Deve mi, Domuz mu? 3 (Manzum Tarihî Tiyatro)

Dr. Harun ÖĞMÜŞ

[Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 466/1074-488/1095 yılları arasında İşbîliye’de (Sevilla) geçmektedir.]

ÜÇÜNCÜ SAHNE

[(Yıl 467/1075) Mûtemid, devlet ricâli ve kumandanlarıyla dîvan toplantısındadır. Sahnedekiler: Mûtemid, İbn-i Ammar, İbn-i Zeydun, kumandanlar Halef Bin Necah ve Muhammed Bin Martin.]

Şahıslar:

MÛTEMİD: Âlim ve sanatkârları seven şair ruhlu cömert bir emir. İşbîliye emiri.

İBN-İ AMMAR: Ebûbekir İbn-i Ammar. İyi bir diplomat, güçlü bir şair. Mûtemid’in başveziri.

İBN-İ ZEYDUN: Ebûbekir İbn-i Zeydun. Meşhur Endülüs şairi İbn-i Zeydun’un oğlu. Mûtemid’in ikinci veziri.

HALEF BİN NECAH: Mûtemid’in kumandanlarından.

İBN-İ MARTİN: Muhammed bin Martin. Mûtemid’in kumandanlarından.

(Sahne, diğer dîvan toplantıları gibi davul sesiyle açılır.)

MÛTEMİD: (Hayretle)

Kastilya’ya her yıl intizamla,

Baç verdik dâim ihtimamla…

Hem kurmak için alâka her an,

Alfonso’ya çok şey ettik ihsan;

Dönsün de niçin hıyânet etsin?

Bizden zengin mi Bin Bülûkkîn?

Kalleşlik etmedik biz aslâ!

Ben şüpheliyim bu işte hâlâ…

Gerçek olamaz bu söylenenler!

Tahkîk etsin haber verenler!

HALEF BİN NECAH: (Elemli ve çekingen)

Tahkîk ettik efendimiz biz,

Alfonso satıldı, çok emîniz!

İBN-İ MARTİN:

Anlaştı, açık ki, Gırnata’yla,

Yardım etmekte bir alayla…

Birlikte tutup bizim diyârı,

Almışlar hem de bir hisârı!

MÛTEMİD: (Hayret ve küçümsemeyle)

Abdullah kim ki? Berberîdir!

Bir iş bilmez ve serserîdir!

Kastilya’ya hangi yolla varmış?

Kâfirden ittifak kotarmış?

İBN-İ AMMAR: (Bilgiç bir edâ ile)

Me’mûn olur olsa tek delîli,

Zîrâ görürüz o pis sefîli!

Hûdîlere karşı cenk edince,

Kastilya’ya başvurur hemence…

MÛTEMİD: (Keserek)

Her neyse… Nedir şu anda tedbîr?

HALEF BİN NECAH: (Kararlı)

Elbette savaşmamız gerektir!

MÛTEMİD:

Öyleyse koşun hudûda derhâl!

Yurt olmasın uhdemizde pâmâl!

Sizden bugün ülke gayret ister,

Haydin göreyim, dönün muzaffer!

Birlikleriniz yetişsin el-ân,

Ordum gelecektir ardınızdan!

(Kumandanlar çıkar.)

Tedbîr nedir ey İbn-i Ammar?

İBN-İ AMMAR: (Kurnazca)

Alfonso, bilirsiniz, tamahkâr…

MÛTEMİD: (Keser)

Altın versek döner diyorsun?

İBN-İ AMMAR:

Bir diplomatik plân da olsun!

MÛTEMİD:

Ancak kaça mâl olur pazarlık?

İBN-İ AMMAR:

Sultânım ucuz değildir artık!

MÛTEMİD:

Lâkin vaziyet de hayli müşkil;

Olmak gerek ittifâka nâil.

Bir hey’et oluştur ihtimamla,

Alfonso’ya git hemen selâmla!

DÖRDÜNCÜ SAHNE

(İşbîliyye’de bir sokak. Sahnedekiler: Üç İşbîliye’li. Üç İşbîliye’li aralarında konuşurlar.)

Şahıslar:

ÜÇ İŞBÎLİYELİ: Halkın görüşlerini yansıtırlar.

1.:

Gördün ya nasıl cömert emirler?

Küffâra hazîneler verirler!

Etsin diye şehrimizde yağmâ,

Abdullâh anlaşıp kralla…

Ücretli bir ordu almış ondan.

2.:

Zâhir, hedefinde vardı Ciyyan…

3.:

Elbet, onu Mûtemid alınca,

Düşmüş olacak bu denli hınca…

2.:

Lâkin başa çıksa Mûtemid’le,

1.:

Mümkün mü o? Tâze bir akitle

Alfonso’yu cezbedip bizimki,

Abdullah’a karşı saldı tilki!

2.:

Hiç fark etmez gâvur yanında,

Çok bahşedenin olur yanında!

Mâdemki onun değil bu iller;

Hem yağma yapar hem ücret ister!

3.:

Hûdîlere karşı cenk ederken

Me’mun bu kralla birdi, derken,

Onlar da Navar’la birlik oldu.

Hep yağma, talan götürdü yurdu.

2.:

Hattâ o zaman gider de eşrâf,

Devrin kralından ister insâf;

Dosdoğru verir herif cevâbı:

-İslâm’ı yok eylemek hesâbı-

«Gerçekte bizim, bütün bu yerler…

Siz Mağrib’e doğru yollanın!» der.

3.: (Şiir okur)

Daha dün lutfumuzla verdiğimiz

Yalı mûnis yiyen köpeklerimiz,

Şimdi nankörce hırlayıp ürüyor!

Bizi yıllarca ay ve yıldızsız,

Giderek tüm karanlığıyla saran

Gece, bir türlü bitmiyor, sürüyor!

Böyle korkunç olan karanlıkta,

Bâzı fersiz yanan ışıkları da,

Gizli eller hemence söndürüyor!

3.:

Allah ümerâya versin iz’ân,

Gerçekleri gösterip açıktan!

1.:

On yıl kadar önce Eftasîler,

Ma’rûz idiler hücûma yer yer!

Görmüştü o hâli Mûtemid Bey.

Vâliydi, o demde oldu her şey!

Alsaydı biraz o günden ibret ,

Olmazdı gâvurla şimdi elbet!

Hattâ ona karşı ehl-i İslâm,

Bir olsun için ederdi ikdâm!

2.:

Lâkin hani öyle fikr ü iz’ân?

Tüm ülkede ayrılık var el-ân!

1.:

Gerçekte bir olsa Müslümanlar,

Küstahlaşamaz Hıristiyanlar!

2.:

Zimmî bile şimdi bî-edeptir!

Hep bizdeki ayrılık sebeptir!

1.:

Dış güçleri eyleyip de dâvet,

Etmekteler an-be-an ihânet!

2.:

Kalmûriye şehri bir misâli…

3.:

Allah göstermesin o hâli!

1., 2.:

Âmîn!

3.:

Ama var mı bizde iz’ân?

Söylentiye bir kulak asarsan…

(Diğerleri kulaklarını onun ağzına iyice yaklaştırırlar)

Ücretli alayla Bin Bülûkkîn,

Kusmakta iken meğer gayız, kîn,

Çatmış yıllık haraç zamânı,

Tahsîline gelmiş elçi yâni,

«Tahsîl ânında vurmayız.» deyince,

Düşmüş de emîrimiz sevince,

Baş-elçiye eylemiş teşekkür!

1., 2.:

Yuh!

3.:

Vergi zamânı olsa hır-gür,

Zorluk çekecek gâvur alımda,

Alsın da, sürer ne olsa yağmâ!

2.:

«Tüm ehl-i kitâb olup perîşan

Versinler cizye.» der de Kur’an,

Tam tersine döndü şimdi ahvâl,

Tüm Endülüs ehli oldu pâmâl!

3.:

Kalsaydı haraçla keşke zillet!

Lâkin ücretli erler elbet,

Her girdiği şehri bellemiştir…

2.:

Sus, sus, deme böyle söz, değiştir!

3.:

Bir tehlike var fakat, muhakkak;

Savmak mümkün mü göz yumarsak?

Tedbîr alabilmek, öncelikle,

Tüm gerçeği görmek incelikle.

Biz böyle devâm edersek, elbet;

Kastilya’ya yem olur bu devlet!

2.:

Rabbim! Ümerâ ayılsın artık!

1.:

Nerden ümerâ sayılsın artık!

Onlar yalnızca harç alırken,

Halkın ümerâsıdır, ayıl sen!

3.:

Harcansa ya vergiler yerinde!

Çar-çur oluyor hep ellerinde!

1.:

Küffâra sefilce harç öderler,

Elkāb ise Mûtemid, Muzaffer!

3.:

Sâhî ne güzel demişti şâir,

Zikreylediğin husûsa dâir:

Çok adam şimdilerde ad olarak,

Seçiyor Mu’tedid ve Mûtemid’i…

Sakın aldanmayın isimlerine;

Hepsi aslan görüntüsünde kedi! 2

1.:

Vaktiyle fıkıhçı İbn-i Bâcî,

Ömrünce dolaştı her emîri.

Birlik için etti çok nasîhat,

Bir ferdi kulak asaydı, heyhât!

3.:

Gördükçe bu hâli böyle, bâzen,

Hak verdim İbn-i Hazm’a şahsen:

Tek bilsinler ki menfaat var,

Bunlar haça canla kul olurlar!

(Bu sırada at kişnemeleri ve nal sesleri duyulur. Birbirlerine bakarlar. O esnada gelen bir başka İşbîliyeli’ye sorarlar: )

1., 2., 3.:

Kardeş! Biliyor musun? Nedir bu?

4.:

İmdâda giden büyük bir ordu!

1.:

İmdâd edilen de kim birâder?

4.:

İşgāl edilen bizim şehirler!

Biz harbe girince Gırnata’yla,

Me’mûn etmiş hücûm alayla!

Tüm Kurtuba şimdilik onunmuş,

Şehzâde Sirac da katlolunmuş…

(Haberi veren adam gittikten sonra yine birbirlerine sokularak fısıldaşırlar:)

3.:

Allâh’ın intikâmı böyle.

Yardım etmek bahânesiyle

Girmişti o şehre Mûtemid Bey

1.:

Evvelki emir de, Mu’tedıd Bey,

Kasrında verip de bir ziyâfet,

Etmiş birçok emîri dâvet,

Hâince boğazlayıp da sonra

Girmişti bu yolla çok diyâra!

3.:

Kalleşlik diplomatlık oldu,

Tüm Endülüs ayrılıkla doldu!

2.:

Abdullah haydi Berberîdir,

Barbar bir zorba serserîdir!

Me’mun hâlis Arap’tır ammâ,

El’an bu savaş nedir pekâlâ? 3

1 Vezni: feilâtün / mefâilün / feilün

(fâilâtün)

2 Devrin şairlerinden Ebu’l-Hasen bin Reşîk el-Kayravânî’ye ait olan kıt’anın aslı şöyledir:

Tercümenin vezni: feilâtün / mefâilün / feilün

(fâilâtün)

3 Vezni: mef’ûlü / mefâilün / feûlün