Deve mi, Domuz mu? 4 (Manzum Tarihî Tiyatro)

Dr. Harun ÖĞMÜŞ

[Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 466/1074-488/1095 yılları arasında Endülüs ve Mağrip’te geçmektedir.]

DÖRDÜNCÜ SAHNE

(İşbîliyye’de bir sokak. Sahnedekiler: Üç İşbîliye’li. Üç İşbîliye’li aralarında konuşurlar.)

Şahıslar:

ÜÇ İŞBÎLİYELİ: Halkın görüşlerini yansıtırlar.

1. ŞAHIS:

Gördün ya nasıl cömert emirler?

Küffâra hazîneler verirler!

Etsin diye şehrimizde yağmâ,

Abdullâh1 anlaşıp kralla…

Ücretli bir ordu almış ondan.

2. ŞAHIS:

Zâhir, hedefinde vardı Ciyyan…

3. ŞAHIS:

Elbet, onu Mûtemid alınca,

Düşmüş olacak bu denli hınca…

2. ŞAHIS:

Lâkin başa çıksa Mûtemid’le,

1. ŞAHIS:

Mümkün mü o? Tâze bir akitle

Alfonso’yu2 cezbedip bizimki,

Abdullah’a karşı saldı tilki!

2. ŞAHIS:

Hiç fark etmez gâvur yanında,

Çok bahşedenin olur yanında!

Mâdemki onun değil bu iller;

Hem yağma yapar hem ücret ister!

3. ŞAHIS:

Hûdîlere3 karşı cenk ederken

Me’mun4 bu kralla birdi, derken,

Onlar da Navar’la5 birlik oldu.

Hep yağma, talan götürdü yurdu.

2. ŞAHIS:

Hattâ o zaman gider de eşrâf,

Devrin kralından ister insâf;

Dosdoğru verir herif cevâbı:

-İslâm’ı yok eylemek hesâbı-

«Gerçekte bizim, bütün bu yerler…

Siz Mağrib’e doğru yollanın!» der.

3. ŞAHIS: (Şiir okur)

Daha dün lutfumuzla verdiğimiz
Yalı mûnis yiyen köpeklerimiz,
Şimdi nankörce hırlayıp ürüyor!

Bizi yıllarca ay ve yıldızsız,
Giderek tüm karanlığıyla saran
Gece, bir türlü bitmiyor, sürüyor!

Böyle korkunç olan karanlıkta,
Bâzı fersiz yanan ışıkları da,
Gizli eller hemence söndürüyor! 6

3. ŞAHIS:

Allah ümerâya versin iz’ân,

Gerçekleri gösterip açıktan!

1. ŞAHIS:

On yıl kadar önce Eftasîler,7

Mârûz idiler hücûma yer yer!

Görmüştü o hâli Mûtemid Bey.

Vâliydi, o demde oldu her şey!

Alsaydı biraz o günden ibret ,

Olmazdı gâvurla şimdi elbet!

Hattâ ona karşı ehl-i İslâm,

Bir olsun için ederdi ikdâm!

2. ŞAHIS:

Lâkin hani öyle fikr ü iz’ân?

Tüm ülkede ayrılık var el-ân!

1. ŞAHIS:

Gerçekte bir olsa Müslümanlar,

Küstahlaşamaz Hıristiyanlar!

2. ŞAHIS:

Zimmî bile şimdi bî-edeptir!

Hep bizdeki ayrılık sebeptir!

1. ŞAHIS:

Dış güçleri eyleyip de dâvet,

Etmekteler an-be-an ihânet!

2. ŞAHIS:

Kalmûriye şehri bir misâli…

3. ŞAHIS:

Allah göstermesin o hâli!

1. ve 2. ŞAHISLAR:

Âmîn!

3. ŞAHIS:

Ama var mı bizde iz’ân?

Söylentiye bir kulak asarsan…

(Diğerleri kulaklarını onun ağzına iyice yaklaştırırlar)

Ücretli alayla Bin Bülûkkîn,

Kusmakta iken meğer gayız, kîn,

Çatmış yıllık haraç zamânı,

Tahsîline gelmiş elçi yâni,

«Tahsîl ânında vurmayız.» deyince,

Düşmüş de emîrimiz sevince,

Baş-elçiye eylemiş teşekkür!

1. ve 2. ŞAHISLAR:

Yuh!

3. ŞAHIS:

Vergi zamânı olsa hır-gür,

Zorluk çekecek gâvur alımda,

Alsın da, sürer ne olsa yağmâ!

2. ŞAHIS:

«Tüm ehl-i kitâb olup perîşan

Versinler cizye.» der de Kur’an,8

Tam tersine döndü şimdi ahvâl,

Tüm Endülüs ehli oldu pâmâl!

3. ŞAHIS:

Kalsaydı haraçla keşke zillet!

Lâkin ücretli erler elbet,

Her girdiği şehri bellemiştir…

2. ŞAHIS:

Sus, sus, deme böyle söz, değiştir!

3. ŞAHIS:

Bir tehlike var fakat, muhakkak;

Savmak mümkün mü göz yumarsak?

Tedbîr alabilmek, öncelikle,

Tüm gerçeği görmek incelikle.

Biz böyle devâm edersek, elbet;

Kastilya’ya yem olur bu devlet!

2. ŞAHIS:

Rabbim! Ümerâ ayılsın artık!

1. ŞAHIS:

Nerden ümerâ sayılsın artık!

Onlar yalnızca harç alırken,

Halkın ümerâsıdır, ayıl sen!

3. ŞAHIS:

Harcansa ya vergiler yerinde!

Çar-çur oluyor hep ellerinde!

1. ŞAHIS:

Küffâra sefilce harç öderler,

Unvanları Mûtemid, Muzaffer!

3. ŞAHIS:

Sâhî ne güzel demişti şâir,

Zikreylediğin husûsa dâir:

Çok adam şimdilerde ad olarak,
Seçiyor Mu’tedid 9 ve Mûtemid’i…
Sakın aldanmayın isimlerine;
Hepsi aslan görüntüsünde kedi! 10

1. ŞAHIS:

Vaktiyle fıkıhçı İbn-i Bâcî,

Ömrünce dolaştı her emîri.

Birlik için etti çok nasîhat,

Bir ferdi kulak asaydı, heyhât!

3. ŞAHIS:

Gördükçe bu hâli böyle, bâzen,

Hak verdim İbn-i Hazm’a şahsen:

Tek bilsinler ki menfaat var,

Bunlar haça canla kul olurlar!

(Bu sırada at kişnemeleri ve nal sesleri duyulur. Birbirlerine bakarlar. O esnada gelen bir başka İşbîliyeli’ye sorarlar: )

1., 2. ve 3. ŞAHISLAR:

Kardeş! Biliyor musun? Nedir bu?

4. ŞAHIS:

İmdâda giden büyük bir ordu!

1. ŞAHIS:

İmdâd edilen de kim birâder?

4. ŞAHIS:

İşgāl edilen bizim şehirler!

Biz harbe girince Gırnata’yla,

Me’mûn etmiş hücûm alayla!

Tüm Kurtuba şimdilik onunmuş,

Şehzâde Sirac da katlolunmuş…

(Haberi veren adam gittikten sonra yine birbirlerine sokularak fısıldaşırlar:)

3. ŞAHIS:

Allâh’ın intikâmı böyle.

Yardım etmek bahânesiyle

Girmişti o şehre Mûtemid Bey

1. ŞAHIS:

Evvelki emir de, Mu’tedid Bey,

Kasrında verip de bir ziyâfet,

Etmiş birçok emîri dâvet,

Hâince boğazlayıp da sonra

Girmişti bu yolla çok diyâra!

3. ŞAHIS:

Kalleşlik diplomatlık oldu,

Tüm Endülüs ayrılıkla doldu!

2. ŞAHIS:

Abdullah haydi Berberîdir,

Barbar bir zorba serserîdir!

Me’mun hâlis Arap’tır ammâ,

El-an bu savaş nedir pekâlâ? 11

(Devam edecek…)

1 Gırnata Beyi Abdullah bin Bulûkkîn

2 Katolik Kastilya Kralı.

3 O tarihte Sarakusta’da (Zaragoza) hüküm süren hanedan.

4 Tuleytula (Toledo) Beyi.

5 O tarihte Kuzey İspanya’da bir Katolik krallığı.

6 Vezni: feilâtün / mefâilün / feilün

(fâilâtün)

7 Batalyevs’te (Badajoz, Badacoz) hüküm süren bir hanedan.

8 Bkz. Tevbe, 29.

9 Mu’tedid billâh, Mu’temid’in babası olup «Allah tarafından desteklenmiş» mânâsında bir lâkaptır. Abbasîlerden beri halîfelerin bu şekilde unvanlar kullanmaları âdeti mevcuttu.

10 Devrin şairlerinden Ebu’l-Hasen bin Reşîk el-Kayravânî’ye ait olan kıt’anın aslı şöyledir:

Tercümenin vezni: feilâtün / mefâilün / feilün

(fâilâtün)

11 Vezni: mef’ûlü / mefâilün / feûlün