Valide Turhan Sultan Sebil Kitâbesi

Can ALPGÜVENÇ

Yıl 1639. On iki yaşındaki Slâv asıllı küçük bir kız, Rusya içlerine akınlarda bulunan Kırımlı Tatar akıncılarının eline geçti, esir tüccarları tarafından İstanbul’a getirilerek satıldı. Onu on dört yaşındayken tüccardan satın alan Kör Hüseyin Paşa; Osmanlı sarayına, Kösem Sultan’a hediye etti. Valide Sultan da bir müddet sonra kızı, oğlu Sultan İbrahim’e odalık olarak sundu. On beşini henüz bitirmediği bir yaşta, daha sonra Osmanlı sarayına padişah olan IV. Mehmed’i dünyaya getiren bu talihli haseki, Hatice Turhan Sultan’dı.

Turhan Sultan, kocası Sultan İbrahim’in saltanat yıllarında saray ve devlet işleriyle hiç ilgilenmedi. Ancak, onun tahttan indirilmesi ve on gün sonra da öldürülmesini takip eden olaylar, onu Osmanlı tarihinin meşhur kadınlarından biri hâline getirdi.

Sultan İbrahim’in yerine tahta oturtulan Sultan IV. Mehmed (Avcı), altı yaşını yedi ay sekiz gün geçmiş bir çocuk iken, annesi Turhan valide Sultan ise yirmi bir yaşındaydı. Saray naipliğine, «Büyük Valide» sıfatıyla padişahın babaannesi Kösem Sultan getirildi. Hâlbuki padişahın annesi Turhan Sultan da validelik nüfuzunu kullanmak istiyordu. Kocası I. Ahmed’in zamanından beri tam 30 yıl, devlet işlerinde hep ön planda olan Kösem Sultan, Turhan Sultan’ın devlet işlerine hâkim olmasını istemiyor, onun güç kazanmasından rahatsız oluyordu. Sonunda ikisi arasında cereyan eden bu nüfuz mücadelesi Kösem Sultan’ın öldürülmesiyle (1651) son buldu. Oğlu adına saltanat naibi artık Turhan Sultan’dı.

SADARET MÜHRÜ KÖPRÜLÜ’YE

Devlet-i Aliyye’de iç durum ve yönetim, yeniden IV. Murad’ın çocukluk yıllarındaki duruma dönmüştü. İşin kötüsü, henüz çocuk olan padişahta, amcasına benzer bir kabiliyet de görülmüyordu. İhtilâlin, kargaşanın, zorbalığın ne zaman, nerede başkaldıracağı bilinmiyor, Anadolu’daki Celâlî isyanlarına her gün bir yenisi ekleniyordu. Çanakkale Boğazı, Venedikliler tarafından tıkanmış, bütçeye istikrar kazandırılamamıştı. Yeniçeriler, savaşa gitmeden yaşamaya ve maaşları dışında gelirler sağlamaya alıştıklarından, rahatlarını bozacak her tedbire karşı çıkıyorlardı.

Yıl 1656’yı gösterdiğinde Hatice Turhan Sultan 29 yaşına gelmiş, artık çok tecrübe kazanmıştı. Devleti, içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtaracak dirayetli bir idareci arıyordu. Beş yıl içinde on sadrazam değiştirmesine rağmen böyle birini bulamamıştı; beziyor, fakat azmini kaybetmiyordu. Gizli müşavirlerinden Mimar Kasım Ağa, sadaret için ısrarla, 78 yaşındaki yaşlı vezir Köprülü Mehmet Paşa’yı tavsiye ediyordu. Köprülü, Enderun’da okumamıştı, ama tecrübeliydi. Tam sekiz padişah devrini yaşamış, görüp duymadığı şey kalmamıştı. Sonunda valide sultan, Köprülü’yü tecrübe etmeye karar verdi, kaybedeceği bir şey yoktu!

Köprülü, Osmanlı tarihinde hiçbir sadrazamın istemeye cesaret edemediği yetkileri istedi. Turhan Sultan, devleti içinde bulunduğu güç durumdan kurtaracağına inandığı kimseye yetki vermesini bilecek kadar ileri görüşlü ve vatanseverdi. Onun sadareti kabul için ileri sürdüğü şartlara; «Evet» deyip, mührü kendisine verdi. Devlet idaresinde basiret göstererek, tarihimizde yirmi yedi yıl süren ve «Köprülüler Devri» diye anılan, parlak dönemi başlattı. Hiçbir zaman saltanat hırsı içinde bulunmadı, Köprülü’yü sadarete getirmesinin ardından saltanat naipliğini bıraktı.

1683 yazında, henüz elli beş yaşında iken hastalanan Turhan Sultan, 5 Temmuz Salı günü Edirne Sarayı’nda vefat etti. Sultan IV. Mehmed annesinin ölümünü öğrenince, haklı üzüntüsünü; «Devletin rükn-i âzamı gitti!» sözleriyle açıklayacaktı. Cenazesi İstanbul’a nakledilen sultan, Eminönü Yeni Cami’in arkasında bulunan, kendi yaptırdığı türbeye defnedildi.

ALTMIŞ ALTI YILDA TAMAMLANAN KÜLLİYE!

1660’daki büyük yangın, İstanbul halkını ıstırap ve sefalet içinde bırakmış, bu arada Bahçekapı civarını da harap ederek, temelleri 1597’de Sermimar Davud Ağa tarafından atılan Yeni Cami’ye de büyük zarar vermişti. İstanbul halkına yardım için yangın yerlerini dolaşan Turhan Sultan, Bahçekapı’da bu camiin yarım bırakılmış temellerine rastladı ve çok üzüldü.

O sıralarda bir cami inşa etmek düşüncesinde olan sultanın bu tasavvurunu bilen Mimar Mustafa Ağa, Yahudi mahalleleri arasında sıkışıp kalan bu âbideyi kurtarmanın, yeni bir cami yaptırmaktan daha hayırlı olacağını söyledi.

Bu konuda ikna olan valide sultan, camiye ilaveten ayrıca, dâru’l-kurrâ, sıbyan mektebi, hünkâr kasrı, muvakkithane, sebil ve çeşme, türbe, bir de çifte çarşı (Mısır Çarşısı) inşa edilmesini emretti. Yapımına 1660’da, mimarlığına Sermimar Mustafa Ağa getirilerek başlanan külliye, üç yıllık bir çalışmanın ardından 1663 sonbaharında Cuma namazı kılınarak açıldı.

Bu törende valide Turhan Sultan, oğlu Sultan IV. Mehmed, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, bütün vezirler ve ulema hazır bulundu. Sultan, oğlundan başlayarak bütün davetlilere kıymetli hediyeler dağıttı.

***

Aradan yaklaşık 200 yıl geçti. 19’uncu yüzyılın sonlarında, bölgedeki ticarethanelerin çoğalarak caminin dış avlusunu dahî istilâ etmeleri üzerine, denize nazır dış avlu duvarı yıktırıldı. Hünkâr mahfili yüksek binaların arasında görünmez oldu.

Sonraki yıllarda, bugün Osmanlı Bankası’nın bulunduğu yerde bulunan bir duvarla, bir avlu kapısı, İş Bankası’nın yerinde bulunan dâru’l-kurrâ ve onun batısındaki sıbyan mektebi de yıkılarak ortadan kalktı. Sokağın ağzı türbenin yanına kadar uzatıldı, Yeni Cami Külliyesi’nin pek çok özelliği kayboldu.

KİTÂBE METNİNİN BULUNMASINDAKİ TEVÂFUK!

Valide Turhan Sultan (Yeni Camii) sebil ve çeşmesi, Eminönü Bahçekapı’da daru’l-kurrânın doğusunda (şimdiki İş Bankası) Şeyhülislâm ve Bankalar sokaklarının birleştiği köşede, geniş bir saçağın altında yan yana bulunmaktadır.

Sebil kısmı, dört mermer sütunun ayırdığı dökme demirden yapılmış, her birinde su verecek yedişer küçük bölüm bulunan şebekelerle süslü, üç pencereden meydana gelir. Pencerelerin üzerinde renkli taşlardan yapılmış sivri birer kemer görülür. Kemerlerin içi ve aralarındaki boşluklar kabartma süslemelerle bezelidir. En üst bölümde ise sebilin çini kitâbesi yer alır.

***

Sebilin etrafı, 20’nci yüzyıl başlarında pek çok işyeri ile çevrilidir. 1902’de bu işyerlerinden, Mehpâre Mağazası’nda çıkan bir yangında, birçok dükkânla birlikte sebil ve çeşme de yanar. Sebil ve çeşmeyi örten geniş saçak ve ön cephesiyle birlikte, iç kısımda bulunan çiniler ve en üst bölümdeki çini kitâbe de harap olur.

Mehmed Ali Paşa’nın evkaf nazırlığı sırasında, bu tarihî eserin restore edilmesine karar verilir. Bu arada sebil ve çeşme kitâbesi de yenilenecektir; ne var ki, kitâbenin yangında kavrulan yerleri okunamadığı için ciddî bir problem doğar. Fakat Allah’tan olacak, vaktiyle bu çini kitâbenin tam metnini tespit etmiş olan meraklı bir zât, oradan geçmektedir. Kitâbenin okunamadığını görerek, kendisinde bulunan metni ilgililere verir, mesele çözülür.

Tarihî metin, devrin üstat hattatı Sâmi Efendi’ye2 sipariş edilerek, celî sülüsle yeniden yazılır. Sâmi Efendi, sanatının zirvesinde olduğu 1907 yılında, altı beyitten meydana gelen bu tarih manzûmesini üç satıra yerleştirerek, kitâbeyi tamamlar. Kitâbenin sonunda 1663 tarihi ve hattatın; «Ketebehû Sâmî» şeklindeki istifli imzası açıkça görülür; fakat kitâbenin yeniden yazıldığı 1325 hicrî tarihine rastlanmaz.

HÂTİFTEN BİR SES:

ALLAH YOLUNDA BİR HAYRAT OLDU

Sanat hayatı boyunca celî tâlik ve celî sülüsle pek çok esere imza atan Sâmi Efendi’nin celî sülüsle yazdığı bu tarih kitâbesi tektir, başka örneği yoktur. İşte bu eşsiz kitâbe, Hatice Turhan Sultan Çeşme ve Sebili’nin ön cephesinde en üst kısımda yer almaktadır.

Bu titiz hat üstadı, altı beyit içinde geçen yaklaşık elli kelimede, celî sülüsün bütün hüner ve esrarını âdeta şerh etmiştir. Girift, yani harfler birbirinin içinden geçirilerek yerli yerine oluşturulmuş şekilde ve sarı renkli zırnık mürekkebiyle siyah kâğıda, takriben 14 mm. ağızlı kamış kalemle yazılan bu istifli kitâbenin, hat sanatımızdaki önemi çok büyüktür. Ondan sonra gelen hattatlar bu eseri örnek almışlardır.3 Sebil kitâbesinin son beyti şöyledir:

Ânın itmâmın görüp târîh içün,
Dedi hâtif: Kâne hayran fî sebîl4

***

Bu ciddî yenilenme, tarihî sebil ve çeşmeyi uzun yıllar ayakta tutmayı başardıysa da, geçen yaklaşık 100 yıl içindeki bakımsızlık ve yıpranma, onu yeniden eski hâline getirdi. EVSİAD’ın5 teşebbüsüyle 2002’de başlayan yeni restorasyon, sebil ve çeşmeye yeniden hayat verdi. Çeşme ve sebil elden geçirilerek, 2003 Temmuz’undan itibaren çeşmenin muslukları tekrar suya kavuştu.

1 Tarihî âbidelerin kapıları üzerine veya duvarlarına kazınan ve o eserle ilgili bilgi ihtiva eden yazı.

2 Sâmi Efendi (d: 1838-ö: 1912), son dönemin üstad hattatlarından Mustafa Râkım Efendi’nin talebesidir. Ünlü hattat, Râkım Efendi tarafından açılan çığırın noksanlarını tamamlayarak, celî sülüsü bugün hâlâ geçilemeyen, kemal derecesine getirmiştir.

3 F. Gülgün ENGİN, (Hatice Turhan Sultan Sebil ve Çeşmesi Restorasyonu), Arkitekt 2003, sy. 498, s. 40.

4 Onun tamamlandığını görünce, hâtiften bir ses, tarih düşürmek için şöyle dedi: “Allah yolunda bir hayrat oldu.”

5 Ev Tekstil Sanayicileri İşadamları Derneği