Çalınan Pano, Louvre Müzesi’nde!

Can ALPGÜVENÇ

Sultan II. Selim, Kanunî’nin bütün oğulları gibi, devrinin en dirayetli ilim adamlarından pek mükemmel terbiye gördü, tam bir münevver olarak yetişti. Buna rağmen, batılı bazı tarihçiler ve yakın devir yazarlarımız tarafından kasıtlı olarak, haksız eleştirilere maruz bırakılarak, topluma yanlış tanıtılmaya çalışılmıştır.

Sultan, çok önemli bazı meselelerde dîvânı ikaz ederek, yol göstermiştir. Meselâ Kıbrıs’ın alınmasını o istemiş, Karadeniz ve Hazar Denizi’ni birleştirme girişimlerini o desteklemiş, İnebahtı felâketinin giderilmesinde büyük gayret göstermiştir. Damadı olan Sokullu’nun, rekabet dolayısıyla çekiştiği, başta Lala Mustafa Paşa ile Özdemiroğlu Osman Paşa olmak üzere, birçok kıymetli vezir ve kumandanın harcanmasını önlemiştir. Görevinin ehli bir denizci olan Uluç Ali Reis’i donanmanın başına getirmiş, Süveyş ile Don ve Volga kanallarının açılmasına çalışmıştır. Bunlar, Sultan II. Selim için iftihar vesilesi sayılabilecek büyük gayretlerdir.1

MÂNEVÎ DÜNYASI YÜKSEKTİ

Sultan, Osmanlı hanedanının yetiştirdiği büyük şairlerden biridir.

Biz bülbül-i muhrik-dem-i şekvâ-yı firâkız;

Âteş kesilir, geçse sabâ gülşenimizden

beyti, hünkârın şiir kudretine işaret eder.

Onun şiir ve sohbet meclislerinden fazlaca hoşlanışı, hakkındaki iftiraların kaynağını teşkil etmiş, babası Kanunî ve dedesi Yavuz Selim gibi sultanlara alışmış olan Osmanlı câmiası, onun bu tarafından rahatsız olmuş, aşırı tenkide uğramıştır.

Ebussuud Efendi’nin vefatına, oğlunun ölümünden daha fazla üzüldüğü rivayet edilir. Bu husus, onun ulemaya ve ilme verdiği değeri gösterir, mânevî dünyasının yüksekliğine delâlet eder.

Onun döneminde, Mimar Sinan tarafından Edirne’de inşa edilen ve Osmanlı sanatının en haşmetli ve en güzel abidelerinden olan Selimiye Camii bitirilerek (1574), bazı gayr-i müslim mimarların; «Ayasofya kubbesinden daha büyük kubbe tutturulamaz.» sözlerine, bu caminin kubbesi ile cevap verilmiştir. Yine bu dönemde Ayasofya’ya eklenen iki minare ile onun cami karakteri değişmez bir şekilde perçinlenmiştir.

SİNAN’IN 18 TÜRBESİNDEN BİRİ

Avcılık ve yay çekmede büyük maharete sahip olan Sultan II. Selim, sekiz yıl kadar süren hükümdarlığın sonunda 15 Aralık 1574’te 51 yaşında iken, humma denilen ateşli bir hastalık sonucu hayatını kaybetti.

II. Selim Türbesi, Sultan’ın Ayasofya Camii avlusuna defnedilmesinden iki yıl sonra 1576’da tamamlandı. Ayasofya’nın avlusuna girildiğinde sağda karşıda duran dört türbeden üçüncüsü ve burada ilk inşa edileni Sultan II. Selim’e ait olanıdır. Bu türbe, Mimar Sinan’ın, hayatında yaptırdığı 18 türbeden biridir. Türbede, en büyüğü II. Selim’e ait olan devâsâ sandukanın dışında 44 sanduka daha yer alır. Bu sandukanın hemen sağında, sultanın en gözde eşi Nurbânû Hatun’unki bulunmaktadır.

ÇİNİ PANOLARDAN SOLDAKİ ÇALINDI!

Türbenin önünde üç kemerli küçük bir revak vardır. Bu revak, geniş saçakları ile muhteşem bir manzara arz eder. Revakın üç kemeri arasından iki tarafı çini levhalı kapının yanına gelinir. Türbe kapısı gayet nefis oyulmuş ve bu oymalar arasına sedefler yerleştirilmiştir. Türbenin giriş kapısını çerçeveleyen kenar süslemeleri, firuze mavi üzerine çiçekli nefis çinilerden yapılmıştır.

Türbenin içi de İznik çinileriyle süslüdür. Bu yapı, mimarî zarafeti ve çini tezyinatı bakımından İstanbul’un en güzel türbelerinden biri sayılır; türbe içi, bir bahar havasının ölümsüzlüğünü temsil eder. Kubbenin çift oluşu sayesinde, alt kubbe süslemeleri zarar görmemiş, tezyinat zamanımıza kadar hiçbir değişikliğe uğramadan gelmiştir.

İç kubbe kemerlerinin kasnakla birleştiği pandantifler üzerinde, çini üzerine İznik işi olarak yazılmış Allah, Muhammed, Hulefâ-i Râşidin, Hasan ve Hüseyin isimleri bulunur. Türbe içindeki merkezi kubbenin göbeğinde, gayet güzel müsennâ yazılmış kitâbede dört defa tekrarlanan bir şekilde Ra’d Sûresi’nin 16’ncı âyetinin; “De ki, Allah, her şeyi yaratandır.” mealindeki bir kısmı yazılıdır. Ayasofya’daki Sultan III. Murad türbesi gibi, pencere üstlerini çiniden âyetli kuşaklar sarmaktadır.2

Türbenin giriş kapısının ön tarafındaki beyaz zemin üzerinde, İznik işi nebatî tezyinat, yani mor, kırmızı, yeşil, mavi çiçek ve dallarla süslü birbirinin eşi çini levhalar vardır. Fakat ne yazık ki, çini panolardan soldaki çalınmıştır. Şimdi, türbe girişinin doğu tarafında yer alan pano, maalesef aslının taklididir.

HAKİKÎ ÇİNİLER BİR GECEDE SÖKÜLDÜ!

Bu panonun yurtdışına nasıl kaçırıldığı konusunda bugüne kadar pek çok iddia ortaya atılmakla birlikte, bunlardan gerçek olanı, çinilerin 20’nci yüzyılın başlarında koleksiyoncu Albert Sorlin Dorigny adlı bir Fransız tarafından çalındığıdır! Dorigny, Türklere ve İstanbul’a yabancı olmayan bir isimdir. 20’nci yüzyılın başlarına kadar İstanbul’da dişçilik yapan bu Fransız, tarihî eserlere düşkünlüğü (!) ile bilinir. Başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere devlet ileri gelenleriyle tanışıklığı sayesinde kazandığı nüfuzla istediği yerlere kolayca girip çıkar. Evkaf Nezareti’ne defalarca başvurarak, pek çok eski eseri restore etmek istediğini ifade eder. Başvurularının birinde, Sultan II. Selim türbesindeki 16’ncı yüzyıla ait çinilerin eksiklerini tamamlamak istediğini bildirerek gerekli izni koparır ve sol panodaki hakikî çinileri bir gecede sökerek, tamir bahanesiyle Paris’e kaçırır. Bu arada Paris yakınlarındaki Sevres’de yapılan sahte çinileri de İstanbul’a getirerek eskisinin yerine yerleştirir.

Bir asırdır dilden dile dolaşan iddialar, resmî kurumlar tarafından ciddiye alınmadığı için bu konuda hiçbir inceleme yapılamaz. Çünkü çalındığı ve nerede olduğu ispat edilememektedir. Bazı sanat tarihçilerinin türbenin girişinde yer alan çini panolardan birinin sahte olduğu yönündeki açıklamaları da, dikkate alınmaz. Adı geçen panonun orijinali yakın tarihe kadar bulunmadığı için iddia sahipleri, seslerini çok dar bir çevrenin dışına taşıyamazlar.

Nihayet, bu şâheser çinilerin, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne bağlı çini sanatının en güzel örneklerinin sergilendiği Çinili Köşk’teki eserlerden çok daha zengin örneklerin yer aldığı Paris’teki Louvre Müzesi’nde (Musée du Louvre) sergilendiği öğrenilir!

Meğer 60 adet çiniden oluşan bu nadide pano, 1895’te koleksiyoncu Albert Sorlin Dorigny tarafından Louvre Müzesi’ne satılmış! Uzmanlar, bu hırsızlık olayının şimdiye kadar yapılmış tarihî eser kaçakçılıkları arasında en profesyoneli olduğuna dikkat çekerek, kaçırılan eserlerin, Türk çini sanatının en seçkin örnekleri arasında yer aldığını ifade ediyorlar.

MÜZENİN «ARTS OF İSLÂM» BÖLÜMÜNDE

Paris’teki ünlü Louvre Müzesi’nin katalogunda, Sultan II. Selim türbesinin çalıntı çini panosunun, bu müzede sergilendiği açıkça görülmekte, müzede sergilenen panonun altında; «Ayasofya Müzesi’nin haziresinde bulunan Sultan II. Selim Türbesi’nin çinileri» ibaresi yer almaktadır. Pano, müzenin «Arts of İslâm» bölümünde 3919/2-265 envanter numarası ile sergilenmektedir. Buna karşılık, yurtdışına kaçırılan kültür mirasını geri getirmek için mücadele eden Kültür Bakanlığı, «çinilerin çalındığını bilmediği» için (!) bugüne kadar çini pano için hiçbir girişimde bulunmamıştır. Bu sebeple, Türkiye’nin de taraf olduğu milletlerarası anlaşmalar henüz devreye girememiştir.

Çinilerin, Louvre Müzesi’nde teşhir edilmekte olduğu öğrenilince, kurumlar arası yazışmalar yapılmış, ilgili komisyonlar kurulmuştur. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 09. 07. 2003’te Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne durumu iletmiş, Genel Müdürlük ise, oluşturulacak bir komisyon tarafından bu meselenin kapsamlı bir şekilde incelenerek, sonucun acele olarak bildirilmesini istemiştir. Komisyon 08. 09. 2003 ve 11. 09. 2003 tarihlerinde toplanmış, arşiv ve literatür incelemesi yapılması, kamu kurum ve kuruluşlarından ve bazı ilim adamlarından bilgi ve belge alınması yönünde karar almıştır. 3

Çinilerin Louvre Müzesi’nden Türkiye’ye iadesi için hazırlanan rapor, daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na iletilmiş, Bakanlık iade için işlemlere başlamıştır.

1 Ziya Nur AKSUN, Osmanlı Tarihi, Ötüken Yay, İst. 1994, s. 367

2 Ahmet AKGÜNDÜZ, Sait ÖZTÜRK, Yaşar BAŞ, Üç Devirde Bir Mabed Ayasofya, 2005, s. 366

3 Zaman Gazetesi, (100 yıldır kayıp olan çini pano Louvre Müzesi’nda ortaya çıktı), 14 Temmuz 2003