Her Kitap Bir Dünyadır

B. Cahit ÖZDEMİR

Okumak, ilmin, bilginin, irfanın başlıca anahtarlarındandır. İlk emri «Oku!» olan Kur’ân-ı Kerim’de, «yazma» kökünden kelimeler 320, «okuma» kökünden kelimeler 230 defa geçer.

Kur’ân-ı Kerim’in ilk muhataplarının çoğu «ümmî» idi. Fakat Hak dinin ilme, okumaya verdiği değerin işaretini alan nesiller, çok kısa sürede kitâbî milletler seviyesini yakaladılar ve aştılar.

Hindistan’dan, İspanya’ya; Asya içlerinden, Afrika’nın derinliklerine kadar koca bir coğrafya buna şahit. O altın devirlerde, bir kitap; o günün şartlarında, Türkistan’la Endülüs arasında gidip gelmeye değecek kadar kıymet verilen bir hazinedir. Medeniyetin, kitabı baş tâcı yapan bu asâletine mukabil, Moğol istilâcılarının Bağdat’ta kütüphanelerdeki binlerce cilt kitabı Dicle Nehri’ne dökmeleri; Endülüs’ün sönmesini müteâkip İspanyolların, asırlarca Avrupa’yı aydınlatan yüz binlerce cilt kitabı meydanlara yığıp yakmaları da, barbarlığın bir nişanesi olarak hatırlanmaktadır.

Allâh’ın kitabı bir ibadet vecdiyle okunur. Allâh’ın kevnî âyetleriyle dolu kâinat kitabı da tefekkürle okunur. Bu birbiriyle iç içe iki kitabı daha iyi anlamaya götürecek her türlü gönül ve zihin mahsûlü eser de okunur. Hususiyle «satır araları» ile beraber okunduğu takdirde; her güzel kitap, âsûde bir dünyadır. Okunan kitaplarla, âdeta kâinatın derinliklerine seyrana çıkılır; kendi küçük dünyamız aşılıp, yeni dünyalar keşfedilir. Ancak ufuklar aşılırken, sağlam bir fikrî zemine sahip olunmadığı takdirde «yâd eller»de «kurda kuşa yem olmak» da vardır.

Çünkü güzel sanatlar ve edebiyatın tesirini bilen herkes onun bu gücünden yararlanmak istemiş, dünya ölçeğinde propaganda ve kitlelerin beynini yıkamada kullanmak için her türlü bozuk cereyan tarafından da baş tâcı edilmiştir. Nitekim sapık fikirli fırkalardan, misyonerlere, sosyalizmden oryantalizme pek çok zehirli fikir, kitaplar vasıtasıyla Müslüman memleketlere sızmıştır. Bu zararlardan dolayı muhafazakâr insanlar kitaba karşı, okumaya karşı endişe duyar olmuşlardır.

Bu sebeple şuurlu bir okuyucu olmak, bunun için de okuma yolunda bir tertip gözetmek zarurîdir. Okuma işi de ciddiye alınmalı, rehberliğine güvenilen kişilerden okuma listeleri talep edilmeli, ruh dünyamızı teşkil eden aslî eserleri okumadan, yabancı ve tâlî listelere geçilmemelidir. Okunan metnin dilinin, lisanımızın selâmetini bozmamasına dikkat edilmelidir. İlh.

Bu esaslar gözetilir, şuurlu bir okuma programı yürütülürse kitap okumakla, insanın kelime dağarcığı zenginleşir, dile hâkimiyeti artar, hitabet kabiliyeti yükselir; çevresi ile daha kolay münasebet kurar. Bir cemiyet adamı olmakla, psikolojik yalnızlıktan kurtulur; idealleri için çalışma ve yaşama şevki kazanır. Okuduğu eserlerden, kendisi ve çevresi için dersler, projeler çıkarırken, ilham alır.

Aman sözün aydın olsun, öz olsun;

Işık saçsın, bakan köre göz olsun.

der, «Kutadgu Bilig»i yazan Karahanlı bilge, Yusuf Has Hacib, sözün evsafını belirtmek sadedinde. Bu kıratta bir söz de, ancak kitaplarla haşır-neşir olan bir zihnin mahsûlü olabilir.

Boş kalındığı, yapılacak bir şey bulunamadığı zaman oyalanmak için değil; zaman ayrılarak, zamanı değerlendirmek için kitap okunmalıdır. Yolculuk esnasında, dinlenirken, beklerken, tatilde iken… Velhâsıl her fırsat bu iş için değerlendirilebilir. Nitekim okuma nispetinin yüksek olduğu bilinen gelişmiş ülkelerde, bu duruma şahit olmak mümkündür.

Başına sarılmış problemlerden bir türlü kurtulamayan ülkemiz, UNESCO’nun El Salvador, Panama, Mozambik, Suriye ve Irak’la birlikte «okumayan ülkeler» listesinde bulunuyor. Nitekim bu husustaki bazı istatistik rakamları da, bu hükmü müşahhas olarak teyit etmektedir. Yapılan tespitlere göre; Türkiye’de 1935 yılında 9280 kişiye 1 adet kitap yayınlanırken, 1995’te bu rakam 13 bin kişiye çıkmıştır. 1912 yılında İstanbul’da 45 kütüphane varken, bu rakam 2001 yılında ancak 51 olmuştur. Bu yıl itibarıyla Almanya’da 14.400 kütüphane, Türkiye’de ise 1.400 kütüphane vardır. “1184 halk kütüphanemizde mevcut 10.7 milyon kitap, Almanya’nın 148.6 milyon, İngiltere’nin 156.7 ve Rusya’nın 139.8 milyon kitap varlığı karşısında ne cüce bir rakam. Okumayı bizler için alışkanlık biçimine sokamayan bir eğitim sistemiyle, ihtiyaç sıralamasında kitaba tam 222’nci sırada yer veriyoruz; batılılarsa 18’inci sırada… Bütün bunların sonucu imiş gibi de, ülkemizde 60 bin kişiye 1 kütüphane düşerken, 95 kişiye 1 kahvehane isâbet ediyor ve sadece İstanbul’da 1 milyon kahvehane, varlığını arttırarak sürdürmekte ısrarlı.”1 “Almanya-Stuttgart Belediye Kütüphanesi’ni 1999 yılında 1 milyon 800 bin kişi ziyaret etmiş. Her ziyaretçi 50 kitap ödünç alabilir. 382 bin kitap bulunduran kütüphanede 1125 sergi ve kültürel etkinlik yapılmış. 4 milyon 64 bin 553 kitap-kaset ödünç alınmış. Stuttgart’tan yaklaşık 20 kat fazla nüfusa sahip olan İstanbul’daki Bayezit İl Halk Kütüphanesi’nde ise 40 bin kitap var. Günlük ortalama 100 ödünç kitap alınır, bir kişi en fazla 3 kitap alabilir. Günlük 400 ziyaretçi gelir.” 2

Cemiyetimizde «şiddet» temâyülünün gittikçe yükseldiği; insanlarımızın çeşitli içtimaî dertler, tatminsizlikler, kaygılar sebebiyle rûhî sıkıntılara dûçâr kaldıkları bir vâkıa. Bu marazî hâllerde, «okumayan bir cemiyet» oluşumuzun da tesirinin bulunmadığı söylenebilir mi?.. Öyle ise, en azından bu sebeple ihtiyacımız var; her fırsatta kitap okumak ve hediye etmek için, «okuyan Türkiye» için, bir seferberliğe…

1 A. Y. CİVELEK: Ziraat Mühendisliği Dergisi, sayı: 321

2 A. E. KAVAKLI: Akit Gazetesi, 03.01.2001