Bülbülün Aşkı

NACİ ÖZTÜRK

İbrahim -aleyhisselâm- ile ateşe atılmayı göze alan tek mahlûkat bülbüldür. Onun için en değerli bülbüller, kül renginde olanlardır denilir.

Rivayete göre İbrahim -aleyhisselâm-’ı ateşe attıkları zaman bütün melekler, vahşî hayvanlar ve kuşlar ağlaşırlar ve etrafında toplanıp, Hazret-i İbrahim’e yardım edebilmenin çaresini ararlar. Bunların arasındaki zayıf bir bülbül yavrusu ise gidip kendini o harlı ateşe atmaya azmeder. Tam kendini ateşe atacağı sırada Allah Teâlâ, Cebrâil -aleyhisselâm-’ı gönderip:

“–O kuşu tut ve niçin böyle yaptığını sor?”

buyurur. Cebrâil -aleyhisselâm- kuşu tutup kendini ateşe atmasının sebebini sorunca, bülbül şöyle cevap verir:

“–Halîlullâh’ı ateşe atıyorlar. Mademki kurtarmağa kādir değilim, bari onunla beraber yanayım.”

Hazret-i Cebrâil, kuşun bu cevabını Allah -azîmüşşân-’a arz edince: şöyle buyurur:

“–Bu fedakârlığından râzı oldum, sorun bakalım, o kuşun benden bir dileği var mı?”

Bülbül şöyle arz eder:

“–Benim dünyada, Hakk’ın adını anmaktan başka bir arzum yoktur. Bin bir ismi olduğunu işittim. Yüz birini biliyorum. Dokuz yüz ism-i şerîfini de bilmek ve tesbih etmek niyazındayım.”

Bu niyaz Cenâb-ı Hak tarafından kabul edilir. Şimdi sahralarda feryat eden bülbül, Hak Teâlâ’nın isimlerini söylermiş.

Derler ki, Nemrud’un ateşi, İbrahim -aleyhisselâm- için gülistan olunca, bülbül gelip gül ağacında nağmeye başladı. O an başlayan bu aşk kıyâmete kadar sürecektir.

Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri de bülbülü, dostun illerini gezmiş görmüş, şimdi şakıyarak bizlere sırları açan bir haberci olarak tahayyül eder:

Gördünse cânân illerin
Bülbül haber vergil bize
Kokdunsa yârin güllerin
Bülbül haber vergil bize

Gül ile bülbül aşkına dair bir başka hikâye daha anlatılır. Gül, başlangıçta kendi güzelliğinin farkında değildir. Gül, bahçesindeki akarsuya bakınca, kendi aksini görüp kendi güzelliğine âşık olur. Kendi güzelliğine meftun olan gül, yardımcısı olan meltemi, dünyada daha güzel bir varlığın bulunup bulunmadığını araştırmakla görevlendirir. Meltem gezer, tozar, arar fakat güle benzer bir güzellik bulamaz. Bu arayışları esnasında bülbüle rastlar. Meltem ona gülden bahseder. Öyle bahseder ki, bülbül daha görmeden güle âşık olur.

Gül ile bülbülün sevdası böylece başlar. Artık bülbül niyaz, gül naz makamındadır.

Irmağın arkadaşlığında gülşene gelip servinin misafiri olan bülbül, aşk derdini güle anlatır. Fakat sesini duyuramaz. Karanlık geceye, aya, sabaha ve güneşe açar derdini. Fakat kimseden yardım göremez. Bu sefer yüzünü Yaratıcı’ya çevirir. Münâcatta bulunur. Allâh’ın yardımıyla bülbülün sesini duyan gül, naz uykusundan uyanır ve bülbülün sesinden etkilenir.

Şair de her seherde gülü, bülbülün figānının uyandırdığını söyler:

Âh-ı âşıkdur senin hüsnünden âgâh eyleyen
Na’ra-i bülbülden olur her seher bîdâr gül

(Necâtî Bey)

Fakat gül, goncasının açılışına âşık olan bülbüle bir türlü açılışını göstermez. Gül, gülerken bülbül ağlamaktadır. Öyle ya:

Böyledir ahvâl-i âlem bülbül ağlar, gül güler.

Bunda şaşılacak bir şey de yoktur:

Gül gülse dâim ağlasa bülbül acep degül,
Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül.

(Bâkî)

Aslında gül kendine bağlı olan bülbüle teveccüh edecektir, fakat arada bülbülün rakîbi olan dikenler vardır. Bir de fitneliği ile ünlü süsenler vardır. Onlar da gülü etkilemektedir. Güzelliğin şâhı olan gülün muhitinde, gülün bülbülle vuslatını istemeyen dostları vardır. Bu kıskanç dostlar sayesinde bülbül kafese kapatılır. Nitekim yaz gelir, gül mevsimi geçer, kafese kapatılan bülbül, firkat elinde vuslat türküleri söylemeye başlar:

Feryâd edersin rûz u şeb,
Bu derdine n’oldu sebeb?
Gülden ne eylersin taleb?
Bülbül haber vergil bize!

[Aziz Mahmud Hüdâyî]

Bu demde gül, âşık bülbüle hiç faydası dokunmayan sevgilidir. Osman NEVRES şarkısında bunu acı bir sitemle bülbülün ağzından dile getirir:

Senden, bilirim yok bana bir fâide ey gül,
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.
Etsem de abestir sitem-i hâre tahammül,
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.

[Osman NEVRES]

Bu dönemde gül bahçesi, âdeta bitmeyen savaşların yaşandığı bir muhite döner. Sonunda kış gelip geçtikten sonra, bahar gelir ve gülün vazifesi tekrar başlar. Bunca tecrübeyle gül, bağın bülbülsüz olmayacağını anlamıştır.

Meltem aracılığıyla bülbülün kafeste mahkûm olduğunu öğrenen gül, bülbülün serbest bırakılmasını sağlar. Bu onun kemâlinin işaretidir. Sonunda şâhın izniyle zindandan kurtulan bülbül, gülşene yerleşerek onun nedimi olmuştur.

Biz de yeise düşmemek hususunda bülbülden ibret almalıyız. Yaz da geçer, hazan da geçer, kış da biter. Önemli olan bahçeye zarar gelmesin. Sararan güller koparılmadan tekrar açsın.

Cenâb-ı Hak hepimize hakikî aşkın birer bülbülü olmayı, güller gülüne içli içli niyaz etmeyi nasip eylesin. Âmîn!..