Şam’da Gördüğün Rüya!

Handenur YÜKSEL

Hulefâ-yı Râşidin’in birincisi olan Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-, bundan 1373 yıl önce 23 Ağustos 634’te 63 yaşında iken vefat etti. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun üstünlüğünden söz ederken:

“Dünyada hiçbir kimsenin malı, benim için Ebûbekir’in malı kadar faydalı olmamıştır.” buyururdu. Kureyş’in ileri gelenlerinden birçoğu onun vasıtasıyla Müslüman oldu. Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye onunla hicret etti. O, Efendimiz’in bütün savaşlarına katıldı, O’nun hep en yakınında bulundu.

***

Hazret-i Ebûbekir’in gençlik yıllarıydı. Şam’da ticarette bulunduğu sırada bir rüya gördü ve onu Rahip Buheyra’ya anlattı. Sonunda rahip sordu:

“–Sen nereden geldin?”

Hazret-i Ebûbekir:

“–Mekke’den!” diye cevap verdi.

“–Hangi kabiledensin?”

“–Kureyş.”

“–Eğer rüyan doğru ise, senin kavminden bir nebî gelecek. Sen O Nebî’nin hayatında veziri, vefatında halîfesi olacaksın!”

Hazret-i Ebûbekir, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nebî olarak gönderilinceye kadar rüyasının tabirini gizledi. Rasûlullâh’a nebîlik gelince de yanına giderek şöyle dedi:

“–İddia ettiğin şeye delilin nedir?’

Rasûlullah şöyle buyurdu:

“–Şam’da gördüğün rüyadır!”

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- bunun üzerine, Hazret-i Muhammed’in -sallâllâhu aleyhi ve sellem- boynuna sarılarak iki gözünün arasından öptü ve kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldu.*

VERGİYİ ZAMANINDA GÖNDERESİN!

Sultan I. Ahmed’in oğlu olan Sultan İbrahim, 1616’da İstanbul’da doğdu. 1640’ta kardeşi IV. Murad’ın vefatı üzerine, tahta çıktığında Osmanlı hanedanının hayattaki tek erkek ferdiydi.

Deli lâkabı, kendisini şehid edenler tarafından uydurulmuş bir yalandır. Saltanatının ilk yıllarında yeniçeri zorbalarıyla uğraştı. Sonraki dönemde, İranlılarla yapılan Kasr-ı Şirin ve Avusturyalılarla yapılan Zitvatorok anlaşmaları yenilendi, Celâlî isyanları bastırıldı. 1645’te Venediklilerle Girit Savaşı başladı, Hanya ve Resmo fethedildi, 1646’da kuşatılan Kandiye ise 1648’de teslim oldu. Sultan İbrahim, aynı sene patlak veren bir ihtilâl sonucu tahttan indirilerek, 18 Ağustos 1648’de boğularak şehid edildi.

***

Rusların eline geçen Azak Kalesi’ni geri alan Sultan İbrahim, Moskof tahtına yeni geçen Çar Aleksi’ye gönderdiği zehir zemberek mektubunda, Kırım Hanı’na ödediği verginin muntazam olarak devam etmesini şu sözlerle emrediyordu:

“Sen ki Moskof Beyisin. Senden önce ataların, Kırım Hanı’na vergi ödeyegeldiler. Sen dahî atalarının ödediği vergiyi âdet olduğu üzere vakt-i zamanında Han’a irsâl edesin, bunda zerrece ihmal eylemeyesin, sonra bilesin ki…”

MAHMUD EFENDİ
OLARAK GELİN!

Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Ali Nutkî Dede, 27 Temmuz 1762’de İstanbul’da doğdu. Babası Kütahyalı Ebûbekir Dede’dir. Babası ölünce, on dört yaşında iken mevlevîhanenin şeyhliğine tayin olundu. Dinî mûsıkîmize ait bilgilerinin çok kuvvetli olduğunda şüphe bulunmayan Ali Nutkî Dede’nin, kendi el yazması ile meydana getirdiği «Defter-i Dervişan»da, Türk mûsıkîsinin kudretli bestekârlarından Hamamîzade İsmail Dede Efendi ile dîvan edebiyatının büyük şairi Şeyh Gâlib’in de isimleri vardır.

Dinî mûsıkînin en güzel örneklerinden olan «Şevk-ı Tarab Âyini»nin Ali Nutkî Dede tarafından bestelenerek, öğrencisi İsmail Dede Efendi’ye hediye edildiği söylenir. Bestekârlığı yanında iyi bir hattat olan Ali Nutkî Dede, 42 yaşında iken 1804 Ağustos’unda vefat etti.

***

Sultan II. Mahmud, sık sık Yenikapı Mevlevîhanesi’ne gelir, âyinde bulunduktan sonra dervişlere ihsanlar verirdi.

Şeyh Ali Nutkî Dede, padişahın bu davranışını uygun bulmuyor, dervişlerin padişah ihsanına alışmalarını istemiyor; fakat zamanın terbiyesine aykırı olduğu için; «Dervişlere para vermeyin, onlara ihsanda bulunmayın.» da diyemiyordu.

Bir gün, Sultan II. Mahmud yine dergâha geldi ve âyini müteakip Ali Nutkî Dede’nin odasına girerek sordu:

“–Şeyhim, bana bir şey emretmez misiniz?”

“–Estağfirullah!”

Padişah ısrar etti:

“–Canım, bir şey emredin de yapayım.”

Ali Nutkî Dede, ısrara dayanamadı:

“–Tamam sultanım, ama yapamazsınız!”

Bu cevap, Sultan Mahmud’u rahatsız etti. Canının sıkıldığını gösterir bir tarzda:

“–Nasıl olur şeyhim, söyleyin de yapalım.” dedi.

Dede Efendi büyük bir ciddiyetle doğruldu:

“–Öyleyse, bir daha bu tekkeye gelmeyin!”

Padişah, şaşırmış bir hâlde sordu:

“–Ne demek oluyor, beni evliyaullâhın kapısından mı kovuyorsunuz?”

Ali Nutkî Dede şöyle cevap verdi:

“–Buraya, «Mahmud Efendi» olarak gelirseniz buyurun gelin; ama Sultan Mahmud olarak gelip, dervişlere ihsanlarda bulunarak, onların kalbini Allah’tan uzaklaştırıp, kendi kesenize çevirecekseniz gelmeyin!”

Sultan sustu, verecek cevap bulamadı.

* Mahmud Hakkı, (Hazret-i Ebûbekir), s. 63