DARU’L ERKAM

Âdem SARAÇ

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanlığın kurtuluşu için, bir avuç ashâbıyla beraber, geceli-gündüzlü çalışıyordu.

Fakat îman edip, İslâm gülistanına giren sahâbelerin, bir araya gelecekleri güvenilir bir yerleri, toplanacakları bir mekânları yoktu.

O sıralarda 16-17 yaşlarında olan ve bu önemli ihtiyacı gören Hazret-i Erkam -radıyallâhu anh-, hemen huzura çıktı…

“Yâ Rasûlâllah! Benim evim bütün faaliyetleriniz için en müsait evdir. Uygun görürseniz evimi sizin tebliğ faaliyetlerinize açmak istiyorum. Bütün varlığım, canımla beraber Allah ve Rasûlü’ne feda olsun!”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu genç ve güzel sahâbesine güller gibi tebessüm etti. Ashâb-ı kiram efendilerimizin hepsi, O’nun bir tebessümüne bütün varlıklarını seve seve feda ederlerdi.

Hazret-i Erkam’ın bu güzel hareketinden, Peygamber Efendimiz’in çok memnun kaldığını gören diğer sahâbeler, gıpta ile baktılar bu genç kardeşlerine.

Peygamberler Sultanı, bu güzel insanın güzel evini, tebliğ faaliyetleri için çok elverişli bularak, merkez hâline getirdi.

Kâbe yakınlarında bir mekâna sahip olan Müslümanlar, daha plânlı ve daha programlı faaliyetlere başladılar…

Erkam’ın evi, yani Dâru’l-Erkam, kısa sürede Dâru’l-İslâm oldu, Dâru’l-Eman oldu.

Çok büyük bir görev yüklenen Dâru’l-Erkam, hemen faaliyete geçti.

Öncelikle îman merkeziydi. Vahiy gelen yerdi. Kur’ân talim yeriydi. Tebliğ mekânıydı. Sohbet eviydi. Tanışma ve kaynaşma yeriydi. Tevhid merkeziydi. Davet mekânıydı…

Dâru’l-Erkam bir okul oldu. Bir mektep, bir medrese oldu Dâru’l-Erkam…

Îmân, amel, ilim ve hikmet merkeziydi. İnsanlar hidayet nûruna burada eriyorlardı. Görüşmeler, konuşmalar burada yapılıyordu. Yapılacak çalışmalar burada plânlanıyor, daha sonra da yapılan çalışmalar burada değerlendiriliyordu.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sevgili ashâbıyla toplantılarını burada yapıyordu. Onlara burada Kur’ân okuyup öğretiyordu.

Burada cemaat hâlinde topluca namaz kılıyorlardı.

İslâm ile şereflenenler, bu evde, İki Cihan Güneşi’nin mübârek ağzından dökülen nurlu cümleleri dinliyorlardı. Hemen her gün birkaç kişi bu kutlu eve gelir, küfrün ve inançsızlığın karanlığından kurtularak, îmanın huzuruna kavuşurdu.

Kavmi veya kabilesi, anne veya babası, hattâ hanımı (veya kocası) veya çocukları kendisine düşman olan birçok sahâbî, ancak bu saadet yuvasına geldiğinde rahat bir nefes alırdı.

İslâm’a girecek olanlar, Allah Rasûlü’nü burada bulurlardı.

Yeni dine girenler, burada eğitilirdi. Yeni nâzil olan âyetler, burada öğrenilip ezberlenirdi. İslâm’ın ilk rahmet toplumu burada oluşmaya başlamıştı.

Baskı altında kalan, işkence ve zulüm görenler, Hazret-i Erkam’ın evine koşarlardı.

Bu ev, bütün dünyanın İslâm’a karşı olduğu bir zamanda, İslâm’ın nihayetsiz bir kin ve nefretle karşılandığı bir sırada, yeryüzünde sayılı Müslüman için, bir istihkâm vazifesini îfâ etmiştir.

Bu arada tedbiri elden bırakmadılar. Bu seçkin bir avuç Müslüman üzerindeki zulüm ve baskı çok şiddetli olduğundan, evin etrafında nöbetçiler bulundurulur, devamlı olarak etrafı gözetlerlerdi.

Dâru’l-Erkam, tevhidin atmosferinde birleşme mekânıydı. Allâh’a kulluk hattı üzerinde buluşmanın yeriydi…

Mekke müşrik rejiminin zulmünden meydana gelen acıyı beraberce paylaşmanın ve dertleşmenin şifahanesiydi…

Dâru’l-Erkam’da yapılan çalışma, çok yönlü bir çalışmaydı…

Her şeyden önce, İslâm dairesine girenler, bu kutlu evde tam bir İslâmî anlayış ve ruh kazanıyorlardı.

Dâru’l-Erkam’da öğretilen İslâm, Mekke müşrik devletinin kültür ambargosunun etkisi altında kalan bir İslâm değildi. Orada öğretilen İslâm, Allah katından gelmiş saf, arı-duru İslâm’dı.

Yüce Allâh’ın gönderdiği, Peygamber Efendimiz’in tebliğ ettiği ve ashâbıyla birlikte yaşadıkları İslâm…

Burada yapılan çalışmalar, İslâm’ın cihan hâkimiyetini sağlamak üzere atılan adımları perçinleyen çok önemli ve çok özel bir çalışmaydı…

Bu ev aynı zamanda, İslâm’ın yayılması için gayret gösterecek davetçi, öğretmen, hoca, yönetici, idareci ve devlet adamı yetiştirmeye yönelik bir çalışma mekânıydı…

Geleceğin büyükleri eğitim ve öğretimlerini burada tamamlamışlardı…

Burada toplanan bu bir avuç Müslüman, hidayet güneşi etrafında toplanmışlar, o güneşin, kalplerine işleyen ışıkları ile aydınlanmışlar ve her endişeden; hayat, memat, hâl ve istikbâl endişelerinden tamamıyla sıyrılarak, dâvâlarının en mukaddesi uğrunda hayatlarını vakfetmişlerdi…

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve O’nun sevgili ashâbı ile, (aynı frekansta olamasa da) benzeri bir frekansta buluşabilmek için, bizler de evlerimizde Dâru’l-Erkam faaliyetleri yapabilsek ne güzel olur değil mi?

Sivri dikenlerin istilâsından kurtulup, Gül’e yönelsek tümüyle. Gülistan hâline getirsek evlerimizi

Her gün ve gecede, Peygamberler Sultanı’nı ve O’nun sultan sahâbelerini davet etsek evimize! Şeref verseler her gün bize…

Sözünü etmek bile heyecan verirken, bu kutlu dâvânın özünü yakalayabilirsek, ne hâle geliriz acaba?

Peygamber Efendimiz’e ve O’nun can yoldaşlarına canımız kurban…

Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-