GÖNÜL HAZİNEMİZ

HAYRETTİN DURMUŞ

Gönüller sultanı, söz ustası, Türkmen kocası Yunus’la başlayalım söze. Yunus’un sözleri benzer harlı bir köze:

İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer,
Aşkı olmayan gönül, misâl-i taşa benzer,
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter,
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer.

Yaşadığımız dünyayı cennete çevirip gül bahçelerinde gezmek de, kendi evimizi başımıza dar edip cehennem çukurunda debelenmek de bizim ellerimizde. Belki de dillerimizde…

«Dünya dedikleri bir gölgeliktir.» diyen Yunus, dünya görüşümüzü ortaya koymuyor mu? «Bir gölgelik» olan dünyadaki seferimizi çok iyi değerlendirmek gerekmez mi?

Atalarımız asırlar ötesinden: «İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez, bir çift tatlı sözünden, güler yüzünden başka nesi var?» derken hayat anlayışımızın temel taşını yerleştirmiyorlar mı dünya binamıza?..

Dünyayı güzelleştirmenin yolu insanlarla iyi geçinmekten, insanlarla iyi geçinmenin yolu da kendimizi güzelleştirmekten geçmez mi? Karşılıksız sevmek… Sadece Yüceler Yücesi’nin rızâsını umarak insanlarla ve canlılara olan ilişkilerimizi düzenlemek.

Halkımız âriflik irfanıyla böylesi insanlara bir isim de bulmuştur. «Allah adamı, başına vur, lokmasını elinden al yine de sana bir kötülük etmez, derviş gibidir…» diye tarif ettiğimiz bu insanlara «Yunus gönüllü» deriz. Yunus gönüllü olmak elbette kolay değildir: «İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı.» demiş atalar.

Bizi arkamızdan çekiştiren, kuyumuzu kazan kimselere bir tabak helva gönderecek yücelikte Mevlânâ olamayız belki. Kavanozlar içinde akrep, yılan ve zehir gönderen Şah İsmail’e, küpler dolusu bal ile yağ gönderen ve: “Herkes yediğinden gönderir!” diyerek tarihî bir ders veren Yavuz Sultan Selim de olamayız ama kendimizi, komşumuzu, insanları hiçbir çıkar beklemeden sevmeyi deneyebiliriz…

Yunus gönüllü olmak için Yunus’u bilmek gerek.

Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz…

diyen Yunus;

Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim.

diyerek, «Dövene elsiz, sövene dilsiz» olan;

Dervişlik dedikleri, hırka ile taç değil,
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil.

ve;

Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahî,
Elin-yüzün yumaz değil.

deyip kimseyi incitmeyen, başkalarını incitenlerin kıldığı namazların bile kabulünün şüpheli olduğunu anlatan Yunus, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, komşusuna eziyet etmeyen fakat nafile ibadeti çok olmayan bir kişinin hâli sorulduğunda: «O cennettedir.» buyururken, çok ibadet eden fakat komşusuna eziyet eden bir kişi için: «O ateştedir.» ifadesini kullanmalarını hatırlatmıyor mu bize?

Şehidin bile kul hakkının affedilmediğini düşünürsek insanları incitebilir miyiz? «Kırma kimsenin kalbini, yapacak ustası yok.» diye boşuna söylenmemiştir…

Yunus Emre der hoca!
Gerekse bin var hacca,
Hepisinden iyice,
Bir gönüle girmektir.

der Yunus. Oysa: «Arafat Dağı’dır bizim dağımız…» diyen;

Bir mübarek sefer olsa da gitsem,
Kâbe yollarında kumlara batsam…

diye çırpınan;

Kâbe’nin yolları bölük bölüktür,
Benim yüreciğim delik deliktir,
Dünya dedikleri bir gölgeliktir.
Canım Kâbe’m varsam sana,
Yüzüm gözüm sürsem sana!

diyen de odur.

Ne güzel söylemiş bizim Yunus:

Gönül Çalab’ın tahtı,
Çalab gönüle baktı.
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül yıkar ise.

Gönül yapmak için birbirimizle yarışa ne dersiniz?

Kur’ân-ı Kerim’de, Güzeller Güzeli Peygamberi
miz’e: “Eğer sen onlara karşı katı kalpli olsaydın ve sert davransaydın etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran, 3/159) buyurulması çok mânidâr değil midir? “Eğer elinin dar olması sebebiyle Rabb’inden umduğun bir lütfu, bir imkânı beklerken o hak sahiplerine şimdilik ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse onlara gönül alıcı bir şeyler söyle…” (İsrâ, 17/28) diyen Rabbülâlemîn’in ilâhî uyarısı, çağımız insanının özlemini çektiği, hasretle beklediği ferman değil mi? Bütün sosyoloji ve psikoloji mekteplerinin temelinde yatan gerçek ne acaba?

Gönülleri fethetmeyi, kılıçla ülkeler zapt etmeye yeğlemiş şanlı bir medeniyetin vârisleri olduğumuzun şuurunda olursak, düşmanlarımız bile bize gıpta ile bakar ve nice Anzaklı Ömerler al bayrağımızın altında mübarek kelimeyi söyleyerek ölmeye can atar.

Yeniden bu gönül fethi için yollara düşen gönül erlerine selâm olsun…