GÜZEL GÖRMEK MAHARET İSTER

AYNUR TUTKUN

Kâinatta yaratılan her şey güzeldir. Güneş pırıl pırıl aydınlatırken gökyüzü birden devâsâ bulutlarla kaplansa da, deniz bazen azgın dalgalarla boğuşsa bazen çarşaf gibi olsa da, rüzgâr bazen yüzümüzü okşarcasına esse bazen tozu toprağa katsa da, dağlar yemyeşil ormanlarla kaplı ya da sarp ve dik kayalıklarla donanmış olsa da, toprak her türlü meyve-sebzeyi yetiştirecek kadar münbit ya da çöl olsa da her şey ama her şey güzeldir bu kâinatta…

İnsanı da yaratırken Allah «ahsen-i takvim» üzere yaratmıştır. Bedenimizdeki güzellik ve mükemmel işleyiş kadar rûhumuz da güzel yaratılmıştır. Bu yüzden rûhumuz ezelden beri güzelliğe meftundur; hep güzel şeyler görmek ister. Gül, karanfil, menekşe, martı, kanarya, kırlangıç, kedi, kuzu, balık, insan yavrusu bebek hep sevilir; çünkü onlar güzeldir. Başarı, sağlık, mutluluk, evlilik, bir bebeğin doğuşu, zenginlik de sevilir; çünkü onlar da güzeldir. Daha doğrusu bu tür güzellikler doğrudandır, açıktır, herkes tarafından bilinir, herkes onları güzel görür ve onlarla mutlu olabilir.

Bir de dolaylı, gizli, herkesin pek göremediği güzellikler vardır. Görünüş itibarıyla çirkindirler, kötüdürler, istenmezler. Gülün dikeni, köpekbalığı, akbaba, ihtiyar insan, kaybetmek, hastalık, boşanmak, fakirlik gibileri pek sevilmezler ve çirkin görünürler. Fakat Allah her şeyi güzel yarattıysa onlar neden çirkin olsunlar? Demek ki çirkinlik bizim bakış açımızda, bizim anlayışımızdadır.

Düşüncelerimiz, beynimiz; bir nesneyi, bir hâdiseyi idrak etmede ve yorumlamada etkili değil midir? Bir şeyin çirkin olduğuna kendimizi inandırmışsak elbette onu güzel göremeyiz. Eşini ya da çocuğunu çok sevene onlar dünyanın en güzeliymiş gibi gelir. Çocuğumuz yaptığında hoş gördüğümüz bir hata, bir başkasının çocuğu yapsa gözümüze olduğundan da kötü görünmez mi? Düşünce tarzımızı nasıl şekillendirirsek dünyayı ve olayları öyle görürüz. Gülün dikeni neden çirkin olsun, en müstesnâ insana teşbih edilen bir çiçeğe bekçilik ediyorsa. İhtiyar insanlar neden sevilmesin, onlara rahmet nazarıyla bakıldıktan sonra. Boşananlara niye kötü gözle bakılır, mutluluk için tek yol olarak kaldıysa. Fakirlik niçin kötü zenginlik ise güzel bilinir, ikisi de sonsuz mutluluğa ya da bedbahtlığa sebepse.

Gördüğümüz her şey, karşılaştığımız her insan, başımıza gelen her olay güzel görünemez mi? Başımıza gelen hangi sıkıntı Hazret-i Eyyûb’un çektiklerinden daha kötü, karşılaştığımız hangi insan Hazret-i Lût’un karşılaştıklarından daha kötü, hangi senemiz Hazret-i Peygamber’in hüzün senesinden daha hüzünlü, yaşadığımız hangi hayat cehennem hayatından daha elem verici ve hangisi cennet hayatından daha güzel ki? Sonu güzel bitiyorsa bir şeyin, tüm menfîlikleri ve eğer kötü bitiyorsa tüm güzellikleri unutturmaz mı?

Anneler doğum acısını nasıl unuturlar, ya babalar çalışıp kazanırken ki yorgunluklarını? Başımıza gelenler, çektiğimiz tüm sıkıntılar bizi ebedî güzelliğe kavuşturacaksa onlar da unutulur ve onlar da gözümüze güzel görünmeye başlar. Hazret-i Peygamber: “Mü’min’in işine şaşarım; başına kötü bir şey gelir sabreder, güzel bir şeyle karşılaşır şükreder. İkisinde de kazanır.” buyurur. Elbette bunu becerebilmek maharet ister; bu bakış açısını kazanamayanlar tüm güzellikler onların da olsa yine de kendilerini mutsuz edecek bir kötü taraf bulurlar.

Psikolojinin günümüz insanına kazandırmak istediği bu bakış açısını psikolojiden, kişisel gelişimden, NLP’den hiç haberi olamayan insanlara din kazandırıverir. Öyle ya sonunda mutlak güzellik varsa her şey güzel gözükmez mi insana? “Hoştur bana Sen’den gelen, yâ gonca gül, yâhut diken, lütfun da hoş, kahrın da hoş…” anlayışına sahip olan biri şu dünyada karamsar, kötümser, mutsuz olabilir mi? Bu anlayışı dinî bir düsturdan başka hangi psikolojik bakış açısı insana verebilir?

Doğrudan ya da dolaylı her şeyde bir güzellik vardır. Başımıza gelenler de böyledir. Hayat hep mutlu, neşeli, güzel şeylerle dolu olsun istenir. Fakat o acısıyla da tatlısıyla da güzeldir. Çünkü ebedî saadetin tek yolu bu dünyadan geçmektedir. Bazı olayların güzel taraflarını görebilmek için ise zamana ve sabra ihtiyaç vardır. İsyan etmedikten sonra çok zor da olsa ve bunu herkes başaramasa da bu güzel tarafı Allah mutlaka gösterecektir.