kötülük ehli orada nasıl karşılanacak?

Bu suallerin cevaplarını Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerifler beyan etmekte.

Önce iyilerin sonuçlarına dikkat edelim:

“Onlar (o takvâ sahipleri) ki, tertemiz kimseler oldukları bir hâlde iken melekler onların canlarını alırlar (ve ölüm ânında onlara): «Selâm sizin üzerinize olsun. İşlemekte olduğunuz sâlih amellerden dolayı cennete girin!» derler.” (Nahl 16/32)

“Şüphesiz, «Rabbimiz Allah’tır!» deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: «Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve Rahîm olan Allâh’ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.» derler.” (Fussılet 41/30-32)

“Rabbimiz Allah’tır!” demek, Allâh’ın birliğini tanımak, O’nun hiçbir şeriki olmadığını kabul etmek ve O’nu bütün ortaklardan tenzih etmektir. “Sonra dosdoğru yolda yürümek” ise Allâh’ın Rabliğini ikrarda devamla birlikte O’nun emir ve nehiylerine sımsıkı sarılmaktır.

Melekler; ölüm ânında, kabirde ve kıyâmet günü yeniden dirilirken olmak üzere üç yerde mü’minlerin üzerine inerler. Onlara öldükten sonra âhirette karşılaşacakları şeylerden dolayı korkmamalarını, dünyada da arkalarında bıraktıkları ehl ü iyalleri sebebiyle hüzünlenmemelerini söylerler. Allah Teâlâ’nın arkada bıraktıklarına hayırla muamele edeceğini, kendilerine de cennette, dünyadakinden daha çok ve daha güzel nimetler vereceğini; onları cennette Müslüman yakınları ve çocukları ile bir araya getireceğini müjdelerler.

Şimdi de durumları iyi olmayanların âkıbetlerine bakalım:

“(Rasûlüm!) Melekler o inkâr edenlerin canlarını alırken bir görseydin, onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlar ve; «Tadın cehennemin yakıcı azabını!» diyorlardı.” (Enfâl 8/50)

İyileri ve kötüleri ölüm ânında kimlerin nasıl karşılayacağı ile alâkalı olarak Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Bir Müslüman, can çekişme ânına geldiği zaman, rahmet melekleri, beyaz bir ipek (elbise) ile gelirler ve şöyle derler:

«–Sen Rabbinden râzı, Rabbin de senden râzı olarak bedenden çık. Allâh’ın rahmet ve reyhânına ve sana gazabı olmayan Rabbine kavuş!»

Bunun üzerine ruh, en güzel bir misk kokusu gibi çıkar. Öyle ki, melekler onu birbirlerine verirler, tâ semanın kapısına kadar getirirler ve:

«–Size arzdan gelen bu koku ne kadar güzel!» derler. Sonra onu mü’minlerin ruhlarına getirirler. Onlar, onun gelmesi sebebiyle sizden birinin kaybettiği şeyi bulduğu zamanki sevincinden daha çok sevinirler. Ona:

«–Falanca ne yaptı? Falanca ne yaptı?» diye (dünyadakilerden haber) sorarlar. Bir kısım ruhlar da, kendisinden sorulan biri hakkında:

«–Bırakın onu, o dünya telâşına dalmıştı.» derler. Bunun üzerine gelen ruh:

«–Falan ölmüştü, yanınıza gelmedi mi?» der. Onlar:

«–(Öyle mi? O hâlde) o, gideceği yere, Hâviye cehennemine götürüldü!» derler.

Kâfir can çekişme ânına geldiği zaman ise azap melekleri mish (denilen kıldan kaba bir elbise) ile gelirler:

«–Bu cesetten kendin öfkeli, Allâh’ın da gazabını celbetmiş olarak çık ve Allâh’ın azabına koş!» derler.

Bunun üzerine, cesetten, en kötü bir cîfe kokusuyla çıkar. Melekler onu arzın kapısına getirirler. Orada:

«–Bu koku ne kadar da pis!» derler. Sonunda onu kâfir ruhların yanına getirirler.” (Nesâî, Cenâiz, 9)

Yine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ölüm ânında karşılaştığı manzara sebebiyle kişinin içine düştüğü durumu şöyle haber vermektedir. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- validemiz naklediyor:

“Bir defasında Efendimiz:

«–Kim Allâh’a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmak ister. Kim Allâh’a kavuşmak istemezse, Allah da ona kavuşmayı arzu etmez.» buyurdu. Bunun üzerine ben:

«–Yâ Rasûlâllah! Ölümü sevmediği için mi (kavuşmak istemez)? Öyleyse hiç birimiz ölümü sevmeyiz.» dedim. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Hayır, öyle değil. Mü’mine (melekler tarafından) Allâh’ın rahmeti, rızâsı ve cenneti müjdelendiği zaman Allah Teâlâ’ya kavuşmak ister; işte o zaman Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kâfire Allah’ın azabı, gazabı haber verildiği zaman Allâh’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.» buyurdu.” (Müslim, Zikir 14-17. Ayrıca bkz. Buhârî, Rikak 41)

Hasılı ölüm sonrası çetin bir yolculuğun olduğu kesin. Fakat mü’minlere, Allâh’ı tanıyan ve emrince dosdoğru kulluk yapanlara büyük müjdeler var. Dinin emirlerini ciddiye almayanlar için ise korkutucu, uyarıcı ve ikaz edici beyanlar var.

Ne mutlu rûhunu bembeyaz ipekten elbiseler giymiş rahmet meleklerinin merhamet ellerine teslim edebilenlere!

Ne yazık rûhunu bedeninde bir cîfe hâline getirip, azap meleklerinin darbeleri altında can veren ve kendilerini heder edenlere!..