Ramazan Hilâli

Naci ÖZTÜRK

Günün saatleri arasına seheri, haftanın günleri arasına Cuma’yı koyan Rabbimiz, senenin ayları arasına da Ramazân-ı Şerîf’i koymuş ki, gevşeyen mâneviyatımıza bir taze can, bir yeni heyecan gelsin…

Günü irade eğitimi oruçla, akşamı iftar vesilesiyle ikram ve ihsanla, gecesi mescidlerde vaaz u nasihat ve teravihle, seheri teheccüd ve sahurla, zekâtla, fitreyle, infakla… dopdolu bir mevsim… Allâh’ın afv u mağfireti için çok büyük bir fırsat…

Bu öyle bir fırsat mevsimi ki, -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e Hazret-i Cebrâil: «Ramazân’ı idrak edip de bu fırsatla dahî bağışlanma fırsatını aramayanlar rahmetten uzak olsun!» diyor, Efendimiz de: «Âmîn!..» diyorlar.

Bu hadîs-i şerifte hem Ramazan’ın ne büyük bir rahmet ve gufran ayı olduğu müjdesi, hem de onu zâyî edenin büyük bir ziyana yuvarlanacağı ihtarı var.

Ya bizler?..

Kullarını cennet iklimlerine götürecek, rahmet ayı Ramazân’ı Allah Rasûlü ve Allah dostları gibi yaşayabiliyor ve Ramazân’ı şânına yakışır bir şekilde değerlendirebiliyor muyuz?

Gelin bu Ramazân’ı başta Peygamberimiz olmak üzere Allâh’ın sevgili kulları gibi idrak edelim.

Bu mübarek günlerde; gözümüz harama bakmasın, kulağımız haramı dinlemesin, ağzımız haramı tatmasın, ayağımız harama gitmesin, elimiz harama uzanmasın, haram tutmasın, burnumuz haramı koklamasın, dilimiz haramı konuşmasın.

Ancak böyle olunca orucun gerçek oruç olduğunu anlayabiliriz. Bunlar Ramazân’a mahsus değil elbette… Fakat Ramazân’ın hürmetine terk edersek, bu tevbemiz -Allah Teâlâ’nın izni ve yardımıyla- nasuh bir tevbe, daimî bir terk ediş olacaktır.

Cemaate koşalım. Camiye, cemaate çağıran ilâhî çağrıya icabet edelim, ümmet için yapılan dualarda biz de bulunalım. Cemaate devam sünnet-i müekkedesine bu vesileyle bir daha terk etmemecesine sarılalım.

“Kim Ramazan gecesini sevabına inanarak namazla ihya ederse geçmiş günahları affedilir.” hadîs-i şerîfindeki müjdeye nâil olmak için Ramazan gecelerini ihya edelim.

Bu ayda maddî açlığı giderme arzusuyla sahura kalktığımız gibi devamında da mânevî açlığımızı gidermek için seherlerde kalkma alışkanlığına sahip olalım…

Çocuklarımızı oruca güzellikle alıştıralım, onların nazlanmalarına kızmadan, onların gönlünü yapalım. Onların bir dahaki Şehr-i Ramazân’ı iple çekmelerini sağlayacak şekilde onlara bu mevsimi sevdirelim.

İftar saatlerinin mânevî bereket ve kazançlarını kaçırmayalım. Allâh’ın emriyle başladığımız oruçlarımızı yine Rabbimizin emriyle ve nimetleriyle açtığımızı unutmayalım, bu vakitlerde duaların kabul olduğunu düşünerek yana-yakıla gönülden dualar edelim.

Yine Ramazan’da verilen zekât ve sadakaların değerlerinin sonsuz bir hazine mesabesinde olduğunu unutmayalım.

Yetimleri sevindirelim, onları asla ihmal etmeyelim. Hazret-i Ali ve Fâtıma Efendilerimiz hakkında indiği belirtilen şu âyet-i kerîmelerin muhtevasını yaşamaya ve mükâfatına mazhar olmaya çalışalım:

“Onlar, kendi canları çekmesine rağmen; yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. «Biz, size Allah rızâsı için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, sert ve belâlı bir günde Rabbimiz’den (O’nun azabına uğramaktan) korkarız.» (derler)

İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder.” (İnsan, 8-12)

“Oruçluyu iftar ettiren, onun kadar sevap alır da oruçlunun ecrinden bir şey eksilmez.” buyuran Peygamberimiz’in tavsiyesine uyalım, yolda kalmışlara, fakirlere, öğrencilere iftarlar verelim.

Bilhassa aczi tattığımız, açların hâlini daha iyi idrak ettiğimiz Ramazan günlerinde dul, öksüz, yetim, fakir ve fukaranın hâlini aklımızdan çıkarmamalı, onların dertleriyle dertlenmeyi kendimize vazife bilmeliyiz.

Bizler evlerimizde, mükellef sofraların başında iftar coşkusunu çocuklarımızla yaşarken acaba bir yerlerde aç, paltosu olmayan, ayakkabısı olmayan, sokaklarda yaşamak zorunda kalan; soğuktan üşüyen, titreyen, hasta olduğu hâlde ilâcını alamayan insanları aklımıza getiriyor muyuz? Onlar için elimizden geleni yapıyor muyuz? Kapısı hiç açılmayan kimsesizleri ziyaret edebiliyor muyuz?

Bunları idrak etmeye ve bu yolda gayret etmeye başlayacağımız bir Ramazan, mâneviyatımız için çok daha kârlı bir Ramazan olacaktır.

Ramazan hilâli büyüdükçe nefsin hilâli küçülmeli ve Allâh’a itaat eden bir nefis hâline gelmeli. İşte o kıvam bizim için bayram işareti olacaktır.

Allâh’ım, yaklaşan Ramazân-ı şerif hürmetine kalplerimizi nifaktan, amellerimizi riyadan temizle.

Gözlerimizi haince bakmaktan uzak kıl. Yetimi sevmeyi, fakiri kollamayı nasip eyle! Kalplerimizden merhamet duygusunu alma yâ Rabbi…

Âmîn!..